Serbestiyet ve malikiyetin başlangıcı özgürlüğün bir hayat anlayışı olarak ortaya çıkabilmesidir.
Bugün batılı özgürlük ve demokrasi anlayışı bu yaklaşıma ulaşamamıştır.
Bugünün demokrasisi insanın doğumuyla başlayan bir sistemin adı olarak görülüyor.
Demokrasi belli sınırların kabullenilmiş bir mahkumiyetine dönüşmesiyle insanları zorla esir değil de gönüllü ve kabullenilmiş bir ecir olmayı önceliyor.
Modern determinizm insanı yapının gönüllü parçası haline getiriyor.
Büyük bir ekonominin ya da yaşam standardının gönüllü çalışanı olmakla kişi hem demokratik hem de küresel ekonomik yapının işleyen bir parçasına dönüşüyor.
Bu, Batı medeniyetinin çağdaş yorumu olarak küresel bir kabullenilmişliği ortaya çıkarıyor.
Söz konusu küresel demokrasi ve ekonomi sistemi içinde insanlar, bir medenî olarak yaşayabilecekler ve bu küresel gelirden pay alabileceklerdir.
Burada her şey sınırlar içinde gerçekleşecek, eleştiriler bir renk olarak kalacak, bu sistem sınırlarında her türlü marjinal düşünce bir yaklaşıma ve yaşamsal bir tezahüre dönüşmedikçe legal bir durum kabul edilecektir.
İnsan doğumuyla birlikte bu ortama doğal olarak dahil olacak; sosyal haklar, sigorta sistemi gibi güven kurucu yapılar ve uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla bir küresel standardın unsuru haline gelecektir.
Bunun için, yapması gerekli işleri yapması sürecinde kendine biçilmiş söz konusu elbiseyi üzerinde taşıyabilecektir.
Bunun dışına çıkması, kişinin yeni bir hayatı seçmesi kendisi için bütün güven unsurlarından sıyrılması anlamına gelecektir.
Sistemin dışına çıkmış her kişi, küresel yaşam hakkı ve güvenlik dahil, çoğu hakkından kendisi sorumlu olmak durumunda kalacaktır.
Bu yapıya göre, özgürlük sistemin bir lütfudur.
Sistem, kişiye özgürlüğü ve demokrasiyi bahşetmiştir.
Sistemin dışında ekonomik bir bağımsızlık da oluşturulamayacaktır.
Çünkü büyük ekonomi sistemi, büyük yapının parçalarıyla insana düşen payın uyumunu da sağlamaktadır.
İnsanın üretmesi gibi tüketimi de bir büyük sistemin gereği oluşturulmuştur.
Teknolojinin de yardımı ile büyük bir küresel köye dönüşen yapının gereği olarak, çeşitlemenin anlamı yok edilerek, üretim ve tüketimin tek tipleşmesi gerçekleştirilmiştir.
Burada bireyin özgürlüğünün artması teknolojinin bir yanıltmasından ibaret kalmıştır.
Her an izlenmek ve sistemleşmek, üretim basamaklarından başlayan ‘belirlenmiştik’ ile, sonuçta; zihni bir belirlenmiş, eklenmiş yapısalcılığa dönüşmüştür.
Zihinlerde kurulan bu determinizm ile her zihni süreç baştaki her türden malzemeyi faydasız bir ürüne dönüştürüp bir tüketime mahkum etmekten kurtaramayacaktır.
Bu tüketim unsuru sayesindedir ki, büyük sistem içinde zararlı bir ürün ortaya çıkamayacak, çıksa da kısa ömürlü olacak ya da dönüşecektir.
Serbestiyet, bu nedenle insanlığın yeni yüzyılıdır.
Malikiyet ise yeni yüzyılın serbest üretimini, kazanım ve kullanımına dönüştürür.
Bu, yeni yüzyılın insanları zihinleri özgürlüğünü rüşvet vermemiş, Allah'ın, doğumuyla birlikte her insana şartsız olarak bahşettiği kul olmaları cihetiyle kendilerini eşit bulduğu bir hayatın sahibi olacaklardır.
Yeni yüzyılda her kul, ömrü ve rızkı veren Rezzak-ı Hakiki’yi doğrudan muhatap alarak, tek başına bir değer olarak (gerçek birey böylece ortaya çıkacaktır) kendi dünya imtihanını yaşayabilecektir.