- Hz. İsa’nın dini elbette hak dindir ve İslam dini gelinceye kadar yürürlükte olan bir din idi. Bu husus Kur’anla sabittir.
- Hz. Peygamberin, peygamber olmadan önce Hz. İbrahim dinine göre yaşaması, Hz. İsa’nın dini için bir nakisa değildir. Mesele şudur: O günkü Araplar, Yahudi ve Hristiyan dinlerine tabi değillerdi. Özellikle Hicaz/Mekke bölgesindeki insanlar (Varaka b. Nevfel gibi bir kaç kişi hariç) bu dinleri pek tanımıyorlardı.
Buna mukabil, Arapların ataları olan Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in inşa ettiği Beytullah bizzat Mekke’de bulunuyordu. Mekke’de onların hatıralarına hürmet ediliyor ve bazı dini ritüelleri yerine getiriliyordu. Mekke’de HANİF dini olarak bilinen onların tevhit inancı bozulmuş olmasına rağmen yine orada en fazla revaçta olan din bu idi.
İşte Hz. Peygamberin de içinde bulunduğu çevrede yerleşik bir din olan Hz. İbrahim’in dinine önem vermesi normaldir. Ancak, Hz. Peygamber tam bir tevhit inancı içinde bulunuyor, hiç bir zaman puta tapmamıştı.
- Hz. Muhammed (asm), özellikle peygamberlikten bir süre önce iç alemindeki deruni hislerle dolu olduğu, bu düşünceler doğrultusunda uzlete çekildiği gerçeğidir. Bu ise fiili eylemlerden çok itikadi olup onun tevhitle ilgili geniş bir düşünce boyutunda olduğunu göstermektedir. Tevhit ve marifetullah konusu ise, bütün peygamberlerin ortak alanıdır.
Bu açıdan bakıldığı zaman, Hz. Muhammed (asm) çevresinde daha güçlü hissedilen ve atasının dini olan Hz. İbrahim’i düşünerek onun Hanif dinine göre düşünse bile, bu düşünce aynı zamanda bütün peygamberlerin de ortak inancıdır.
Sorularla İslamiyet