Paranda benden daha fazla hakka sahip olmaman
İmam-ı Gazâlî, kardeşlik, arkadaşlık ve dostluğa, “İhyâu Ulumiddin-Din” adlı muhteşem kitabında kırk sayfalık bir bölüm ayırmıştır. Hakiki arkadaş ve dostların birbirlerine karşı haklarını ayet, hadis ve büyük insanların uygulamalarıyla açıkladığı bu bölümün girişinde, dost ve kardeşlik bağını, eşler arasındaki nikâh bağına benzeterek bu işin ne denli önemli ve ciddi bir yakınlık olduğunu vurgulamıştır; arkadaşlar arasındaki sadakatin altını çizmiştir.
Arkadaş ve dostların arasındaki güçlü bağ o toplumun da gücünü gösterir. Arkadaşların, bireylerin birbirlerine olan güvenin sarsılması demek, topyekûn toplumun da güvensizliği demektir. Böylesi bir toplumda huzur ve rahat yoktur. Arkadaşlığı toplumun bir harcı olarak gören Gazâlî, sosyal hayat için vazgeçilmez olan bu olgu hakkında; mal ile yardımlaşmak(1), ihtiyaç anında her konuda yardıma koşmak(2), hiçbir konuda olumsuz konuşmamak(3), lehtekileri söylemek ve ancak aleyhtekileri söylememek(4), hataları bağışlamak(5), arkadaşların yakınlarını gözetmek(6), dostluğa sadık kalmak(7) ve dosta yük olmamak(8) gibi sekiz konuda geniş bilgi verir.
Arkadaşlık ve dostluğun haklarına uymada derin bir saygı ve fedakârlığın özü vardır. Dostlukta çıkar kaygısı asla olmaz. Sevgi bu bağın görünmez faktörüdür. Arkadaşlık ve dostlukta müsamaha ve bağışlama her zaman önemini korur. Arkadaşlıkların en sağlamı dinden beslenmiş olanıdır. Dünyalık için kurulan dostluklar ancak dünya ile sınırlı kalır.
Bu yazıdan amaç, hem Gazâlî’nin ve hem de dolayısıyla İslam’ın kardeş, arkadaş ve dostlar hakkındaki düşünce, duygu ve tutumunun ne olduğunu, birkaç örnekle yararımıza sunmaktır. “Onlar neydi?” ve “biz neyiz?” karşılaştırmayı yapıp almamız gerekeni almakla günümüzde bazı haklara ne derece sadık kaldığımızı görmektir.
Anlatıldığına göre birkaç sofi halife tarafından aranmaktaydı. Aralarında bulunan Ebul-Husayn en-Nurî, bu haber üzerine hemen koşup kendisinin öldürülmeye hazır olduğunu söyledi. Sebebi kendisine sorulunca, “bir an olsun, kardeşliklerime bir hayat kazandırmak istedim de onun için öne geçtim” diye cevap vermişti. Bu asil ve çıkarsız cevabı hepsinin affedilmesine yetmişti.
Bir kişi Ebu Hüreyre’ye “seninle kardeş olmak istiyorum demişti. Ebu Hüreyre de “Kardeşlik hakkının ne olduğunu biliyor musun?” diye sorunca, “yok, bilmiyorum” diye karşılık vermişti. “Kardeşlik hakkı” dedi Ebu Hüreyre, “ Senin altın ve gümüş gibi servetine benden fazla hak sahibi olmaman demektir.” Adamcağız “ ben bu dereceye henüz yükselemedim” diyerek istediği arkadaşlığı onunla kuramamış.
Bazıları şöyle diyor: “Dostundan bir yardım istediğinde, yardımına gelmezse, onu bir kez daha uyar, unutmuş olabilir; yine gelmezse, ona bir cenaze namazı kıl ve “ ‘Ölüleri ancak Allah diriltir’ (Enam:36) ayetini oku, yani kendini ünsiyet edilemeyen ölülerden say.”
İbn-i Mübarek: “Mümin, daima mazeretleri kabul eder, münafık ise daima sürçmeleri araştırır” Fudayl da “Kerem, dostların kusurlarını bağışlamaktadır.” der. İmam-ı Şafiî de: “İtaat edip, hiç isyan etmeyen, isyan edip de hiç itaat etmeyen bir kimse düşünülemez. İyiliği kötülüğüne, itaati masiyetine galip olan, adaletli ve iyi bir insan demektir.”
Ebud-Derdâ (ra), tarlada, bir boyundurukta koşulu iki öküz görmüştü. Öküzlerden biri kaşınmak için durduğunda, ötekinin de durduğunu görünce, ağlayarak, “ İşte Allah için kardeşlik böyle olur; ikisi de Allah için çalışır, fakat biri durduğu zaman, öbürü de ona uyar.” demiş.
İbrahim-i Nehaî: “İşlediği bir günahtan ötürü arkadaşın ile arayı açma; çünkü o, bugün bir günah işlemişse, yarın onu terk eder.” Ebud-Derdâ da, “Arkadaşın bozulup, vaziyetini değiştirdi diye onu terk etme; çünkü o bir insandır. Bazen eğrilirse, bazen de doğrulur.” demiş.
Ahnef şöyle der: “Kardeşliğinin üç haline katlanmak, kardeşlik hakkıdır. Bunlardan biri hiddet, diğeri nazlanmak ve üçüncüsü de bazı dil sürçmeleridir.”
İbn Üyeyne: “Otuz yıldır kendilerinden ayrı düştüğüm öyle samimi arkadaşlarım var ki, hasretleri bir an bile kalbimden çıkmaz.” Bir Şair de “ Dostların ayrılığından başka, zamanın bütün musibet ve felaketleri ehemmiyetsiz görmekteyim.” demiştir. Adamın biri Hâkimin birisine kardeş olmayı teklif etmişti. “Üç şeyi mehir olarak kabul edersen, olur” demiş Hâkim. “O üç şey nedir?” diyen adama, “Bana belagat dinletme, hiçbir şeyde bana muhalefet etme ve bana rüşvet teklif etme” demiş Hâkim.
Cüneyt “İki arkadaştan birinin diğerinden çekinmesi mutlaka birinin kusurundandır.” demiş. Hz. Ali (ra) “Dostların kötüsü senin için külfete katlanan, zahmete giren ve özür dilemeye mecbur edendir.” diyerek, dostluğun sade olmasını istemiştir. Hz. Aişe (ra) de “Mümin müminin kardeşidir; ne onu ganimet bilir ne de ondan utanır.” buyurmuştur.
Daha orijinal dostluklar yapardı kendileriyle övünmekle iftihar ettiğimiz öncekilerimiz.
Ama bu kadarı bile hakiki dostluğun hangi düzeyde olması gerektiği hakkında yeterince bilgi verir bize.