Ahmet Kaya bir şarkısında: "Acı çekmek özgürlükse özgürdük ikimiz de" derken,
Sartre: "hiçbir zaman Alman işgali altında olduğumuz kadar özgür değildik" der.
Almanların Yahudilere neler çektirdiğini de herkes biliyor.
Peki, özgürlüğün sırrı nedir?
İşkencelere ve ölüme dayanma gücü mü?
Aşka ya da sevgiye yenilmek midir?
Dahası insan tabiatında var olan mutluluk kasırgasına karşı avunduğu tekdüzelik midir?
Peki, politik düşünceler ne güne duruyor?
Mutluluk kasırgasına kapılıp gitme hevesimiz çok yönlü bir insan portresinde, duygu denizinde boğulma tehdidini hiçe sayarak sezgilerimizi göz ardı etme pahasına katılaşmış geleneklerin egemenliği altına girmek, bu çağda pek akıl karı olmazsa gerek
Evet, özgürlüğün sınırlarını zorlayalım.
Esaret ile bağlılık arasındaki farkı hiç düşündük mü?
Çağdaş yaşamın getirdiği sınırsız varyasyonlar denizinde zaruriyyat sınıfına koyduğumuz kaç tane "gayri zaruri" "zaruri"lerimiz var?
Çağdaşlık adına özgürlüğümüz kısıtlanmıyor mu?
* * *
Ve sevgili!
İç âlemimizin en güzel muhatabı.
Belki de en büyük sevincimiz, onu mutlu kılmaktır.
Onun gözleriyle dünyaya bakmak, onun gülüşüyle gülmek, ağlayışıyla ağlamak...
Ve bağlılık yemini
Tabi sevgili derken sakın sadece bir erkek için kadın, kadın için erkek olarak algılamayın.
İnsanın sevdiği çok şeyler vardır.
Bu şeylerin çoğu sevgili mesafesindedir.
En büyük sevgili ise Mevlananın sevgilisidir.
Her neyse, hangi sevgili olursa olsun, yaklaşık duygular aynıdır.
Madem özgürlüğün sınırlarını zorluyorsak;
Ve aşkın vekâleti; yalnızlık, kefareti; ölümse
Ve her aşk bir baş götürüyorsa
Özgürlüğü, "baş götüren" bir "maşuka" verilmiş sadakat yemininin neresine koymak gerekir.
* * *
Bir ben miyim tükenmiş "umut"ların peşine takılan?
Bir ben miyim tahammül sınırlarını zorlarcasına koşan?
Ha bir kızgınlık anı ha bir cazibe anı...
Heva, his, nefis, şeytan, cezbedici yanlışlıklar
Ve boğucu bir güneşin hayat öpücüğü yerine yaprak kurutan sam yeli kasırgasının cehennem kavuruculuğuna varan itham dolu ışınlarına bir insan ne kadar dayanabilir?
Durgun olarak aktığını sandığımız hayatımızın ne kadar değiştiğinin farkında mıyız?
Bir dilencinin mahcup mahcup gülüşüne muhatap olmak özgürlüğümüzü ne kadar ıskalar acaba?
Vicdan mesafesinden sadakat yeminine doğru atılan her adım ihanete vurulan birer darbedir.
Öyle bir vicdan ki İlahi zemzemle yıkanmış ola...
Vicdan, sadakat yemini, bağımlı bağlılık, paketinin ilahi telkinlerle cilalanması...
Gerçekten insan "mutlak özgür" olabilir mi?
Evet, özgürlüğün sınırlarını zorlayalım...
x x x
Özgürlüğümüz ve cüz-i irademiz
Özgürlük serbestiyet midir?
Yani istediğimizi tercih etmek midir?
Peki, sadece tercih etmekle hayvani özgürlük arasındaki fark ne?
İç tasarruf ve iyiyi kötüyü ayırt edebilme...
Ve buna "iç hürriyet " denir.
Cüz-i iradeyle iç hürriyet çarpışmasında kontrol mekanizması "Allah'a hakiki abd olan başkasına abd olmaz" gerçeği bir zaruriyetse mutlak özgürlük var mıdır?
"İnsanlar hür oldular ama yine de Abdullahtırlar"
Dolayısıyla insan ne kadar Allaha kul olursa o kadar özgürdür.
Bir başka deyişle:
"Ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur",
Bu bağlamda, özgürlüğün sınırları, helal dairesi içerisinde imkanat dairesinin tümünün rububiyet dairesine kadarki teğet noktası olan "kab-ı kavseyn"e kadar geniştir.
Evet, özgürlüğün sınırlarını zorlayalım.
* * *
Peki, birazda politik düşünecek olursak; politik kaygılarım yahut ta politik yetişme şeklim olmazsa her seçimde farklı bir partiye oy verebilir miyim?
Bir sağcı olarak sola, yahut ta; bir solcu olarak sağa
Gerçekten Türkiyede karşı taraf endişesi yaşamayan var mı?
Laik ve anti laikin sınırları nerede başlar nerede biter?
Acaba toplumsal bir baskı altında mıyız, yoksa siyasi taraftarlığın kesif karanlığında etrafı görecek ferasetimizi mi kullanamıyoruz?
Yandaşım olan bir caniyi karşı tarafın bir meleğine değiştiremeyişim gerçekten özgür düşünemeyişimden kaynaklanmıyor mu?
Yani iç âlemim, ferasetim, bildiklerim ve taraftarlığım beni ne kadar özgür bırakıyor?
Yinede her şeye rağmen özgürlüğün sınırlarını zorlayalım derim