Peygamberimiz Efendimizin mukaddes / kutsal kitaplarda geçen vasıfları hakkında bilgi verir misiniz?

Hz. İsa (as)'dan Peygamberimiz (asm)'e kadarki geçen dönem hakkında bilgi alabilir miyim? İncil'de Hz Peygamberimizden bahsedilmiş midir?

Kur'an'ın dışındaki mukaddes kitaplara zamanla insan elinin karıştığı halde Peygamber Efendimizin (asm.) bu mukaddes kitapların değişik nüshalarında yer alan isim ve sıfatlarında, büyük bir benzerlik mevcuttur.

Kur'an-ı Kerim, Cenab-ı Hakk'ın zaman zaman tebliğciler veya peygamberler gönderdiğini ve onlara vahiy suretiyle kanunlar, emirler veya kitaplar indirdiğini bildirir. Kur'an, bu ifadeye bağlı olarak Hz. İbrahim (as)in sahifelerinden, Hz. Musa (as)'a gönderilen Tevrat'tan, Hz. Davut (as)'a indirilen Zebur'dan ve nihayet Hz. İsa (as)'a gönderilen İncil'den bahseder. Kur'an'da beyan edilen “zuhuru'l-evvelin”, yani “eskilerin kitapları” şeklindeki ifade ise, Zerdüştler veya Brahmanların bazı kitaplarına (kesin olmasa bile) işaret eder denilebilir.

Eski İran Mukaddes Metinlerindeki İşaretler:

İran dini, Hindu dininden sonra dünyanın en eski diniydi. Mukaddes yazıları, desatir ve zend-avesta adını taşıyan iki kaynakta toplanıyordu. Bunlardan Desatir No. 14 de, İslam dinine ait bazı prensipler dile getiriliyor ve Efendimizin ((asm.) geleceğine dair şu ifadeler yer alıyordu:

“İranlıların ahlak seviyesi düştüğünde, Arabistan'da bir nur doğacaktır. Takipçileri onun tahtını, dinini ve her şeyini yükseltecektir. Bir bina inşa edilmişti (Kabeye işaret ediyor) ve onun içinde, ortadan kaldırılacak pek çok putlar bulunmaktaydı. hâlk, yüzünü ona doğru dönüp ibadet edecektir. Takipçileri, İran, Taus ve Belh şehirlerini alacak ve İran'ın pek çok akıllı adamı, onun takipçilerine katılacaktır.”

Yukarıdaki satırlardan açıkça anlaşıldığı gibi, asırlar sonra doğacak İslam güneşi ve onun yüce peygamberi, son derece net bir şekilde tarif edilmiştir. Ve bu peygamberin (asm), “ziyadesiyle övülmüş”, “Ahmet” ve “alemlere rahmet” unvanlarıyla, putları kaldıracak birinin olduğu yazılıdır.

Bu kitabın hâlen mevcut olan kısımlarından Yasht 13 ün 129. Bölümünde, aynı hakikatler bir daha dile getirilir ve putları kıracak olan zattan, “herkese ve âlemlere rahmet” ismiyle bahsedilir. Bilindiği gibi Efendimizin (asm) bir ismi de, "rahmeten-lil-alemin" (alemlere rahmet olan) şeklindedir.

Hind mukaddes metinlerindeki işaretler:

Paru 8, Khand 8, Adhya 8 ve Shalok 5-8 gibi Hind mukaddes metinlerinde, Efendimizden (asm.) şöyle bahsedilmektedir:

“Arkadaşlarıyla birlikte bir mellacha (yabancı dil konuşan veya yabancı bir ülkenin mensubu) olan ruhi bir terbiyeci gelecek ve ismi Muhammed olacaktır. Onun gelişinden sonra Raja, Pencap ve Ganj nehirlerinde yıkanır... Ona der ey sen! Beşeriyetin iftiharı, Arap ülkesinin sakini, şeytanı öldürmek için büyük bir güç topladın.” (Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Kur'an-ı Kerim Tefsiri)

Yukarıdaki ifadede Efendimizin (asm.) has isminin aynen belirtilmiş olması, son derece dikkat çekicidir. Aynı satırlarda geçen “beşeriyetin iftiharı” kelimeleri ise, Peygamberimizin(asm) (fahr-i âlem) şeklindeki ismiyle aynı manadadır.

Buda (Gautama Buddha) kendisinin ölümünden sonra dünyayı şereflendirecek olan bir yüce kişiden bahseder. Palice lisanında adı “Matteya”, Sanskritçede “Maitreya”, Burmacada ise “Armidia” olarak geçen bu kişi müşfik ve iyi kalpli olup, insanları doğru yola çağıracaktır. Buda'nın çok önceden vermiş olduğu bu haberde geçen isimlerin manası da, ”rahmet” demektir. Bilindiği gibi Peygamberimiz (asm) için, Kur'an'daki 21. surenin 107. ayetinde, “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” buyurulmaktadır.

