Mealci ve reformistlerin en büyük yanlışı Peygamberimizi (SAV) hafife almaları ve ona itibar suikastı yapmalarıdır. Halbuki, o yüce Peygamberimize (SAV) itaat etmeyi Allah emrediyor ve bunu adeta mecbur tutuyor.
Rabbimizin emri aynen şöyle: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ulü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir (Nisa Suresi 59. Ayet).
Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak bizim ihtilafa düşmemiz halinde ne yapmamız gerektiğini de vurgulayarak adres olarak yine o yüce Peygamberimizi (SAV) gösteriyor. Bu da demek oluyor ki, en önemli kaynaklardan biri Peygamberimizdir; yani mealciler ve reformistler değildir.
Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar ne kadar sahabe, tabiin, tebe-i tabiin, ehl-i sünnet ve cemaat çizgisinde müceddid, asfiya, fakih, İslam âlimi vs. dinimizin kanaat önderleri gelmişse, hepsi de o yüce Peygamberimize (SAV) son derece saygılı davranmışlardır. Ayrıca annelerimiz olan Peygamberimizin (SAV) hanımlarına ve ehl-i beytine karşı son derece saygılı davranmışlar, olumsuz hiçbir ifade sarf etmemişlerdir. Ancak bir bakıyorsunuz, mealci ya da reformist adı altında hezeyan savuran bir takım hoca kılıklılar, o yüce Peygamberimize veya iffetli hanımlarına haddini aşan sözler söyleyebiliyorlar.
Kâinatın Efendisi yüce Peygamberimizin (SAV) hocası doğrudan doğruya Allah’tır ve dersini ondan alır. Aldığı dersleri de ümmetine tebliğ eder. Yani O yüce Peygamberimiz (SAV) de bizim hocamız ve muallimimizdir. Bu bağlamda Peygamberimiz de (SAV) “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim[1]” buyurarak kendisinin bir muallimlik vazifesinin de olduğunu vurgulamıştır. Bu da demek oluyor ki, bizler o yüce Peygamberimizin (SAV) ümmeti olarak tüm ibadet ve muamelatımızı ondan öğrenmeye muhtacız; yeni yetme mealcilerden ve reformistlerden öğrenmeye muhtaç değiliz.
Allah, o yüce Peygamberimize muhabbet etmeyi de oldukça vurgulu bir şekilde biz ümmete ihtar etmektedir. Yücelik, içten bağlılık ve ruhî açıdan muhabbetin zirvesi Allah sevgisidir; ondan sonra Allah’ın alemlere rahmet olarak, insanlar arasından seçtiği Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz gelmektedir.
Bu gerçeği Rabbimiz şu Ayet-i Kerimede açık bir şekilde emretmektedir[2]: “De ki, eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durağan gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan ve elçisinden ve hak yolunda cihaddan daha sevgiliyse, Allah’ın buyruğu (azabı) gelene kadar bekleyin. Allah, yoldan çıkan toplumu doğru yola koymaz[3]”
Hz. Peygamberi (SAV) sevmeden tahkiki imana ulaşmak imkânsızdır. Bu bağlamda Abdullah bin Hişam şöyle rivayet etmiştir: “Bir gün Hz. Ömer, “Ey Allah’ın Resulü, Sen bana hariç her şeyden daha sevgilisin” deyince, Resulullah Efendimiz; “Hayır! Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin ederim ki, ben sana nefsinden daha sevgili olmadıkça (imanın eksiktir) buyurur. Bunun üzerine Hz. Ömer; “Şimdi Sen bana nefsimden de sevgilisin,” deyince, Peygamberimiz (SAV); “İşte şimdi kâmil imana erdin ey Ömer!” diye mukabelede bulunur[4]. Bu konudaki Hadis-i Şerif ile ilgili açıklama yapan Aynî ise muhabbeti üçe ayırır. Bunlar[5]:
- “İclâl ve ta’zim muhabbeti: Evladın anne babasına muhabbeti gibi…
- Merhamet ve şefkat muhabbeti: Ebeveynin çocuklarına muhabbeti gibi…
- Müşâkele (benzerlik) ve istihsan muhabbeti: Bu gruba insanların birbirine olan muhabbeti ve sevgisi girer.
Yine Aynî’ye göre Peygamberimiz (SAV) bu sevginin hepsini kendisinde toplamıştır. Bu yüzden Allah’tan sonra en çok sevmemiz gereken o yüce Peygamber (SAV) Efendimizdir.
Allah, Peygamberimizi (SAV), ayrıca, bize en güzel örnek ve numune-i imtisal olarak tayin etmiş ve O’nun yolunu, izini takip etmemizi emretmiştir. Bu bağlamda Ahzab Suresinin 21. Ayetinde Cenab-ı Hak, “Üsve-i Hasene” tabiriyle O sevgili Resulü’nü “Üsve-i Hasene” yani güzel örnek olarak tasvir etmiştir. Allah Resulallah (SAV) Efendimiz güzel örnek olduğu için de takip ve taklit edeceğimiz yegâne zat-ı kerimdir.
Yani bu bağlamda mealciler ve reformist adı altında kendilerini örnek göstermeye çalışan sözde hocalar bizim örnek alacağımız kişiler değildir. Ortaya attıkları birçok hezeyan kendi uydurdukları sözlerdir. Bunları muhatap kabul ederek o yüce Peygamberimize ihanet etmemiz, raydan çıkmamıza sebep olacaktır. Yani Sırat-ı Müstakim ve Cadde-i Kübra hattından inhiraf etmiş olacağız ki, bu bizi Cehenneme götürecek yegâne sebep olabilecektir.
[1]Eren, Şadi, Tartışılan Ayetler, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2019, s. 115/İbn Mâce ve Mukaddime’den iktibas.
[2]Gezgin, Ali Galip, Kur’an’da Sevgi, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2010, s. 344/345
[3]Tevbe Suresi, 9/24
[4]Gezgin, a.g.e., s. 347/Buharî, Eymân, 3, (c. VII, s. 218)’den naklen.
[5]Aynî, Bedruddin Ebî Muhammed Mahmud bin Ahmed, Umdetul’l Kari Şerhu Sahihi’l Buhârî (I-XXV) Dâru İhyâi-Turasi-Arabî, Beyrut, trz., C. I, s. 144’den nakil, Gezgin, a.g.e., s. 347