Şu zaman ve zeminde Kur’ân ve Sünnet adına azîm gayretler ortaya koyan İhsan Şenocak kardeşimizin, kendi tarz-ı mesleğinde ve bulunduğu makâm ve vazîfesi cihetiyle yaptığı ve belki kendisine de farz-ı ayn olan emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker’i icrâ etmesini ve vaaz etmesini binler tebrîk ediyorum. Tahrim Sûresi, 6. Âyetin “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” kâidesiyle vazîfesini deruhde ettiğini düşünüyorum.
Kendisine karşı bâzı tenkîdlerin dâire-i Nûriye içinde de hâsıl olduğunu müşâhede ettiğimden derim: Bizim mesleğimiz hakk’tır ancak tek hakk bizim mesleğimiz değildir. Mâdem Cenâb-ı Hakk (cc) böyle mümtaz ve gayretli ve ilîm sâhibi kullarını istihdâm eder, o vakit ecrini de, gayretinin ne’ticesini de ancak Cenâb-ı Hakk (cc) takdîr eder. Hem ameller de niyetlere göredir. Şu zamandaki eleştirmek hastalığı ile, ehl-i Sünnet mâbeyninde ferdlerin kalplerine ve ruhlarına bilmeden soğukluk vermek, vahdeti bozmak ve uhuvvet-i İslâmiye’ye zarar vermekten içtinâb lâzımdır. Mâdem mesleğimiz uhuvvettir, şu zaman ve zemin bizden yalnızca ittihâdı ister.
Hem makâmlar da bir olmadığından yâni, İhsan Şenocak gibi gayretli bir kulun ortaya koyduğu hizmetleri, icraatları, eserleri ve yetiştirdiği talebelerinin tarzında ve keyfiyetinde hizmetler ortaya koymayan ve koyamamış olanların tenkîd ve eleştirmeye kalkmasının nasıl göründüğünü, vicdan ve akıllara ve edeb-i ilme havâle ederim..
Müsbet eleştiri ise; herkesin, herkesi eleştirmesi demek değildir. Herşey makâmında ve seviyesinde cereyân etmeli, hem İhsan Şenocak muhâlif değil, muannid değil, Sünnet’e mesâfeli değil, o halde uhuvvet-i İslâmiye aleyhinde gönüllerde iz bırakmamalı..
Hazret-i Üstâd’ımızın Tesettür Risâlesini yazması nasıl emr-i bi’l-ma’rûf ise ve tâife-i nisâ da buna muhtaç ise, bu zamanda tesettürlü tesettürsüzler de aynı ikâz ve ihtâra muhtâçdırlar.
Peki, kendi kulvarında ve mesleğinde, vazîfesi ve makâmında söyledikleri hakk mıdır?
Evet, hakk’dır. Ve bu vaazını gerektirecek şartlar var mıdır? Evet, tâife-i nisâ’nın ehemmiyetli bir kesiminin, tesettürün mânâ ve mâhiyetini tatbîk etmesinde ciddî sıkıntıları vardır.
Bu kısım hanımlar tâifesi, hissiyatlarını okşayan ve özendiren tarz-ı kıyâfetlerle hem kendileri zarar görüyorlar, hem de hemcinslerine te’sîr verdiklerinden daha büyük zararlara sebeb oluyorlar. Yaptıkları yalnızca ferdî ve şahsî kalmıyor, topluma da sirâyet ediyor ve bir de gayrın nazarını celbetmekle nasıl bir hasârete düşüyorlar düşününüz...
Öyle bir zamandayız ki, hem ilîm bilen az, hem ilîm bileni dinleyen az. Zirâ, indî görüşlerin satıldığı ve satılmaya çalışıldığı bir zaman ve çarşıdayız. Pantolon hakkında söylenenlere i’tirâz edenler veya doğruluğundan şüphe edenler veya kendi idrâkine sığıştıramadığından hurâfe nazarıyla bakanlar var. Halbuki bu husûsta bize yol gösterecek hadisler ve birçok ulemânın içtihâdı ve görüşleri var. ‘Cilbâb’sız pantolon giymenin câiz olmadığına dâir umûmi bir ittifâk var! Ve bu ittifâkın delîlleri var. Meselâ;
“Allah’ın Resûlu aleyhissalâtu vesselâm, erkeklerden kadınlara ve kadınlardan da erkeklere benzemeye çalışanlara lânet etti.” (Sahîh-i Buhârî, Kitâbü’l-Libâs; Sünen-i Tirmizî, Kitâbü’l-İsti’zân; Sünen-i Ebû Davud, Kitâbü’l-Libâs) hadisi ve “Rasûlullah (s.a.v.), kadın gibi giyinen erkeğe ve erkek gibi giyinen kadına lânet etti!” (Sünen-i Ebû Davud, Kitâbü’l-Libâs) hadisi ve dahaları var…
Mâdem pantolonun hangi cinse âit olduğu nazarî olmayacak kadar âşikârdır. O vakit te’vil ile nefsine hizmet değil, hükmüne ittibâ gerektir. Zirâ, şüpheli şeylerden içtinâb etmeyi yine bize Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem bildirmiştir:
“Helal de bellidir, haram da. Bu iki arasında insanlardan çoğunun bilmediği şüpheli şeyler vardır. Kim şüphelilerden korunursa dinini ve ırzını (şahsiyetini) korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşer.” (Sahîh-i Buhârî, Kitabü’l-İmân; Sünen-i Nesâî, Kitabü’l-Buyû’; Sünen-i Ebû Dâvud, Kitabü’l-Buyû’)
Elhâsıl, hanımların ‘cilbâb’ altında pantolon giymesinde bir mahzûr yoktur, câizdir ve hatta teşvîk de edilmiştir, zirâ güzel bir tedbîrdir. Yalnız, o pantolonun dahi tesettürün mânâsına ve mâhiyetine münâsib bir kumaş ve renk ve bollukta olması lâzımdır. Köylerde çalışan veya çapa yapan hanımların ise bol şalvar tarzı pantolon giymeleri müstesnâdır çünki onların pantolonları vücûd hatlarını belli etmeyecek kadar bol ve geniştir denilmiştir.
Kıymetli kardeşlerim, hayat-ı içtimaiyyedeki hanım kardeşlerimiz ya birilerimizin hanımları, yâhut birilerimizin kız kardeşleri, yâhut birilerimizin kızları veyahut akrabalarıdır. Onların âhiretleri adına en evvelâ bizlerin hareketlenmesi ve telaşlanmamız lâzım geldiği halde, umûm ehl-i îmân için telaşlanan ve makâmının gereğini ve o makâmın kendisinden beklediği vazîfeyi ortaya koyanlarımız var, Cenâb-ı Hakk (cc) ebeden onlardan râzı olsun ve Kur’ân-ı ve Sünnet’i müdâfaa eden ve gönüllere taht kurmuş bu pek az sayıdaki kardeşlerimizin de kadrini ve kıymetini bilmeyi ve görebilmeyi bizlere nasîb etsin. Binler âmin..
Hepinize Selâm ediyorum…