Papa'nın cevapsız kalan iki sorusunun cevabı Risale-i Nur'da

Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco, Uluslararası Uzay İstasyonu ile canlı video bağlantısı kurarak iki müthiş soru sordu ama...

İbrahim Mert'in haberi:

RİSALEHABER-Papa Francesco, Avrupa Uzay Ajansı ve İtalya Uzay Ajansı'nın organize ettiği görüşmede, halen Uluslararası Uzay İstasyonu'nda görev yapan İtalyan astronot Paolo Nespoli, ABD'li astronotlar Randolph Bresnik, Mark T. Vande Hei ve Joseph Acaba ile Rusya'dan Sergey Ryazanskiy ve Alexander Misurkin'e sorular sordu.

Astronota sordu

BBC'den Övgü Pınar'ın haberine göre İtalyan astronot Nespoli'nin tercüme görevini üstlendiği görüşmede Papa'nın ilk sorusu şöyle oldu:

"Astronomi, bize evrenin sınırsız ufuklarını sorgulatıyor ve 'Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz' sorularını sorduruyor. Nespoli, sizin uzaydaki tecrübeleriniz ışığında, insanın evrendeki yeriyle ilgili görüşünüz nedir?"

Paolo Nespoli ise bu soruya yanıt verirken, "Bu karmaşık bir soru. Ben teknik bir adamım, mühendisim. Makinelerin ve deneylerin arasında kendimi rahat hissediyorum ama iş 'Nereden geliyoruz' gibi içsel meselelere gelince benim de kafam karışıyor" dedi.

Nespoli, "Bizim buradaki görevimizin, var oluşumuz hakkında bilgilenmek, etrafımızdakileri anlamak olduğunu düşünüyorum. İlginç olan şu ki, ne kadar çok şey öğrenirsek aslında o kadar az şey bildiğimizi fark ediyoruz" diye konuştu.

PAPA GİBİ İNSANLIĞIN CEVAP ARADIĞI MÜTHİŞ SORULAR

Papa Francesco'nun sorduğu soru dünyanın varlığından bu yana en fazla dile getirilen sorulardan biri. Bediüzzaman Said Nursi'nin Kur'an tefsiri Risale-i Nur Külliyatının çeşitli bölümlerinde yer alan bu sorular, "akılları acz ve hayrette bırakan üç sual", "her insan için en mühim mesele", "bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü (akılları) hayret içinde meşgul eden üç müşkül (zor) ve müthiş sual-i azîm" şeklinde ifade ediliyor.

Bediüzzaman Said Nursi, sorulara en mükemmel cevabın Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm) tarafından verildiğine dikkat çekiyor.

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle cevapta bulundu

İşte ilgili sorular ve cevapları:

Hikmet: “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”
Bu suale, benî Âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:

“Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelînin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku!”

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur’ân’dan muktebes ve Kur’ân lisanıyla söylenildiğinden, Kur’ân’ın anâsır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor. (İşaratü'l-İ'caz, Fatiha Sûresi)

Tam doğru ve mükemmel cevap veren yalnız ve yalnız Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyandır

Güya hilkat-i kâinat hukümeti, o hukümetin zâbıta memuru hükmünde fenn-i hikmeti, bir müstantık ve sorgucu olarak o misafir kafileye gönderip ondan sual edip soruyor ki:

“Ey benî-Âdem! Nereden geliyorsunuz ve nereye gideceksiniz? Ve ne yapacaksınız? Ve herşeye karışıyor ve bazan karıştırıyorsunuz. Sultanınız ve hatibiniz ve reisiniz ve ileri geleniniz kimdir? Tâ bana cevap versin.”
O muhavereler içinde birden kafile-i benî-Âdemden Muhammedü’l-Hâşimî (Sallâllahü Aleyhi Vesellem), emsalleri olan ulülazm peygamberler gibi fenn-i hikmete karşı kalktı. Ve Kur’ân’ın lisanıyla dedi ki:

“Ey müstantık hikmet! Biz mevcudat kafilesi, adem karanlıklarından Sultan-ı Ezelinin kudretiyle çıktık, ziya-yı vücuda girdik. Varlık nurunu bulduk. Herbir tâifemiz bir vazifeye girdik. Ve biz benî-Âdem tâifesi ise, bir emanet-i kübra rütbesi ve hilâfet-i zemin vazifesiyle sâir mevcudat kardeşlerimizin içinde imtiyazlı ve memuriyet sıfatı ile bu meşher-i kâinata gönderilmişiz. Her vakitte yola çıkmaya müheyya bir vaziyetteyiz ve haşir yolu ile saâdet-i ebediyenin kazanmasının tedariki ile meşgulüz. Ve bizim re’sü’l-mâlimiz olan istidatlarımızın çekirdeklerini sümbüllendirmeye, iman ve Kur’ân’la inkişaf ettirmekle iştigal ediyoruz. İşte o kafilenin reisi ve hatîbi benim. İşte elimdeki bu fermanı; mânevî ve maddî hava, bir tek lisan gibi bütün kâinata o fermanın her kelimesini bir anda milyarlar yapıp işittiriyor. İşte o menşur ferman, Ezel ve Ebed Sultanının kelâmıdır. Ve emirleri ve konuşmaları olduğuna delil-i kat’î, üstünde parlayan sikke-i şahanesi ve turra-i sermediyesine bak, gör, git, söyle.”

Evet, en müşkil, en umumî ve bütün mevcudata sorulan bu üç-dört gayet acip suale tam doğru ve mükemmel cevap veren yalnız ve yalnız Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyandır ki; başında ذٰلِكَ الْكِتَابُ لاَرَيْبَ فِيهِ (Şu kitap ki, onda asla şüphe yoktur.” Bakara Sûresi) fermanıyla ilân edilmiş. (Emirdağ Lâhikası-2, 73)

Akılları hayret içinde meşgul eden üç zor soru

Eğer istersen, gel, Asr-ı Saadete, Ceziretü’l-Araba gideriz. Hayalen olsun, onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.
İşte, bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i suretle mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisanında hakaik-âşinâ bir hitap, bütün benî Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acibânesini hal ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını fetih ve keşfederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine mukni, makbul cevap verir. (Sözler, On Dokuzuncu Söz)

Ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor

Kur’ân’ın hakikatlerini müspet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslûp ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. (Tarihçe-i Hayat)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Özel Haberleri