Necran’dan gelen altmış kişilik Hristiyan heyet Resulullah (asm) tarafından kabul edilmiş. Bu kişiler Mescid-i Nebevi’de ağırlanmış, hatta Allah Resulü onların mescidde kendilerine özgü ayinlerini yapmalarına dahi izin vermişti. Onlar da mescid içinde Doğu’ya yönelerek ayinlerini yapmışlardı. Hz. Peygamber (asm) sahabeden bu duruma itiraz edenleri de susturmuştur.
İnsan güzel davranmalı çünkü en güzel surette yaratılmıştır. “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık” buyurulmaktadır. Hz. Ali (ra) “sen kendini küçük bir varlık sanırsın, oysa sende en büyük alem dürülmüştür” buyururlar.
Ey dil ey dil niye bu rütbede pürgamsın sen
Gerçi virane isen genç-i mutalsamsın sen
Secdeferma-yı melek zat-ı mükerremsin
Bildiğin gibi değil cümleden akvemsin sen
Ruhun nefha-i Cibril ile tevemsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi’i Meryemsin sen
Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
Şeyh Galip bu mısralarla insanın varlık alemindeki konumunu, saygınlığını ve sahip olduğu birikimi gayet anlamlı bir şekilde ifade ediyor.
İslam’a ilgi duymayan ama imrenilecek bir biçimde olanları Allah eleştirir. “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir.” (Münafikun)
Mescidin temizliği ile devamlı ilgilenen zenci bir kadıncağız vefat etmiş, ashaptan bazıları da Peygambere (asm) haber vermeden onu defnetmişlerdi. Peygamberimiz (asm) onu göremeyince merak edip sorduğunda onun vefat ettiği ve defnedildiğini haber verilince bu durumdan hoşnut olmamış ve “Bana onun vefat ettiğini haber vermeniz gerekmez miydi?” serzenişinde bulunmuştur. Biraz küçümseyerek onun önemsiz belli bir statüye sahip olmayan kadın olduğundan bahisle kendisine haber verilmeden defnedildiği söylenmiş bunun üzerine Peygamberimiz (asm) “Bana onun kabrini gösterin” demiş ve onun kabrini ziyaret ederek, cenaze namazını kılarak duada bulunmuştur.
Peygamberimiz (asm) başka dine mensup çocukların İslam’a girmeleri için zorlayan kişileri ikaz etmiştir.
Yunus Emre şöyle diyor:
Elif okuduk ötürü.
Hesap eyledik götürü
Yaratılanı hoş görürüz
Yaratandan ötürü.
“Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da onun kıyamette ayıbını örter” buyurmuş Cenab-ı Nebi (asm).
“Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır” demiş Peygamberimiz (asm).
“Hata yapanların en iyisi hatasından dönendir” buyurmuş Efendimiz (asm).
Nakledildiğine göre hilafeti zamanında Hz. Ömer Medine’de geceleyin kontrol görevi yaparken evinde şarkı söyleyen bir adaman sesini işitmiş. Duvardan aşıp içeriye girmişti. Eve girdiğinde erkeğin yanında yabancı bir kadın ve içki olduğunu görünce “Ey Allah’ın düşmanı sen günah işleyeceksin de Allah seni görmeyecek mi sandın“ dedi. Adam cevaben “Acele etme ey müminlerin emiri, ben bir günah işledim ama sen üç hususta günah işledin. Allah başkalarının gizli ve ayıp hallerini merak edip araştırmayın, buyurmuyor mu? Sen aksini yaptın. Allah evlere kapılarından giriniz, buyuruyor sen ise duvardan aşarak girdin. Yine Allah “Ey iman edenler kendi evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz” buyuruyor. Oysa sen benim evime izinsiz girdim“ demiştir.
Bunun üzerine Hz. Ömer “Ben seni affedersem sen beni affeder misin?“ demiş. Adam “Evet” deyince de Ömer (ra) oradan uzaklaşmıştır.
Ayıp ve kusurların örtülmesi konusunda Resulullah’ın (asm) şu örnekteki tavrı da oldukça ilginçtir. Şöyle ki Mina’nın zina yaptığını gören ve onu ikrara teşvik eden Hazzal ismindeki şahsı Peygamberimiz (asm) “Keşke onu elbisenle örtseydin de görmeseydin, bu senin için daha hayırlı” uyarı ve öğüdünde bulunmuştur.
Bir akın sırasında düşman bölgesinde bir kişi “lailahe illallah“ deyip Müslümanlara selam verdiği halde Üsame Bin Zeyd tarafından korkudan böyle davrandığı zannedilerek öldürülmüş ve sürüsü zapt edilmişti. Akın dönüşü bu olay Hz. Peygamber’e (asm) anlatıldığında üzülmüş ve hiddetlenmiş: “Kalbini yarıp baktınız mı korkudan olduğunu anladınız?”
Peygamberimizin (asm) yalanlamalara karşı Allah’ın tutumu da bu bahiste önemlidir. ”Yemin olsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti.”
Efendimiz (asm) zorlukları eşine anlatır: ”Ey Aişe hayatımda Kureyşin sebeb olduğu sayısız zorluklar ile karşılaştım. Fakat Akabe günü karşılaştığım durum hepsinden zordu. Kureyşten gördüğüm baskı üzerine Taif’e girmiş korumamı bin Abdi Yale teklif etmiştim. O buna yanaşmadı. Ben de elemli, kederli nereye gideceğimi ne yapacağımı bilemez bir halde Mekke’ye dönüyordum. Karn-ı sealib denilen yere gelince başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Bir bulutun beni gölgelediğini gördüm, dikkatlice baktığımda bulutun içinde Cebrail’in bulunduğunu farkettim. Cebrail bana “Ey Muhammed Allah milletinin senin hakkında söylediklerini duydu, seni korumaktan kaçındıklarını gördü. O sana şu dağlar meleğini gönderdi, onlar hakkında ne yapılmasını dilersen emret” dedi. Şu yalçın dağın Mekkeliler üzerine çökerek birbirine kavuşmasını istersen emret dedi, bunun üzerine şöyle dedim. “Hayır ben Allah’ın o müşriklerin soyundan hiçbir şeyi ortak koşmayıp yalnızca Allah’a kulluk edecek nesiller yaratmasını dilerim.”