Ramazanı şerifin on beşinci günü Topkapı sarayında bulunan Hırka i Şerif ziyaret edilirdi. Abdülhamit Han Topkapı sarayına araba ile giderdi.Araba suikast olur diye acele yol alırdı. Bazen köprüyü kullanmaz deniz yolunu tercih ederdi. Sultan Hırka-i Şerif’in sandukcasını eli ile açar, Hırka’nın bir köşesine yüzünü sürer sonra orada bulunan sadrazam ve şeyhülislam aynı şeyi tekrar ederdi. İftara kadar Topkapı sarayında kalır, sonra fenerle donatılmış yollardan fener alayı ile Yıldız a dönerdi. Yollarda saf tutan askerlere iftar hediyesi olarak verilen iftar simidi ve sigara gibi hediyeler dağıtılırdı. Yıldız Sarayında askere verdiği iftarlar sade ve israftan uzaktı. Padişah sadelikten hoşlanır ve israfı sevmez. Sofrasında pilav, keskin sirkeli paça ve pirzola bulundurur. Perhizi sever ve sütü ve zehirlenmeyi engellemesinden dolayı yumurtayı tercih ederdi.
Atiyye, Osmanlı saraylarında zengin konaklarında iftardan sonra konuklara verilen para olup Sultan Hamid’in iftar geleneğinin vazgeçilmez bir parçasıdır.Yemekten sonra dua yapılır ve “padişahım çok yaşa diye” bağırılırdı, dua edilirdi.Ramazan adetleri kemal i ciddiyetle uygulanmıştır.
Devlet ricalinin zengin konaklarında verdikleri iftarlar ve iftar arkası ilmi ve edebi sohbetler birer ilim ve terbiye ocakları halini alırdı. Varidatı yerinde olan konak sahipleri fakirlere de zengin iftarlar verirlerdi. Kadir gecesinde Ayasofya da iftar etmek gelenekti, hem devlet bürokrasisi hem de halk bu geleneğe uyardı. Ramazanın ilk cuması Ayasofya ikincisi Eyüp Sultan, üçüncüsü Fatih dördüncüsünü de Süleymaniye‘de kılmak bir ananeydi. On beşinci gününde ise Hırkai Şerif’e gidilirdi.
Topkapı’da törenler ilk olarak üç ayların başında Recep ayının on ikinci günü Haremeyne para gönderilerek yapılan çeşitli ihtiyaçların karşılandığı Surre Alayı ile başlardı. Sultanahmet avlusunda dokunan Kabe örtüsü de bu alayla yollanırdı. Surre Eminine teslim edilerek bizzat padişah tarafından dualarla uğurlanırdı. Müslüman bir hükümdar ve halife olarak padişah Ramazan aylarında yapılan Huzur derslerini dini sohbetleri takip ederdi. Ramazanın on dördüncü günü vezirler kethüdalar,yeniçeri ağası, deftardarlar gibi görevlilere tezkireler yazılarak Hırka-i Şerif ziyaretine davet edilirlerdi. Ülemayı ise şeyhülislam davet ederdi.
Hırkai Saadet dairesi Sultan Yavuz zamanında inşa edilmişti. Mukaddes emanetlerin bulunduğu dairede temizlik yapılırdı. Bizzat padişah bu temizlikte bulunurdu, gül suyu dolu kaselerle temiz sünger ve bezlerle Hırkai Saadet dairesi temizlenirdi. Padişah gül suyuna batırılmış süngerlerle Hırkai Şerif’i temizlerdi. Sair ekabir ise diğer kısımları temizlerlerdi. Temizlikte kullanılan bezler de saklanırdı atılmazdı. Ziyarete açılacak günün sabah namazı Hırka-i Saadet dairesinde cemaatle kılınırdı. Ziyaret sırasında baş imam, ikinci imam has oda imamı müezzin ve çavuş ağlar ayakta sırayla Kur’an okurlardı. Tören sırasında padişah sandukanın yanında sağında Sadrazam, Darüssaade ağası solunda durarak ziyaret ifa olunurdu. Padişah kendinde bulunan altın anahtarla sandukayı açardı.
Hırkai Saadet’in yanında bulunan düğme bir kase içine konulur, bir parça ıslatılır amber sürülür ve ocağa tutulurdu. Kasede bulunan az miktarda su başka sulara damlatılır ve Hırkai Şerif suyu olarak hediye edilirdi. Padişahlar bu törenler sırasında göz yazlarını tutmaya çalışırlar. Hırkai Saadet töreninden sonra askere baklava göndermek adettir.
Ramazanı seyretmek için Sofa-i Hümayunun Haliç’e nazır tarafına küçük bir iftariye köşkü yapılmıştır. Sultan İbrahim tarafından yaptırılan köşkten ziyade balkonu andıran bu yapının tepesinde ki alemde Allah Bismillah üstündeki kubbenin iç tarafında ise,
Ya Rab mübarek bad
Ya Rab saadet bad
Ya Rab kuvvet bad
Ya Rab izzet bad
Bad, olsun ola demek.
