Pencereye bakan camdaki kirleri görür; pencereden bakan ardındaki dünyayı, kainatı görür. Bu bakış tefekkür gözüyle, mana-yı harfi nazarı ile olursa tevhid nakışları okunur.
Pencereden bakmak... Allah'ın büyüklüğünü, gücünü, iradesini, ilmini ve hikmetlerini kainata, olaylara ve yarattığı muhteşem varlıklara göz ve gönül penceresinden bakarak idrak etmektir. Rabbimiz kainattaki her şeyi en küçük detayına dek üstün bir ilim, hassas bir ölçü içinde iktisat ve israfsızlık kanunu içinde yarattığını, "Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara faydalı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164) ayetiyle bildirir ve ayetlerinin canlı örneklerine şahit olmamızı ister
Bedîüzzamân Hazretleri, Kur’ân ve sünnetten ilham alarak bu asrın idrakine müceddid-i âhirzamân olarak Risâle-i Nur eserlerini telif ederek dünya penceresinden mana-yı harfi nazarı ile kainata bakarak insanlığa huzuru ve refahı yaşaması için doğru bakışın şifrelerini vermiştir.( Mana-yı harfi: Mahlukata ve bütün kainata Allah hesabına ve Allah’ın sanatı ve eseri nazarı ile bakmaktır. Yani kendi başına bir mana ifade etmez; ancak başkasına işaret ederse anlam kazanır manasınadır. Bir incirde kendi nefsine bakan bir yön varsa, Mucidi ve Sanatkarı olan Allah’a bakan yüzlerce yönü vardır. İşte burada sanatkara ve mucide bakan yüzlerce yöne mana-yı harfi denilmiştir.)
Bediüzzaman, Otuz Üçüncü Söz Risalesinde, Allah'ın varlığını ve birliğini otuz üç pencere başlığı altında, otuz üç ayrı delil ile anlatmaktadır.
Bediüzaman Risale-i Nur eserlerinin muhtelif yerlerinde mana-yı harfi nazarı ile iktisat penceresinden kainata bakarak insanlara ve toplumlara dersler vermektedir. Onuncu pencerede İbrahim Sûresi, 14:32-33-34. Ayetlerinin tefsiri yapılarak dünyanın insan için iktisadi ve sosyal faaliyetler yapmaya müsait bir gezegen olarak yaratılması ve donatılması beyan edilmektedir.
Onuncu Pencere
“Gökten de bir su indirdi ki, onunla sizin için rızık olarak meyvelerden bitirdi. Onun emriyle denizde seyretsinler diye gemileri sizin hizmetinize verdi. Nehirleri de yine sizin hizmetinize verdi. • Birbiri ardınca dönüp duran güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin hizmetinize verdi. • O, sözünüz ve halinizle istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz.” (İbrahim Sûresi, 14:32-34)
"Şu kâinattaki mevcudatın birbirine teâvünü, (yardımlaşma) tecavübü, (karşılıklı cevab verme) tesanüdü (dayanışma) gösterir ki, umum mahlûkat birtek Mürebbînin terbiyesindedirler, bir tek Müdebbirin idaresindedirler, bir tek Mutasarrıfın taht-ı tasarrufundadırlar, bir tek Seyyidin hizmetkârlarıdırlar. Çünkü, zemindeki zîhayatları levazımat-ı hayatiyeyi emr-i Rabbânî (hayat için gerekli şeyler) ile pişiren güneşten ve takvimcilik eden kamerden tut, tâ ziya, hava, mâ, gıdanın zîhayatların imdadına koşmalarına ve nebâtâtın dahi hayvânâtın imdadına koşmalarına ve hayvânat dahi insanların imdadına koşmalarına, hattâ âzâ-yı bedenin birbirinin muavenetine (yardım) koşmalarına ve hattâ gıda zerrâtının hüceyrât-ı bedeniyenin imdadına koşmalarına kadar câri olan bir düstur-u teâvün (yardımlaşma kanunu) ile, câmid ve şuursuz olan o mevcudat-ı müteâvine, (birbiriyle yardımlaşan varlıklar) bir kanun-u kerem,( Cömertlik, ikram edicilik kanunu.) bir namus-u şefkat,(şefkat kanunu) bir düstur-u rahmet (rahmet prensibi) altında, gayet hakîmâne, kerîmâne birbirine yardım etmek, birbirinin sadâ-yı hâcetine (ihtiyaç sesi) cevap vermek, birbirini takviye etmek, elbette, bilbedâhe, birtek, yektâ, Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed,( Bir ve tek olan ve Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.) Kadîr-i Mutlak,( Kudreti herşeyi kuşatan, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah.) Alîm-i Mutlak,( Sınırsız ilim sahibi Allah.) Rahîm-i Mutlak, (Sınırsız şefkat ve merhamet sahibi olan Allah. )Kerîm-i Mutlak( Sınırsız ikram ve cömertlik sahibi yüce Allah.) bir Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun hizmetkârları ve memurları ve masnuları olduklarını gösterir.
