Otuz Bir Mart vakasını olay içindeki tutumu ile anlatan, vaka içinde kendi portresini, vakanın karakterini, bir sıkı yönetim mahkemesi karşısında bir tiyatro sahnesi, bir sinema canlılığında anlatır Bediüzzaman, Divanı Harbi Örfi isimli eserinde. Bu küçük ama muhteva olarak çok büyük, ve bir büyük Osmanlıyı kurtarma projesinin, son derece canlı bir kalbi hassasiyetin tezahürüdür. Ortada Nurculuk ve Bediüzzaman hareketi yoktur. Burada siyaseti devleti Ebed Müddet olan Osmanlıyı kurtarmak için canı pahasına kendini ortaya süren görülmemiş bir vicdanın koşuşturmaları, çırpınmaları, meydanlardaki savunmaları görülmektedir. Namık Kemal’in Mert olan ferd kalmaktan korkmaz demesi gibi, o büyük vaka cehennemini durduracağını kuvvetle ümid eder. Otuz bir Mart tiyatrosunun sahnesinde büyük aktörler var. Çok iyi planlanmış trajik bir Shakespeare tiyatrosuna benziyor. Zaten bizim son yüz yıllık siyasi ve fikri hayatımız trajik tiyatrolar topluluğudur. Bediüzzaman bu tiyatroyu işaret eder” Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa orada üflüyor biz burada oynuyoruz” Sahnede üfleyen sahnenin bir yerine gizli monte edilmiş suflördür. Avrupa bizim sahnemize gizli monte edilmiştir, oradan üfler bizim oyuncular da sese kulak verir ve rollerini oynarlar. Bu Otuz Bir Mart ta ortaya konmuş tiyatro bu sözünün yansımasıdır.
Sahnede rol alanlardan biri Hareket ordusudur. Bu konuda Siyasal Bilgiler Fakültesinde doktora yapmış olan Sina Akşin ordunun oluşumunun anlatır. ” 1905’den sonra mutlakiyete karşı örgütlenme özellikle Rumeli’de bulunan orduların içinde hızla yayılmaya başladı. Hatta Şam’de görevli bulunmasına rağmen Mustafa Kemal’in dahi bu konuda önemli rol oynadığı anlaşılıyor. Faik Reşit Unat “Atatürk’ün 2 meşrutiyet ınkılabının hazırlanmasındaki rölüne ait bir belge ‘de bunu anlatır. (Sina Akşin s 15) Hareket ordusunun kuruluşunı anlatır yazar” Ayaklanma haberi Selanik’e varır varmaz oradaki ittihat Terakki ile 3 Ordu derhal kesin bir tavır aldılar. 3 Ordu kumandanı birinci ferik Mahmut Şevket Paşa’nın başkanlığında askeri klüpte yapılan toplantıda Rumileden gidecek bir ordu ile ayaklanmanın bastırılması kararlaştırıldı. Bu orduya Hareket Ordusu adının verilmesi toplantıda bulunan Mustafa Kemal’in düşüncesiydi. Ordunun başına Mustafa Kemal’in kumandanı Selanik Redif fırkası ferik Hüseyin Hüsnü Paşa getirildi. Ordunun kurmay heyetine kolağası Mustafa Kemal de girdi. Ayrıca kamuoyunu harekete geçirmek üzere ertesi gün Selanik’de bir miting yapılması kararlaştırıldı. “ (Sina Akşin 66)
Böyle olaylarda her zaman kullanılan bir şablon hareket vardır, faili meçhul bir cinayet ve o cinayetin arkasında toplanan kalabalıklar ve onların maksad için hissiyatı sivrilten tavrı.” Hasan Fehmi’nin öldürülmesiyle durum büsbütün gerginleşti. Onun cenazesi muhalefetin başta ilmiye öğrencileri birçok Darülfünunlular ve ulema olmak üzere büyük kalabalıklar tarafından desteklendiğini ve artık kamu oyunda muhalefetten yana güçlü akımların doğduğunu gösterdi. Ortalığı kaplayan bu büyük gerginlik ve heyecan 31 Ayaklanması ile patlak verdi. (Sina Akşin 43)
İhtilalcilerin toplandığı yer Beyazıt ve Sultanahmet’tir. İsyanın ilk günü 31 Mart 1325, 13 Niszan 1909. Gece yarısı Taşkışlada bulunan 4 Avcı taburunun askerleri ayaklandılar, subaylarını bağladıktan sonra sabahleyin 2 45 de kışlalarından silahlı olarak çıkarak 3 45 de Sutanahmet’e geldiler ve Meclisi Mebusanı kuşattılar. 5, 6, 7 alaylar da Sultan ahmette toplanmışlardır. Ayaklananların sayısı 3000 aşıyordu. (Akşin 43-44)
Bediüzzaman bu gün hareketi izlemiştir. Martın otuz birindeki dehşetli hareketi iki üç dakika uzaktan temaşa ettim. “Hareket dehşetli bir harekettir. Hareketin önüne geçmenin imkansızlığını anlatır, ama Hareket ordusunun, istanbul’daki isyancıların hedefinin ne şeriat ne de din olmadığını bilir, çünkü bağrışmalarda “lafz-ı şeriat’ı yalnız “ görür. Çünkü hareket ordusunun gayesi padişaha sadık olan İstanbul ordusunun dışında bir güç kurup güya isyanı bastırmak maksadı ile istanbula gelmektir. Halbuki istanbula geliş maksadı isyanı bastırmak değildir, isyancılarla bir çatışma olmamış herkes onlara katılmış, asıl mesele olan Sultan Abdülhamit’i şeriatı bahane edip indirmektir. Çünkü hasta bir devleti siyaseti ile otuz üç yıl yıkılmaktan kurtaran bu büyük hükümdardır. Bediüzzaman asıl maksadı görmüş ve şöyle demiştir. -- -Bediüzzaman’ı Sultan Abdülhamit Aleyhtarı görenlerin heryeri çınlasın- “Ayestefenosa kadar tek başıma olsun Hareket ordusuna karşı mukabele ederek isbat-ı vücut edecektim. Merdane ölecektim. “ Çünkü sultanın tahttan indirilmesi ile herşey yoluna girmemiş ve herşey rayından çıkmış, çok kısa bir sürede devlet elden çıkmış Mondros ilan edilmiştir. İşte ileri görüşlü Bediüzaman'a göre konu, din ve şeriat değil, devletin sigortası olan bir şahsın indirilmesidir, ondan sonra gelenler ipi kopmuş tesbih tanesinin yayılmasıdır…