Bu yazmalardan birinde, şu ifade geçer:

“Buda şöyle dedi. 'Ben dünyaya gelen ilk buda (yol gösterici) değilim, son da olmayacağım. Belli bir zamanda dünyaya bir başka kişi gelecektir. O da kutsi, aydınlanmış ve idarede fevkalade kabiliyetli olan biridir. O benim size öğretmiş olduğum aynı ebedi gerçekleri öğretecektir... Ananda sordu: 'O nasıl bilinecek?' Buda cevapladı: 'O, maitreya (rahmet) olarak bilinecek.' ”

Pali ve Sanskrit yazılı metinlerinde, ileride gelecek olan o yüce kişinin isimleri Maho, Maha ve Metta olarak geçer. Bu isimlerden ilk ikisi, “yüce aydınlatıcı” sonuncusu ise “inayetli” manasına gelir ki, bunlardan her ikisi de Peygamberimizin (asm) sıfatlarıdır. Zaten dikkat edilecek olursa, başka kutsi metinlerde geçen Efendimizin has ismini gösteren Mohamet veya Mahamet adının, maha ve metta kelimelerinden teşekkül ettiği açıkça görülecektir.

Araştırmamızı, şimdi de Tevrat, İncil ve Zebur üzerinde sürdürelim. Bu konuda yapılan en detaylı inceleme Hüseyin-i Cisriye aittir. Hicri 1261-1327 yılları arasında yaşayan ve anne ile babası Ehl-i beytten olan bu Suriyeli alim, söz konusu mukaddes kitaplardan Efendimizle (asm) alakalı 114 işaret çıkartmış ve bunları Türkçe'ye de çevrilen Risale-i Hamidiyye'sinde neşretmiştir.

Eski mukaddes metinler arasında en çok tahrif edilmiş olma özelliğini taşıyan Tevrat'ta bile, Peygamberimize (asm.) ait şu işaretler vardır:

“O, iki binici gördü, biri merkep üzerinde, diğeri deve üzerindeki binicilerdi. O, dikkatle dinledi.” (İşaya, XXI/7)

Burada peygamber İşaya tarafından bildirilen iki biniciden merkep üzerinde olanı Hz. İsa (as)'dır. Çünkü İsa peygamber, Kudüse bir merkep üzerinde girmiştir. Deve üzerinde olan kişiyle de, Peygamber Efendimize (asm) işaret edildiği açıktır. Efendimiz Medine'ye girişte devesinin üstündeydi.

Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, İncil tercümelerinde "faraklit" veya "paraklit" (perikletos) kelimeleri aynen muhafaza edilirken, yakın zamanlarda basılmış olan İncil tercümelerinde bu kelime değiştirilerek Arapça tercümelerinde “muazzi”, Türkçe tercümelerinde ise “teselli edici” şeklinde verilmiştir.

Hazreti Şuaybın suhufunda, Efendimizin (asm) ismi "Müşeffeh" şeklinde geçer ki, kelime olarak tam karşılığı “Muhammed” dir. Tevrat'ta geçen "Münhemenna" isminin karşılığı da, yine "Muhammed"dir. (Bilindiği gibi Muhammed kelimesinin lügat karşılığı da, “tekrar tekrar methedilmiş” şeklindedir.) Bunların dışında, Efendimizin (asm) ismi, Tevrat'ta çoklukla “Ahyed”, İncil'de ise, ”Ahmet” olarak geçmektedir.

Konumuzu, bir hadis-i şerifle noktalıyoruz.

“Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmet, Tevrat'ta ise Ahyed'dir.”

* * *
Not: Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Mektubat isimli eserinden konuyla ilgili kısmı gönderiyoruz:

"ON ALTINCI İŞARET"

"İrhasat denilen, bi’set-i nübüvvetten evvel, fakat nübüvvetle alâkadar olarak vücuda gelen harikalar dahi delâil-i nübüvvettir. Şu da üç kısımdır."

"BİRİNCİ KISIM: Nass-ı Kur’ân’la, Tevrat, İncil, Zebur ve suhuf-u enbiyanın, nübüvvet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma dair verdikleri haberdir. Evet, madem o kitaplar semâvîdirler ve madem o kitap sahipleri enbiyadırlar. Elbette ve herhalde, onların dinlerini nesheden ve kâinatın şeklini değiştiren ve yerin yarısını getirdiği bir nurla ışıklandıran bir zattan bahsetmeleri, zarurî ve kat’îdir."

"Evet, küçük hâdiseleri haber veren o kitaplar, nev-i beşerin en büyük hâdisesi olan hâdise-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı haber vermemek kàbil midir?"

"İşte, madem bilbedâhe haber verecekler; herhalde ya tekzip edecekler, tâ ki dinlerini tahripten ve kitaplarını nesihten kurtarsınlar; veya tasdik edecekler, tâ ki o hakikatli zât ile dinleri hurafattan ve tahrifattan kurtulsun. Halbuki, dost ve düşmanın ittifakıyla, tekzip emâresi hiçbir kitapta yoktur. Öyle ise tasdik vardır..."

Sorularla İslamiyet

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri