Mahkemelerde yargılanan muvazzaf ya da emekli subaylar hep “kanunsuzluktan, sahtekarlıktan, mahkemelerin yetkisizliğinden, haksızlıktan” söz ediyor. Avukatlarıysa “tanımlayamadıkları bir gücün (!) mahkemeleri yönlendirdiğini” belirtiyor.
Gözaltına alınan, tutuklanan herkes suçludur diyemez kimse. Mahkeme sürecini beklemek gerek. Kanıtlar üzerine de yorum yapamayız elbet. Ancak bugün “kanunsuzluktan, sahtekarlıktan, haksızlıktan, mahkemelerin yetkisizliğinden” söz eden sanıklar, acaba askeri darbeler sonucu milletin oylarıyla seçilmişler, hiçbir suçu olmayan yazarlar, çizerler, şairler tutuklanıp işkence görürken, hapishanelerde çürürken ne düşünüyorlardı? Oh olsun mu diyorlardı yoksa gözlerimi kaparım görevimi yaparım mı? “Yahu biz o darbelere bulaşmadık ki!” diyenler çıkabilir, ancak darbecilerin adlarını kışlalara, orduevlerine, kamplara veren ben değilim ki! Hadi seçilmişleri bir yana bıraktık; çünkü onlar bu ülkede seçime girenin, rahmetli Turgut Bey’in, ardından da Tayyip Bey’in dediği gibi idamlık gömleklerini yanlarına alarak yola çıktıklarını biliyorlardı! Kendi düşen ağlamaz yani!
Kemal Tahir’i donanmayı isyana teşvikten yıllarca hapislerde süründürenler, Altan Öymen’i uçak kaçırmak gibi saçma sapan bir suça bulaştırmaya yeltenenler, rahmetli Necip Fazıl’ı, Nazım’ı, lise öğrencisiyken Attila İlhan’ı ve daha nicelerini dünya görüşleri nedeniyle mahpushane mahpushane dolaştıranlar, “asmayıp da besleyelim mi?” diyecek kadar acımasızlaşanlar... Bunları ne yapacağız? JİTEM’i kurup insan avına çıkanlar, her seçim sonrası istedikleri iktidara gelmedi diye darbe tasarlamaya başlayanlar, “bu Cumhuriyetin sahibi biziz. Siz kim oluyorsunuz!” diyenleri unutacak mıyız? Onlar adına, hiç olmazsa biriniz, bu milleten özür dilemeyecek misiniz? Hele bir kez olsun “Kusura bakmayın!” diyin... Bakarsınız sizin de sırtınızdan bir yük kalkar... Deneyin hele.
Stargazete