Fena ve fani bir adam
dan gelen sözler, kimi zaman mühim bir hakikatın ucu.
Geçenlerde, bilmem hangi TV kanalında kerli ferli bir adam: Bir ülkede küçük adamların gölgeleri büyümeye başlamışsa, orada güneş batıyor demektir. mânasında bir hikmet patlatmıştı da, bunu söyleyenin ağzına ve bulunduğu zemine yakıştıramadığımdan, epeyce şaşırmıştım.
Hele bununla, Hz. Ebubekir (R.A.)ın buyurduğu Eğri ağacın gölgesi doğru düşmez. vecizesini irtibatlandırınca, mezkur söz nazarımda daha bir mânalandı.
Gerçek de oradaki gibi değil miydi hem; açık bir realite önümüzdeydi. Sabık ABD başkanı George W. Busch IQsu en düşük olan Amerikan başkanı, hakikat ve insaf ehlinin gözünde kendi ülkesinin prestijini, geçmişteki Sovyetlerden daha fazla düşüren bir insan...
Sadece Iraktaki ayak sesleri duyulan hezimetinden bahsetmiyorum adamın; nasıl tezgahlanırsa tezgahlansın, 11 Eylülde, ABDnin dokunulmazlığı ve imparatorluk hayalleri onun döneminde tuz buz olmadı mı? ABD ekonomisinin sarsıntısı ise cümle âlemin dilinde; sağır sultanın bile.
Hakiki vukuatı kaydeden tarih, hakikata en doğru şahittir diyor Üstad. Yani, Belgelenmiş gerçek tarihi hadiseleri kaydeden tarih ilmi, sosyal gerçekliğe en doğru şahittir.
Bazen ülkesini vezir mi, rezil mi, ne olduğu bilinmeyen yollara sürükleyenleri görünce midem alt üst oluyor. Fırtınalar kopuyor içimde; Bu adamlar herhangi bir tarih kitabını bile tahlilci bir gözle okumazlar mı? diye
Osmanlının Sabık Devletleri İzmihlalini Tettebu eden ilmi bir danışma heyeti gibi bir kuruluşu neden bina etmezler? diye de bir istifham belirir zihnimde.
Çok zaman ise, ipin ucu
meselesi gibi bir halle karşılaşsam da, yine fena ve fani bir adamın sözüne çarpılır zihnim.
Bir ülkede namuslular, en az namussuzlar kadar cesur ( medeni cesaret sahibi) olmazlarsa
Sözün gerisi nasıldı sahi? Siz hatırlıyor musunuz? Ben unutmuşum da
***
Günden güne büyüyor fidan, dembedem nemalanıyor nüve. Ufak bir cirmin esamisi mi okunur diyenlere, çığları göstermek lazım. O heyula beyaz cirmi teşkil eden, doğuran, peyda eden şey ilkbakışta- zirveden itibaren kaymaya başlayan ufak bir kar topağı değil midir?
Ey Nesl-i Cedit; sen de öylesin işte!
Harami gibi yolumu/ Arkuru kesen karlı dağ mısralarını haklı çıkaracak kadar dikleşmiş bir maniayı çok kere bir tek cümle kaldırmaz mı ortalıktan?.. Hele o manianın kalkma şartı da doğmuşsa takdir edilmişse-, vakt-i merhunu çatmışsa dünyamıza, onu tekrardan tamir istekleri dahi bir eme yaramaz.
Hani coşa taşa akan delişmen sular vardır; tehyic edici büyük iklim değiştirmeleriyle daha da ataklaşmıştır; Fıratlaşmıştır, Dicleleşmiştir, Nilleşmiştir. Hangi babayiğidin harcıdır ki onu tersine akıtsın?
Muhali talep etmek kendine fenalık etmektir. Beyan-ı Üstadanesi belki de, böyle bir isteğin değil o cereyanı durdurmayı, insanın kendi şahsiyetine bile fenalık etmek mânasına gelmekte.
...töbe tutmaz. şeklindeki atalarsözünün bütün bu yorumlarla ne alakası var denilecek, belki... İşin doğrusu, ben de tam olarak bilemiyorum; sözün özü deyince aklıma ilk gelen bu halk deyişi. Huylu huyundan vazgeçmez. Ya da Otu çek, köküne bak. sözü de, aynı vadiye çıkıyor zaten.
Eskilerin nokta-yı merkeziye dedikleri esas aklıma geliyor ki yolumuzu ve bütün yolları harami gibi yolumu arkuru kesen karlı dağa benzer maniaları aşmak için, bahaneyi Mahmud eden düşünce ve mizaçlar, bu sözlerdeki istisnai halleri haklı duruma getiriyorlar.
Bilhassa edebiyat ve medya dünyasında bu tıynetler çok daha fazla; hakiki edebiyat ve medyayı, edeb ile müzeyyine olmuş, hakiki vukuatı kaydetmekten korkmayan ve kimseyi de korkutmayan medyayı kastetmiyorum elbet. Zalim propaganda da denmiş bir camiaya zarar verici olarak ızrar-ı nas halindeki- köşebaşlarına yerleştirilmiş uzuvlardan bahsediyorum.
Hakikat haktır; tebeddül etmez. Vecizesi baş tacımız. Bugünkü manasıyla, isimleri başkalaşmasıyla hakikat değişmez. Çok daha ufuk açıcı, adım ayarlayıcı...
Dün bir yığın fikri münakaşaya sebep olmuş bir yanlış çağdaşlaşma sevdası, medya alemimizde bir yığın dekadanı piyasaya sağanak sağanak saçtığı gibi, o münakaşaların artık tamamen öldüğünü söylemenin de entellektüellikle sınırı, bizimle Irak sınırı...
İnsandaki menfi davranışları isteyen ayartıcı his gibi, kültür hayatımızı da mayınlı arazi benzeri fikirlerle - veya fikirsizliklerle- istila ettiren ihmalimiz, ekseriya buradan kaynaklanıyor.
Efkârlanmak gereksizdir; yolcuların alınlarında ter billur billur, gözlerindeki fer nurdan heykellere bakar gibi olgundur; yaptıklar feragatsa dua dua açılmış ellere sunulan kalbî birer ilham gibi...
***
Gün batarken sararırmış; ne doğru... Önce pembeleşip, sonra da kızarmadan önce sararır elbet.
Bunu Osmanlının haşmetli padişahlarından birine karşı söyleyen şâkinin biridir, ama fena ve fani bir insandır eninde sonunda, güzel söz söyleme imkânı her zaman vardır.
Hadiselere öyle bir cevelan verilmiş ki, gün artık sararmıyor, Gül gibi kızarıp, bir sonraki sabaha uyanmaya gidiyor.
Alem-i Yakaza da ( uyanık alemde) verilen mihenk (ölçü) o kadar hassas ki, dengeye getirilmiş bir teraziden beterdir!
O kefelerden birinin hıffeti (hafifletilmesi) diğerinin sıkletine geçer (öbürünün ağırlaşmasını sağlar) dendiğine göre, hangi endişeyle olursa olsun, dengeye getirilmiş o terazi kefelerinin istenen ya da haklı taraf denilen kısmından kaldırılacak ufacık bir ağırlık , haksıza istinad noktası (Emirdağ Lahikası) olma sonucunu getirir ki, Bediüzzaman Hazretleri der: Ben tokadımı Venizolasla beraber Envere, Antranikle beraber Sait Halime vurmam. Nazarımda vuran da sefildir! ( Sünuhat)