Hünkarlar ibadetlerini genellikle saray camiinde eda ederler. Ayasofya’da ezan okunmasına müteakip saray müezzini de ezana başlardı ve koğuşlarda ezanı bekleyen görevlilerle birlikte sultan bu camiye gelirdi. Sultan Hünkar Mahfeline geçer ve namaz cemaatle eda edilirdi. Genel olarak sultanlar teravih namazlarında, Ayasofya, Sultanahmet, Bayezıt, Fatih ve Süleymaniye giderledi. Bunun dışında tebdili kıyafetle İstanbul’da cami cami dolaşanlar olduğu da rivayet edilir. Kadir Gecesinde Kadir Alayı tertip edilirdi Topkayı sarayında. Bu gece en çok gidilen cami Ayasofya idi. Topkapı sarayının Ayasofya’ya kadar olan yolu meşaleler yakıldığı gibi önden giden yirmi meşale ve kırk fener yolu aydınlatırdı. Padişah bizzat cemaatin önüne geçip namaz kıldırmaz vazifeli imama uyardı.
Osmanlı iftarları zengin ve leziz mutfağın teşhir edildiği Osmanlı terbiyesi ve ihtişamının bir arada gösterildiği, fakirlerle sofranın paylaşıldığı mahiyetteki mistik sofradır. İftara davet edilen Avrupalılar yedikleri içtikleri hele hele gördükleri ve hissettikleri bu mistik havayı anlata anlata bitiremezler.
Fatih’in iftar sofrasında çorba, tavuk kızarması, yumurta, ıspanaklı peynirli pide, börek, mantı ve lapa bulunurdu. Tatlı olarak muhallebi, bal, zerde, kaymak, baklava, helva çeşitleri ve kadayıf, içecek olarak bal şerbeti nar suyu, naneli üzüm şerbeti ve ayran vardı. İftar açmak için hurma ve Zemzem suyu bulundurulurdu.
Bayram alayları büyük bir debdebe ile olurdu. Sultanahmet’e gidilirdi bayram namazı için. Sarayda merasimde görevli olanlar ise, namaz için Ayasofya’ya giderler, namazı müteakip saraya döner hazırlıklar yaparlardı. Padişah Babüssaade önünde muayede merasiminden sonra Babüssaade ağasının refakatinde büyük imrahorun çektiği murassa eyerli ata binerdi. Orta kapıdan sadece padişah atı ile geçebileceği için çevredekiler yürürlerdi. Orta kapının hemen dışında sadrazam padişahı bekler ve padişahı selamladıktan sonra kenarda bekletilen altların ön önündekilere binerek camiiye giderlerdi. Sultanın camide namaz kılacağı yer Hazinedar başı tarafından hazırlanırdı. Ardından Kubbealtında bayram yemeğe verilirdi.
Osmanlı padişahları kendilerini saltanat sürerek bir kral gibi değil Allah’ın yeryüzünde adaletini hakim kılan makul otoritesiyle iyiliği emredip kötülükleri yok etmekle görevli hizmetkar kullar olarak görmüşlerdir. Ülemalar ve Mutasaavvıflar da Osmanlı toplumunu inşa eden memurdular. Üsve-i hasene olan Hz. Peygamberden menkul mirasın manevi mimarlarıdırlar. Peygamberden aldıkları dersi islamın elmas kılıncını gönüllere ve beyinlere ulaştırmışlardır.
Osmanlı padişahları zulme karşıydılar. Yavuz, İslam ülkelerinde tek kişiye dahi haksızlık yapılması ve zulmedilmesini hoş görmezdi. Memlekette yapılan zulüm ve haksızlığı bilip tedbir almamak ona göre en büyük günahtı. Gerçekten kendisini padişah bilmezlerdi. “Yüce Allah’ın aciz bir kulu yeryüzünde bu kullarının önemli işlerini yapmağa konulmuş en aşağı bir yaratığım” diye buyururlardı.
Zenbilli Ali Cemali Efendi, Padişahın atının dizginlerine sarılarak “ahkam-ı şeriata aykırı olan bir emrini eğer infaz ettirirse haline fetva vereceğim“ diye alenen beyan eder. Zenbilli bu salabet-i din perveranesi üzerine Sultan Selim ona kızmak bir yana iltifat etmiş hatta meşihata ilave iki kazaskerlik görevini kendisine teklif etmiştir.
Gerard dö Nerval, “Ramazanda herkes her eve girebiliyor ve orada verilen yemekleri yiyebiliyordu. Fakir ve zengin bütün Müslüman gençleri güçleri nisbetinde bu dini görevi yerine getirmeye çalışıyorlardı. Üstelik eve gelenlerin Müslüman olup olmadığına bakılmıyordu” diyor.
Ramazana başka dinlerdeki insanlar da saygı gösterirdi. Luyis Sabuncu, “Abd-i ahkarları din-i mübin-i Ahmedi mukaddesenin ahkamıyla müşerref değil isem de bu din-i celilin akaid ve ahkamına hürmetimin berkamel olduğundan Ramazan-ı mağfiret iktiranı hakkında bazı fikirlerimi içtisar eyledim” der.