Peygamberimiz (asm) muarriftir ama Onun tarifiyle yetiştirdikleri de muarrif olmuş. O (asm) onların hepsini ihata eden bir dairede durmuş tebliğde bulunuyor.
Burada muarrif öyle bir tarif yapmış ki dinleri bırak bütün insan tiplerine ve itikad çeşitlerine hitap ediyor. Muakele yapıyor, gözle bakıp akılla yorumluyor. İnsanlar varlıkla karşılaştıklarında ne anlama geldiğini yani izhar göstermenin ne manaya geldiğini yüzyılllarca görememişler. Camid, cansız, kainat demişler. Göze hitab eden varlığın kendini tanıttırmak isteyen birinin olduğunu çıkarmak, tamamen akıl ve gözün birlikteliğindendir. Tanıttırmak kendini tanıtmak isteyen birini gösterir. Tabiat okuması. Anaksimenes, Anaksimandros daha nice filozofların varlık karşısındaki teorilerinden bir şey çıkmaz. Abese yakın. Çünkü onlar ilk tabiat filozofları.
"Ey ahali! Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla kendini size tanıttırmak istiyor. Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız."
İzhar ve yapmak tanıttırmak demek. Tanımak hem de güzel tanımak sonucunu gösterir.
Bir şeyi süslemek o şeyin kendini sevdirmek maksadının olduğunu gösterir. Süsleyen herşey sevdirmek içindir, bütün canlılar süslü, bütün insanlar süsleniyor. İnsan süslenip kendini kamuya arzediyorsa sevdirmek içindir. Kainatı süsleyen Allah da kendini sevdirmek için süslemiş. Sevdirmek isteği sevmeyi gerektirir.
"Hem şu tezyinatla kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi onun san'atını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi ona sevdiriniz."
Güzel şeyler, sanatlı şeyler takdir edilir ve edilmeleri tabiatları gereğidir. Beğenilmesi gerekir, istihsan estetikte beğeni olarak ifade ediliyor. Güzel süslenen kainat, kendini beğendirmek ve sevdirmek isteyen birini gösterir. Maşallah ve Berakallah estetik tavırdır. "Ne kadar güzel tasarlanmış" ile "ne kadar güzel yapılmış", bir hayranlık ifadesi. Estetik tavır, estetiğin özü.
"Hem bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz."
Tabiat bir anne gibi tasarlanmış, gökten su memelerden süt, topraktan nebatlar anne baba da nimetleri tanzim ediyor. Millet din kaydı yok herkese dönük bir annelik, her tarafta sevgi dolaşıyor. Bu muhabbet birinin muhabbeti çünkü ihsanları bunu gösteriyor. O sevgisini varlıkların tavrı ile gösteriyor. O sevgisini böyle gösteriyorsa insanın da sevgisini göstermesi gerekir. İtaatsiz sevgi olmaz.
"İhsan-sevgi", "İtaat sevgi"... Terazi gibi karşılıklı. Demek insan ne kadar itaat ederse o kadar seviyor demektir. Tavır almadan sevgi olmaz. O kainatı topyekün tavır ile insanın arkasına takmış ona koşturuyor, insan da sadece sözle sevgiyi anlatamaz.
"Hem şu görünen in'âm ve ikramlarla size şefkatini ve merhametini gösteriyor. Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz."
İnsan ve varlık nimetlendiriliyorsa onlara acıyan biri var demektir. Acınıyor ve ona nimet veriliyor, merhamet ve şefkatinden bütün kainatı insanın hizmetine veriyor. Buna karşılık insanın şükretmesi gerekir. İnsanın etrafındaki işleri gösterme, yapma, muhabbet, şefkat her biri insanla Allah arasındaki ilişkileri dokumayı gerektiriyor.
