‘Öteki’ demek, henüz ‘beriki’ (benimki) gibi olmayan/olamayan, beriki gibi olabilmeyi beceremeyen alt kişiler, kümeler ve yığınlar demek. Öteki, beriki olmadığı veya olmayı beceremediği sürece her zaman öyle kalmak zorundadır. ‘Ötekileştirme’ kavramı bu işin oluşum sürecini ifade eder. Beriki, ötekini ‘öteki’ kaldığı sürece ötekileştirir. ‘Öteki’ berikini kendi şartları içinde öteler ve ötekileştirir. Bir kısır döngü olarak devam eder bu.
Yaşadığımız dünya bir öteki, beriki, ötekiler, ötelemeler, ötekileştirmeler, itelemeler diyarı. ‘Öteki’nin ve ‘beriki’nin tanımı bile her ‘öteki’ne göre değişiyor. Ötekileştirmek, berikileştirmek veya kendini ‘öteki’ ve ‘beriki’ olarak görmek ve algılamak insanoğlunun en kadim alışkanlıklarından, daha doğrusu hastalıklarından biri. Herkes bir başkasına göre ‘öteki’ veya ‘beriki.’
Batılılara göre doğulular öteki, beyazlara göre siyahlar; Hıristiyanlara göre Müslümanlar, Müslümanlara göre Hıristiyanlar; dünyaya göre Yahudiler, Yahudilere göre bütün dünya; Katoliklere göre Ortodokslar, Ortodokslara göre Katolikler; Şialara göre Sünniler, Sünnilere göre Şialar; teistlere göre ateistler, ateistlere göre teistler; zenginlere göre fakirler, fakirlere göre zenginler; Kabil’e göre Habil, Nemrud’a göre Hz. İbrahim, Firavun’a göre Hz. Musa bir ‘öteki.’ Bunun tersi de vaki tâbii ki.
İnsanlar neden ötekileştirir veya öteki görür birbirini? Böyle görmenin ontolojik (yaratılıştan gelen) bir temeli var mı acaba? İnanılan ‘kutsal kitaplar’ bu temayülü ne kadar besliyor ve destekliyor? Bu soruları tersinden sorarsak insanlar, Nazım Hikmet’in deyişiyle “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine” birbirini ötelemeden, itelemeden ve ötekileştirmeden bir arada yaşamayı beceremez mi acaba? Bu sorulara idealizme veya romantizme kaçmadan müspet bir yanıt vermek çok zor, imkansız hatta.
Dışlayıcılık (exclusivizm) bütün ideolojilerin, inanışların, inançsızlıkların, dünya görüşlerinin mümeyyiz vasfı gibi. Dışlamadan, dışarı atmadan, ötelemeden ve ötekileştirmeden insanı, sadece insan olduğu için kabul edip baş tâcı eden seküler hiçbir kurulu sistem yok yeryüzünde. Söylemde değil ama eylemde. Sadece insan olarak kabul etmek isteyen hümanist birileri çıksa bile, inandığı bazı değerler ve inançlar dizgesi yanaşmaz buna. Sosyal yaşamın realitesine baktığımızda pek gerçekçi de değil bu. Dünyevi bir sınavın bile kazananları (“beriki”) ve kaybedenleri (“öteki”) var. Dışlayıcılık bir seçim değil, bir yazgı gibi.
İnançlar, inançsızlıklar ve dünya görüşleri yapısı gereği ister istemez ayırır ve ayrıştırır insanları. Müslüman açısından inanmak, küfürden ve kâfirlerden ayrılmaktır. Onlarla araya mesafe koymaktır. Bu mesafenin adıdır öteki ve ötekileştirme. Her inanç, inançsızlık ve dünya görüşü daima bir ‘öteki’ni varsayar ve onun muhtemel saldırıları ve manevraları üzerinden kendi itikadını inşâ ve tahkim eder. İtikat ilkelerini belirlerken veya inşâ ederken “La” (hayır!) süpürgesiyle birçok şeyi dışarı atmak zorunda çünkü. Bir şeyi bina ederken bazı şeyleri dışarıda tutmak zaruri. Mesela Kur’ân-ı Kerim’de geçen “müşrik”, “kafir”, “münafık”, “hayvandan aşağı” (Belhum Adal) “necis” (pislik) gibi nitelemeler, “La” süpürgesi kullanılarak dışarıya atılmış batıl şeyler.
Ama bu, Kur’ân-ı Kerim’e inanmayanlar açısından çok rahatlıkla birer ‘ötekileştirme’ örneği olarak okunabilir. Böyle okurken dahi ötekileştirir inanmayan. Çünkü inanmamak da bir ötekileştirme biçimidir. Hatta bu anlamda yeryüzünün en büyük ötekileştirme biçimi ateizmdir. Çünkü bütün inançları ve inanç mensuplarını dışlar ateizm. Sekiz milyarlık dünya nüfusunun yaklaşık yedi milyarının inanç mensubu olduğu düşünülürse ateizmin yaptığı ötekileştirme eyleminin vahameti daha kolay anlaşılır.
İhlâslı bir Müslüman’ın herhangi bir komplekse kapılmadan, dürüstçe ve alnı ak bir şekilde bunun böyle de anlaşılabileceğini ama bunu böyle dileyenin yüce Rabbimiz olduğunu itiraf etmesi gerekir. Bundan başkası zillet makamında yapılmış apolojik (savunmacı, özür dileyici, tarziye verici) açıklamalar dışında bir şey değil.
Kısacası, ‘öteki’nin varlığını kabul etmeyen, bazılarını ‘öteki’ olarak görmeyen, ötekisini (yani câhiliyesini) bilhassa oluşturmayan, ötekileştirmeyen bir inanç, ideoloji, dünya görüşü, mezhep, meslek, meşrep yoktur yeryüzünde. Bazı şeyleri ötekileştirmeden, ötelemeden var olabilmek mümkün değil zira.