Ali İhsan Er'in yazısı
Kaleme alındığı tarihten günümüze kadar halkımız arasında büyük bir iltifata mazhar olan, elden ele dolaşan ve dillerde söylenen Mevlid'le, Efendimizi hep şiir tadında okudunuz, dinlediniz. Mevlid'de Efendimizin doğumunun anlatıldığı yeri bir de düz yazı olarak okumak ister misiniz?
Önümüzdeki pazartesi günü Peygamber Efendimizin doğum günü, yani mevlid kandili. Biz de bu vesileyle halkımız arasında "mevlid" olarak bilinen Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n-Necât isimli eserinde Efendimizin doğumunu anlattığı yeri düz yazı halinde sizinle paylaşmak istiyoruz.
Süleyman Çelebi Sevgili Peygamberimizin doğumunu heyecanlı bir üslupla şöyle anlatıyor:
Peygamberimiz, Âmine Hatun'dan dünyaya gelmiştir. Fakat onun doğuşu, sedeften bir incinin doğuşu gibiydi. Âmine Hatun, Abdullah'tan hamile kaldıktan sonra günler, haftalar geçti, Rebiûlevvelin on ikinci gecesine ulaşınca insanlığın en hayırlısı dünyaya geldi.
Annesi o sırada güneş pervanesi gibi bir nur gördü. Sanki güneş o nûra pervane olmuştu. Ansızın parlayan bir şimşekten çıkan nur (ışık) göklere dek tüm cihanı aydınlattı. Gök katları açıldı. Karanlık kayboldu. Ellerinde bayrak taşıyan üç melek göründü. Biri Doğu'ya, biri Batı'ya, diğeri de Kâ'be'ye bayrakları diktiler. Bu esnada melekler gökten saf saf inip Hazreti Muhammed'in doğduğu evi ziyaretle etrafında dönüyorlardı. Ardından yüzlerinde parıldayan nurlarla etrafa ışık saçan hûrîler bölük bölük akın ettiler.
MUSTAFA'YI MÜJDELEDİLER
O sırada havaya bir melek tarafından çok kıymetli, göz alıcı kumaştan mamul bir döşek döşendi; Âmine, gördüklerinden hayret içinde kalmıştı.
Bunun peşinden ilginç bir gelişme daha oldu; duvar yarılmış, arasından üç hûri Âmine'nin yanına gelmişti, bunların ilk ikisinin Âsiye ve Meryem olduğu da söylenmiştir. Bunlar selâm verip yanına oturdular ve Mustafa'yı müjdeleyerek şöyle dediler:
- "Yaratılıştan bu yana senin oğlun gibi bir oğul cihana gelmiş değil, Yüce Allah hiçbir anneye bu değerli oğlun benzerini vermemiştir. Bil ki sen bu oğulla büyük bir devlete (nasibe) eriştin. Çünkü senden doğan bu oğul, sîmâca ve ahlâkça insanlığın en mükemmelidir. Bu doğumla gelen yavru, Allah tarafından kuluna ihsan buyurulmuş ledün (İlâhî sırlara ait gayb) ilminin sultanıdır; o, tevhid ve irfanı cihana yayacak olandır, gezegenler onun aşkına dönerler, insanlar ve melekler onun yüzünü görmek hasretiyle yanarlar, onu görmeye özlem duyarlar."
Bu gece şan-şeref sahibi Mustafa hürmetine âlemlerin nurlandığı, dünyanın cennete dönüştüğü, Hak Teâlâ'nın hikmetinin bol bol indiği, gönül ehlinin şenlendiği, gönül dostlarının canlandığı bir gecedir.
O, ÂLEMLERE RAHMET
Muhammed Mustafa (aleyhisselâm), âlemlere rahmet olduğu gibi günahkârlara da şefaatçidir. Âmine, insanların en hayırlısı olan Hazreti Muhammed Mustafa'nın doğumu vaktinin geldiğini haber verdiğinde, hararetten iyice susamıştı. Kendisine cam kâsede şerbet sundular. Onu içince bedeni sanki nura dönüştü, kendisini nurdan fark etmiyordu. O sırada süzülerek bir ak kuş yanına geldi, sırtını kuvvetle sığadı ve son dinin sultanı o saatte dünyaya gözlerini açtı. O anda gökler ve yer nur ile dolup taşmıştı.
Gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru Hazreti Muhammed Mustafa'ın (sallallâhu aleyhi vesellem) doğumu millî tarihimizde gerçekten de bundan daha güzel, daha heyecanlı anlatılmış değildir. Anlamına erdiğimiz Velâdet Bölümünü bir de Süleyman Çelebi'nin kaleminden bu gözle okuyalım/dinleyelim:
Âmine Hâtun Muhammed ânesi
Ol sadefden toğdı ol dür dânesi
Çünki Abdullah'dan oldı hâmile
Vakt irişdi hefte vü eyyâm ile
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn
Çok alâmetler belürdi gelmedin
Ol Rebiül evvel âyı nîcesi
On ikinci gîce isneyn gîcesi
Ol gice kim doğdu ol hayrul beşer
Ânesi anda neler gördi neler
Bugün