Bediüzzaman, onlarla Allah ile kul arasındaki iletişimi sağlıyor. Öyle bir zorunluk ki kimse bunlardan kaçamaz. Bunlar liselerde öğrenciye bu şekilde muhakeme ile anlatılmalı. Bediüzzaman, "Risale-i Nur'u anlamıyorlar, yahut anlamak istemiyorlar” diyor. Ne garip değil mi?
Batı Avrupa ülkelerinde ateizm almış başını gidiyor. Bizde de layıkıyla bilinmeyen ve tabiatın dilinden okunamayan Allah inancı insanları bir yere götürmüyor. Yunus okumuş ve diyor “nereye baksam dopdolusun, seni nere koyam benden içeri.” Her taraf muhabbet, tanıtma, şefkat ve merhamet. Her iş ona giden bir mektup, haber pusulası gibi.
"Hem şu kemâlâtının âsârıyla mânevî cemâlini size göstermek istiyor. Siz dahi onu görmeye ve teveccühünü kazanmaya iştiyakınızı gösteriniz."
İş daha büyüdü düşünce sürekli terakki ediyor. Her şeyi en ideal ve olması gerektiği gibi yaratan olgun ve ideal, fonksiyonel. Bu bir kemalatı, yetkinliği gösteriyor. Eserlerinin hepsi en ideal, bu onun kemalatını gösteriyor. Bir sanat eserinin tasarımından hayrete düşen insan, varlıkların en güzel şekilde tasarlanmasını elbette düşünmeli. İdeal yapım manevi güzelliği gösterir, o da Allah’ın güzelliği. İnsan bu güzelliği eserleri ile insana sunanın bakışını kendine bakmasını görmeli. Çünkü o esere bakıp görüyor, siz de eserdeki güzelliği görün o size bakıyor, eserini takdir ettiğiniz gibi. Seyircilerinin tavırlarını, beğenilerini seyreden bir ressam, bir sanatçının memnuniyeti gibi. İbadetlerin fotoğrafı çekiliyor kalitesi sorgulanacak, meyvelerin ve ihsanların kalitesine söz yok.
"Hem bütün şu gördüğünüz masnuat ve müzeyyenat üstünde birer mahsus sikke, birer hususî hâtem, birer taklit edilmez turra koymakla, herşey kendisine has olduğunu ve kendi eser-i desti olduğunu ve kendisi tek ve yektâ, istiklâl ve infirad sahibi olduğunu size göstermek istiyor. Siz dahi onu tek ve yektâ ve misilsiz, nazirsiz, bîhemtâ tanıyınız ve kabul ediniz."
Daha bunun gibi, ona ve o makama münasip sözleri seyircilere söyledi. Sonra, giren ahali iki güruha ayrıldılar:
Birinci güruhu: Kendini tanımış ve aklı başında ve kalbi yerinde oldukları için, o sarayın içindeki acaiplere baktıkları zaman dediler: "Bunda büyük bir iş var." Hem anladılar ki, beyhude değil, âdi bir oyuncak değil. Onun için merak ettiler. "Acaba tılsımı nedir? İçinde ne var?" deyip düşünürken, birden o muarrif Üstadın beyan ettiği nutkunu işittiler. Anladılar ki, bütün esrarın anahtarları ondadır. Ona müteveccihen gittiler ve dediler:
"Esselâmü aleyke yâ eyyühe'l-üstad! Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz."
Üstad ise, evvel zikri geçen nutukları onlara dedi. Bunlar güzelce dinlediler, iyice kabul edip tam istifade ettiler. Padişahın marziyâtı dairesinde amel ettiler.
Onların şu edepli muamele ve vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden, onları has ve yüksek ve tavsif edilmez diğer bir saraya davet etti, ihsan etti. Hem öyle bir cevvâd-ı melike lâyık ve öyle mutî ahaliye şayeste ve öyle edepli misafirlere münasip ve öyle yüksek bir kasra şayan bir surette ikram etti. Daimî onları saadetlendirdi."
İşte o tarif eden peygamber (asm), etrafımızdaki olayların ve pisikolojik görüntülerin dili ile Allah'a raptediyor.