Mülkü meleküte, sureti sirete, asarını esmasına, esmasını sıfat ve zatına perde kılan Halık-ı Hakîm, izzet ve azametine ve daire-i Ehadiyetine ait hakikatleri, Rububiyetinin tasarrufuna medar sırları pek çok hikmete mebni gizlemiştir. Bir nevi ilahi mahremiyeti temsil eden perdeler, hakikatin hakiki yüzüne vakıf olamayan ehl-i zahir ve nadanlar için hakikatin peçeleri gibidir.
İki nev’i tecelliyat ile kâinata mütecelli olduğu bilinen Halık-ı Kerim, celali kanunlarını vaz’ ile vahidiyet tecelliyatını mahlûkatına bir nevi güz, Ehadiyetinin cilvesiyle cemalini mevcudatına bir çeşit yaz yapmıştır. Vahidiyet tecelliyatıyla meşiet-i sübhaniyesini yeknesak kanunlar ile perdelemiş, Ehadiyetinin cilveleriyle darda kalan muhtaç ibadına perdesiz imdat eylemiştir.
Vahidiyet kanunları ile celalinden isyan eden düşman kullarına sille-i kahır ile hüsran, Ehadiyet cilveleriyle de kendine iman eden dost ve ihtiyaç sahibi kullarına cilve-i hayır ve ihsan indirmiştir.
Kanunlar perdesi altında külli ve umumi tasarruf-u rabbaniyeye ait silsilenin unvan-ı azamı olan vahidiyet, hadisata dair sünnetullah adıyla anılan bir tecelliyat nev’idir. Ehadiyet ise, esbab perdesi altında kanunlar silsilesi ile görünen fiillerin hakiki failine kalpleri ve nazarları döndüren -fevk-al kanun- istisnaî bir tecelliyattır.
Külliyet ve umumiyet itibarıyla nev’e tecelli eden vahidiyette kesret ile ihata, cüz’iyyet ve hususiyet cihetiyle ferde teveccüh eden Ehadiyette vahdet ile temerküz görünür. Vahidiyet kanunlarına ait hüsnü galiben umurun batınına gizleyen zat-ı akdes, Ehadiyet cilvesinden hâsıl olan ihsanını ekseriya hadisatın zahirinde ve ahirinde izhar eylemiştir.
Evet, Rahmanurrahim umumî kanunların tazyiki altında ezilen, külli hâdiselerin hücumu karşısında üzülen sevimli mahlûkatını, vahidiyet kanunlarının fevkinde hususi ihsanatı ve has imdadatı ile herşeyin tedbirini bizzat görmesi, her dertlinin derdini bizzat dinlemesiyle herşeyin hakikî maliki, sahibi ve hamisi kendisi olduğunu göstermiştir.
Kanunlar silsilesiyle hadisatın gizlenmesine dair hikmetin birincisi; nefse nahoş görünen ve aklın zahirine ters düşen hadiselere karşı haksız şekvalara perde olup takdis-i ilahiyeye vasıta olmasıdır. İzzet ve azamet, aklın zahirine göre hasis ve habis sayılan işlerle kudretin mübaşeretinin setrini irade etmiştir.
Evet, kanun-u vahidiyet celal silsilesi ile hâsıl olan sillelerden inleyenlere ait şekvaların doğrudan doğruya taraf-ı ilahiye gitmesine mani olan perdelerdir.
Hakikatın perdelere sarılmasının ikinci hikmeti, gayba iman noktasından sırr-ı imtihandır. İmtihanın sırrı, kudret ve irade-yi ilahiyeye ait tasarrufun esbap perdelerine sarılmasını, muttarid kanun ve yeknesak kaidelerle gizlenmesini iktiza ediyor. Sırr-ı teklif, vahidiyet tecellisinden hâsıl olan kanunlar perdesi arkasında iş gören kudret-i ilahiyenin, ihsanat-ı rabbaniyenin tefekkür ile görülmesini istiyor.
Gayat’ul gayat olan marifetullaha davetin hikmeti gözlerden ve gönüllerden perdelerin kaldırılması yahud aralanması içindir. Perdelerin aralanması müminin imanını ikana, münkirin inkârını ilana, münafığın nifakını izhara hizmet ediyor.
Gözlerden ve gönüllerden perdelerin ref’i ve kaldırılması ise, hakikata ve hadisata dikkat mehri ile nazar kılmayı, aşkın bir teveccüh ile bakmayı mecbur kılıyor. Dikkat mehrini ödemeyenlerin hakikatin hakiki yüzüyle karşılaşıp tanışması, onunla imtizaç/izdivaç edip saadet sarayında birlikte yaşaması muhal görünüyor.
Elhasıl; Celal’ini Cemal’ine, Cemal’ini Celal’ine perde edip dalaleti hidayete, hidayeti dalalete, saadeti felakete kalbeden zat-ı akdesin, celal ile çalkaladığı bu asr-ı felaketten nice saadetleri çıkaracağı ehl-i irfana malum ve meşhuddur. Felaketlerden çıkan saadetler, zorluktan sonra inen kolaylıklar, yokluktan sonra ulaşılan bolluklar celalî tecellilerden sonra cemalî cilveler müminleri teselli ediyor.
Nâçâr kaldığın yerde/Nâgah açar ol perde/Derman olur her derde/ Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyliyor.