Röportaj: Nurettin Huyut- Risale Haber
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz, Kutlu Doğum programlarını değerlendirdi.
Bu yılki Kutlu Doğum Haftasını Risale Haber okuyucuları için değerlendirir misiniz?
Bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığı Kutlu Doğum Haftasını farklı bir yaklaşımla kutlayacak. Bu yıl aynı zamanda Kur’an’ı Kerimin Nuzulünün 1400. yılıdır. O nedenle her yıl doğrudan doğruya Peygamber Efendimizin şahsiyeti konu edilerek kutlandığı halde bu yıl “Kur’an’a Göre Peygamber Efendimiz” adı altında kutlanacak.
Dolayısıyla bu hafta içinde aynı zamanda Kur’an’ı Kerim de bu vesile ile konu başlığı olarak Peygamberimizle birlikte dile getirilmiş olacak.
“Peygamberimizin Kur’an ile ilişkisi”, veya “Kur’an’da Peygamberimiz” şeklinde anlatılmış olacak.
Hafta bütün Türkiye’de çok büyük etkinliklerle, sempozyumlarla, panellerle, konferanslarla kutlanmış olacak ama özellikle Urfa’da yapılacak program önemlidir. Urfa’da bu yıl bir sempozyum yapılacak. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Harran Üniversitesi arasında yapılan bir işbirliği ile bu sempozyum gerçekleşmiş olacak.
Ayrıca Kur’an’ı Kerimin nuzulünün 1400. Yılı olması nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığı bu yılı Kur’an yılı olarak ilan etmiş bulunuyor. Bunun da bu haftaya etkisi büyük olacak. O yüzden sanırım bu yıl hayli farklı geçecektir. Özellikle Kur’an açısından çok önemli etkinlikler olacaktır.
İslam Dininin kurucusu Hz. Muhammed (ASV) nasıl bir peygamberdi. O’nu bizlere biraz anlatır mısınız?
O’nun âşıklarından biri demiş ki, “Ben sözlerimle Muhammed'i (a.s.m.) övmüş, güzel göstermiş olmadım; aksine Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirmiş oldum.” Haza doğru söylemiş.
O nedenle biz de öyle söylüyoruz. Biz Hz. Muhammed (asm) ile ilgili ne söyleyebiliriz ki, ne söylesek, nasıl ifade etsek de bütün cümleler, bütün tarifler, bütün konuşmalar O’nu hakiki anlamda tarif etmekten aciz kalır, eksik kalır.
Ama madem sordunuz dilimizin döndüğünce yine de bir şeyler söylemeye çalışalım. Risale-i Nur’da 10. Söz de geçen “Eğer sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım” Hadisi bu anlamda benim için çok anlamlı ve manidardır.
Bunu Üstad Bediüzzaman Hazretleri 11. Sözde şerh ediyor. Diyor ki, “O yaver-i Ekrem olmasaydı bu kainat olamamalıydı. Elbette böyle bir kainatın böyle bir rehbere, bir muallime, bir yaver-i ekreme ihtiyacı vardır.”
Peygamber Efendimiz (ASV)’a bu gözle baktığımız zaman hala O bizim rehberimizdir, O bizim liderimizdir, O bizim ölçümüzdür ve O bizim peygamberimizdir. Hala O içimizde yaşıyor. Yani vefat etmiş sayılmaz. Hala Medine’deki elli, ellibeş yaşlarında olduğu zamanlar gibi şimdi de yaşıyor. Müslümanların içerisinde yaşıyor. En azından ben öyle düşünüyorum.
19. Yüzyılın pozitivist felsefecileri demişlerdi ki, “bir gün gelecek din bilime karşı iflas edecek.” Bu sözün ne kadar yalan ve yanlış olduğu o günde belliydi ama bugün daha net bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Çünkü din hiçbir zaman iflas etmemiştir, hiçbir zaman da iflas etmez. O sözün söylenmesinden bu yana 100 yıl geçmiş olmasına rağmen din, özellikle İslamiyet ve Peygamber (ASV) sürekli yükselen bir değer haline gelmiştir. Bugün bütün dünya artık O’nu tanıyor. Peygamber olarak biliyor. En azından bütün dünya bugün O’na saygı duyuyor.
Bugün Avrupa kıskansa bile O’ndan bahsetmek istiyorlar. O’nu sohbetlerine konu ediyorlar. Özellikle Müslümanları, böyle bir Peygambere böyle faal, böyle aktif bir peygambere sahip olduklarından dolayı da kıskanıyorlar diyebilirim.
Özet olarak söylemek gerekirse sizce Peygamberimiz (ASV)’ın insanlığa getirmiş olduğu en önemli mesajı nedir?
Elbette ki, Kur’an’ı Kerimdir. Ama özet olarak Kur’an’ın en büyük mesajı da dünya-ahiret dengesini koruma anlayışını hâkim kılmaya çalışmasıdır. Yani, Kur’an, ne tamamen maneviyatçı bir yaklaşımla hareket ediyor, ne de tamamen maddiyatçı bir yaklaşımla hareket ediyor. Birçok açıdan hem maneviyatı, hem de maddiyatı birlikte götüren ve dengede götüren bir sistem getirmiştir.
Bakın mesela bize “günde beş defa namaz kılın” diyor. Ama diğer taraftan “işlerinizi de ihmal etmeyin” diyor. “Dünyada size lazım olan işleri de takip ediniz” diyor. İşte Kur’an’ı Kerimin bana göre en büyük mesajı budur ve diğer dinlerden üstün kılan farkı da budur. Dikkat ederseniz mesela Hinduizm’de veya Hıristiyanlıkta, başka dinlerde tamamen mistisizm hâkimdir. Ama İslamiyet’te mistisizm hâkim değil… Biz de “bir lokma bir hırka” anlayışı kesinlikle tasvip edilmeyen bir anlayıştır. Bu gün ehl-i tasavvuf bile bunu tasvip etmiyor.
O nedenle diyorum ki, Kur’an’ın dolayısıyla Hz. Peygamberin insanlığa en büyük mesajı budur: Dünya ile ahiret arasındaki dengeyi muhafaza etmesidir. Bir Müslüman ahiretine çalışırken dünya işlerini de ihmal etmiyor. Yani kısacası bir Müslüman hem dünyada mutludur hem de ahirette… Kesintisiz mutluluk kaynağını Peygamberimizden almıştır.