İşte, ey biçare müflis felsefî! Bu muazzam pencereye ne diyorsun? Senin tesadüfün buna karışabilir mi?"
Kainat ve kainatın unsurları ve elementleri arasında açıkça görülen yardımlaşma, dayanışma, cevaplaşma, kucaklaşma gibi fiiller, kainatı parçalanmaz ve bölünmez bir bütün haline getiriyor. Bu fiiller sayesinde kainat adeta kompleks çalışan bir fabrika şekline giriyor. Bir bütün olan ve fabrika şekline giren kainat, tamamı ile hayat sahiplerine hizmet ediyor.
Mesela; bir elmanın teşekkülünde ve oluşmasında; güneş, hava, su, toprak, elementler, dolaylı olarak yıldız ve galaksiler, hepsi bir intizam ve yardımlaşma içinde çalışıyorlar. Şayet bu unsurlardan bir tanesi bu yardımlaşma ve dayanışma içinden çıksa, elma olmaz.
Mesela; güneş bu halkadan çıksa, elma vücut bulamaz. Ya da milyarlarca yıl uzakta olan bir galaksi yörüngesini şaşırıp intizamı bozsa, kainat sistemi yerle bir olacağı için elma yine oluşamaz...
Nasıl fabrikanın içindeki makine ve cihazlardan birisi bozulsa ya da atıl kalsa, netice ve gaye elde edilemez, yani ürün alınamaz ise, aynı şekilde kainat fabrikasının bir dişlisi kırılsa ya da bozulsa kainatta hayat mümkün olmazdı. Hayatın oluşması mümkün olmayacağı gibi, devam etmesi de mümkün olmazdı.
Demek hayat kimin ise, hayatın oluşumunda hizmet eden kainat ve çarkları da onundur. Bu da Allah’ın kainat üstündeki rububiyet ve uluhiyetini açıkça bize gösterip ispat ediyor. Güneşin basit bir elmaya boyun eğmesi ve ona hizmetkarlık yapması; Allah’ın tedbir ve terbiyesinin her şeyi kuşattığını bize gösteriyor. Daha bunun gibi binlerce örneği buna kıyas edebiliriz.
Yardımlaşma, dayanışma, cevaplaşma, kucaklaşma gibi fiiller, kainatın umumunda tecelli ettiği gibi, en küçük bir parçası olan hücre ve atomların arasında da işleyen bir kanundur. Bu kanunların izleri ve işaretleri dikkatle takip edilip izlenirse, bizi tevhide götürür.
Şuursuz ve cansız varlıkların yardımlaşma ve dayanışma gibi şuurlu fiilleri sergilemeleri mümkün olmayacağına göre, bu fiillerin ardında Allah’ın kudret ve rahmet tasarrufları ayna gibi parlar ve kendini ilan eder.( https://sorularlarisale.com/otuz-ucuncu-sozun-onuncu-penceresini-izah-eder-misiniz)
Dertli insan içi duman dolu bir odaya benzer. Onu dinlemek; o odaya bir pencere açmak gibidir. Mevlana
Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte, ne ayda ara. Gözlerindeki perdeyi arala. Mevlana
Senin dünyaya bakan penceren kirli ise, benim çiçeklerim sana çamur görünür. - Mevlana
Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti, nice han nice sultan tahtı bıraktı geçti, Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti. Yunus Emre