Hz. Ebû Hureyre’nin bir gün: ‘Ey Allah’ın Elçisi, kıyamet gününde senin şefaatine en çok kim layık olacaktır?’ diye sorması üzerine, Resûl-i Ekrem (s.a.s.): “Ey Ebû Hureyre! Hadîse karşı düşkünlüğünü bildiğim için senden önce hiç kimsenin bana böyle bir hadîsi sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamet gününde şefaatimle bahtiyar olacak en mutlu kimse, tüm kalbiyle veya içten içe ‘Lâ ilâhe illallah / Allah’tan başka ilah yoktur’ diyen kişidir.” (Buhârî, İlim 33; Rikâk 51) buyurarak onun hadîse olan iştiyakını takdirle karşılamıştır.
Ebû Hureyre (r.a.) kendini ilme o kadar adamıştı ki, onun hayatta tek bir arzusu vardı, o da ilim taleb etmek ve dinde derinleşmekti (tefakkuh). Bir gün Allah Resûlü (s.a.s.) ganimet taksim ederken, onun taksimata kayıtsız kaldığını görmüş ve “Sen de arkadaşlarının benden istediği gibi ganimetten istemez misin?” diye sormuş, o da buna, ilme adanmış bir ruh hâliyle şöyle karşılık vermişti: “(Ey Allah’ın Elçisi) benim Sen’den istediğim tek bir şey var, o da Allah’ın sana öğrettiği ilimden bana da öğretmendir.” (İbn Hacer, el-İsâbe, 7/203)
Ebû Hureyre (r.a.), ilme ve öğrenmeye karşı oldukça meraklı ve cesurdu. Öyle ki, başkalarının Hz. Peygamber’e (s.a.s.) sormaya cesaret edemedikleri şeyleri rahatlıkla sorar ve aldığı cevapları başkalarına ulaştırmak için muhafaza ederdi. Vahiy kâtiplerinden Übey b. Ka’b (r.a.) buna şöyle işaret etmiştir: “Ebû Hureyre Peygamber (s.a.s.)’in karşısında oldukça cesaretliydi. Bizim soramadıklarımızı hiç çekinmeden ona sorardı.” (İbn Hacer, el-İsâbe, 7/202) Kendinden önce Müslüman olmuş sahabilere de sorar, onların ilminden de faydalanırdı.
Sorularla İslamiyet