Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Eskişehir’de Birlik Vakfı tarafından düzenlenen “Hz. Peygamberi Doğru Anlamak” konulu konferansta konuştu. Yaptığı konuşmada Hz. Peygamberi en iyi anlatan kitabın Kur’an-ı Kerim olduğunu söyleyen Başkan Görmez, Hz. Peygamberi doğru anlamak için Kur’an-ı Kerim’de onun nasıl anlatıldığını öğrenmek gerektiğine değinerek şunları söyledi:
“Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber nasıl anlatılıyor, onu doğru anlamalıyız. Fatiha suresinden Nâs suresine kadar Kur’an-ı Kerimin meali ve tefsirini okurken doğrudan Hz. Peygambere hitap eden, hayatına dokunan, onu bize anlatan, onunla ilişkili ayetleri altını çizerek okuyun. Bunu yaptığınızda Resul-i Ekrem’i en iyi anlatan kitabın Kur’an-ı Kerim olduğunu göreceksiniz. Yeryüzündeki bütün siyer kitaplarını toplayın. Hiçbiri, Hz. Muhammed’i Kur’an-ı Kerim kadar güzel anlatamaz. Onun için Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okurken, Kur’an’ın, Hz. Peygamberi nasıl anlattığını anlamamız gerekiyor.”
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber ile Müslümanlar arasındaki ilişkiyi tanzim eden ayetlerin de bulunduğunu ifade eden Başkan Görmez, şöyle konuştu:
“Örneğin, Kur’an-ı Kerim bize 80’i aşkın yerde Resul-i Ekrem’e itaati emrediyor. Allah tarafından sevilmenin yolunun, Peygambere tabi olmaktan geçtiğini bildiren ayetler var. “Rehber edinmek”, “örnek almak” gibi kavramlar var. İşte bu kavramsal çerçeve, bizim Resul-i Ekrem’le olan ilişkilerimizi tanzim ediyor. Bunlar nedeniyle öncelikle Hz. Peygamberi doğru anlamak için ilk olarak, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamberin nasıl anlatıldığını doğru anlamamız gerekiyor.”
“Hz. Peygamberin hayatını bir biyografi kitabı gibi okumak bedbahtlıktır”
Hz. Peygamberi doğru anlamak için, onun hayatını doğru okumak gerektiğini kaydeden Başkan Görmez, Hz. Peygamberin hayatını bir biyografi kitabı gibi okumanın bedbahtlık olduğunu söyledi. Diyanet İşleri Başkanı Görmez şöyle konuştu:
“Hz. Peygamberin doğumundan vefatına kadar hayatının her anını, farklı farklı kaynaklardan okuyarak anlamaya çalışalım. Ancak okurken sadece tarihe gitmeyelim. Buranın altını özellikle çiziyorum. Sadece tarihe gidip de Hazreti Peygamberin hayatını, şöyle başlamış ve şöyle bitmiş bir hayat hikayesi olarak okumak doğru değil. Resul-i Ekrem’in (s.a.s ) hayatını okurken aynı zamanda hayatında yaşadığı her hadiseyi bu çağa getirerek okumamız gerekiyor. Bu çağla irtibat kurarak, bugünün insanıyla ilişkiler kurarak Resul-i Ekrem’i okumalı ve anlamaya çalışmalıyız. Resul-i Ekrem’in hayatının her safhasını okurken nasıl bir gelecek inşa ettiğini ve mesajlarında verdiği geleceğin ruhunu okumaya, öğrenmeye çalışmalıyız.”
“O’nun hayatı savaşlardan ibaret değildi”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bazı siyer kitaplarında Hz. Peygamberin hayatının “savaş” kavramı öne çıkarılarak aktarıldığını da söyledi. “Onun hayatı, savaşlardan ibaret değildi.” diyen Başkan Görmez, şöyle devam etti:
“Hamidullah Hocanın verdiği rakamlara göre, Hz. Peygamberin hayatının tamamında Bedir, Uhud, Hendek gibi savaşlar da dahil, savaşla geçirdiği günlerin toplam sayısı 53 gündür. Ama savaşların kitaplarda kapladığı alan yüzde 80’i buluyor. Bu doğru değil. Yesrib’ten nasıl bir Medine doğdu, nasıl bir medeniyet, nasıl bir açık üniversite kuruldu, bedevi bir toplumdan medeni bir toplum nasıl doğdu, her biri yıldız mesabesinde olan sahabeler nasıl yetişti? Biz Siyer kitaplarını okurken, daha çok bu konular üzerinde yoğunlaşmalıyız.”
“Sünnet, asr-ı saadeti günümüze taşıyan bir kaynaktır”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Hz. Peygamberin söz, fiil ve davranışlarının tamamını kapsayan “sünnet” kavramına da vurgu yaptı. Sünnet’in, asr-ı saadeti günümüze taşıyan önemli bir kavram olduğunu vurgulayan Başkan Görmez, şunları söyledi:
“Sünnetin ruhu, sürekli asr-ı saadeti günümüze taşıyan bir kaynak ve büyük bir deneyimdir. Sünnetin ruhu, anlamsız davranışlarımızı, sıradan davranışlarımızı sıradan olmaktan çıkarıp anlamlı hale getiren, hatta ibadete dönüştüren bir kavramdır. Herhangi bir günlük işi yapmak, sıradan sayılabilir. Ancak Resul-i Ekrem’in bunu nasıl yaptığını, hangi amaç ve hikmetle yaptığını belirlemiş olarak yaptığımız zaman, ona bir ruh, mana, anlam, bir ibadet rengi katmış, onu ibadetleştirerek rabbimizle aramızda bir kurbetin, bir yakınlaşmanın oluşmasına vesile kılmış oluruz.”
Diyanet