Risale Akademi Sürekli Eğitim Merkezi’nde geçen hafta başlayan “Peygamber Efendimizi (asm) Anlamak adlı programın ikincisi gerçekleştirildi.
Mu’cîzat-ı Ahmedîye Risalesinin baştan sona kadar beraber müzakere edilmesi amaçlanan programın bu haftaki oturumunda yazar Ali Irmak idaresinde Beşinci Nükteli İşâret hakkında konuşuldu.
Katılımcıların ve izleyicilerin katkı ve soruları ile zenginleşen programda bu hafta üzerinde durulan konulardan benim dikkatimi çeken maddeler bunlar oldu *
-Peygamber Efendimiz Alyhissalatü Vesselam’ın gaybdan verdiği haberler aynen haber verdiği gibi vuku bulmuştur. Efendimiz Aleyhissalatü vesselam geleceğe dair verdiği haberlerde “ben böyle tahmin ediyorum” dememiş böyle böyle olacak şeklinde kat’i ifade etmiştir ve hadiseler aynen haber verdiği gibi olmuştur.
-Hazreti Ali Radiyallahu anh hem Efendimiz aleyhissalatü vesselama yakın olması hem harikulade cesareti hem kahramanane ve müstağniyane tavrı ve zahidane hâli ile beraber neden evvela o hâlife olmadı da dördüncü hâlife oldu diye varid olan suale bu beşinci nükteli işarette hikmete, hakikate ve sırra muvafık bir cavab-ı savap vardır şöyle ki; Hazreti Ali radiyallahu anh’ın bu mümtaz ve müstesna özellikleriyle beraber Efendimizden (asm) hemen sonra başa geçmesi Araplar için bir üstünlük ve tefevvuk vesilesi olabilirdi. Başka kişiler ve kabilelerde bir rekabet damarı uyanıp tefrikaya sebebiyet veribilirdi. Hem Hazreti Ali’nin hilafetinin teehhüründeki bir hayır da budur ki; pek çok kabilelerin İslama girdikleri bir zamanda, sonra inkişaf edecek yetmiş üç fırkanın efkarlarının çekirdekleri mevcut olup fitne engiz hadiseler hengamında (yani tam da Hazreti Alinin hilafet vaktinde) öyle bir zât lazım idi ki o fitnelerin önü alınabilsin işte o fevkalade cesaret ve feraset sahibi zât da Hazreti Ali idi. Efendimiz aleyhissalatü vesselamın “Ben Kur’anın tenzili için harb ettim sen de tevili için harbedeceksin” buyurduğu Hazreti Ali olmasa idi dünya saltanatı Emevinin meliklerini bütün bütün yoldan çıkarması muhtemel idi. Hazreti Ali’nin zâhidane mesleği tam da o vakitte bir sed olarak gerekli idi. Bunlar Murad-ı İlahinin, Efendimiz aleyhissalatü vesselamın muradının hilafına olarak Hazreti Alinin hilafetinin teehhürünü iktiza etmesinin hikmetleri olabilirler. Ehli Beytten bir kutbu a’zamın haberine göre Efendimiz Aleyhissalatü vesselam da Hazreti Alinin kendinden hemen sonra hilafetini arzu ediyor idi lâkin murad-ı İlahinin başka olduğu kendisine gaybdan bildirildiği için kendi arzusunu terk ile Murad-ı İlahiye tâbi olmuş.
-Hilafet-i İslamiye neden Âl-i Beyt-i Nebevî üzerinden devam etmedi diye vârid olan sualin cevabı budur; dünya saltanatı aldatıcıdır. Âl-i Beyt ise iman hakikatlerini ve Kur’an hükümlerini muhafaza etmeye memurdurlar. Devlet-i Fâtımiyye , Muvahhidin Hükumeti ve Safeviler Devleti gibi tecrübeler de göstermiştir ki saltanât-ı dünyevîye Âl-i Byt’e yaramaz, asıl vazifeleri olan dini muhafaza ve İslamiyete hizmeti onlara unutturur. Halbuki saltanatı terk ettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslamiyete ve Ku’ana hizmet etmişler. Hazreti Hasan ve Hüseyin’in neslinden pek çok manevi mehdi hükmünde zâtlar gelmişler.
-Mühim ve merakaver bir sual de budur ki; “Mübarek İslamiyet ve nuranî Asr-ı Saadetin başına gelen o dehşetli kanlı fitnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir? Çünkü onlar kahra lâyık değil idiler.” Bu sualde ve Risale-i Nur’da geçen pek çok sualde fark ediliyor ki Risale-i Nur’un nokta-i nazarı hep hadiselerin hikmet cihetidir. Sebebler perdesinde takılı kalmayıp arkada hükmeden manaya nazarımızı çeker. Bugünün insanı o zamandaki hadiseleri kendi aklı ile tartsa pek çok yanılır pek çok hataya düşer. Bu sebele de o dehşetli fitneler hakkında fazla şakkı şefe (çene açmak) hoş görülmemiştir. Bu konu işlenen risalenin ilerleyen bölümlerinde etraflıca işlenmektedir. Kahra müstehak olmayan o zâtların başına bu belalar gelmesinin hikmeti ise budur; o fitneler ve belalar öyle bir çalkaladı sarstı ki aynen bahar çiçeklerini açmaya zorlayan yağmur ve fırtına gibi pek çok istidatların inkişafına vesile oldu. İslamiyeti büyük tehlikeden kurtarmak için herkes kendi istidadına göre bir vazifeye sarıldı. Kur’anın muhafazası, hadislerin hıfzı gibi vazifelere lâyık istidatlar koşturuldu. Netice olarak âlem-i İslamiyetin aktarına o fırtına ile atılan tohumlar arzın nısfını gülistana çevirdi. Fakat bununla beraber o güller ve gülistan içinde ehl-i bid’a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.
-Üzerinde çalıştığımız Beşinci Nükteli işarette Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselamın verdiği gayb haberlerinden fitnelere dair on haber ve müjdelere dair on dört haber numune olarak zikredilmektedir. Efendimiz (asm) kendisinden sonra zuhur edecek fitnelerden ve yine kendisinden sonra elde edilecek zaferlerden haber vermiş ve verdiği haberler de aynı ile çıkmıştır. Taktir edersiniz ki bu, bir insanın aklı ile yapacağı iş değildir. Efendimiz aleyhissalatü vesselamın kutsi vazifesini ve çeşm-i istikbalbinisini kabul etmek istemeyen bedbahtlar “Muhammed-i Arabî, akıllı bir adam idi” diyorlar. Ey ahmak sersem bunca gaybi ihbarların isabeti akıl ile olacak iş midir? Kainatın sahibinin memuru olmaz ise bunca gayb bilgisini hem gayet doğru olarak bilmek sadece akla havale edilebilir mi? Allah insaf versin…
* Elbette bu kısa maddelerin ne hakkında olduğunu anlamak için okuyucuya tavsiyemiz evvela Risale-i Nur Külliyatından Mektubat kitabının 19. Mektubunun Beşinci Nükteli İşaretini okuyuvermesidir.