Hocam, Peygamber Efendimizin niye hiç resmi yoktur?
Peygamberimizi o zamanlar iyi resimleyemezler miydi? O zaman bazı insanlara her şey daha inandırıcı gelebilirdi bence. Ayrıca Hz. Ali'nin resmi var, Alevilerde görüyoruz, peki o yanlış mı? Yoksa tipinin tarifine göre sonradan mı resmedilmiş? (A. S. Kökden)
Peygamberimizin hiçbir yerde resmi yok ve bulunmaz. Hz. Ali'nin resmi de bütünüyle bir hayal ürünüdür. Peygamberimizin zamanında insanların resmini çizme gibi bir alışkanlık yoktu. Sadece Peygamberimizin değil, Müşrik ileri gelenlerinin de resmi yoktu.
Peygamberimiz resim çizmeye izin vermiyordu. Çünkü Mekke toplumu tapınmak için put yapıyor, onların resimlerini çiziyor, onları tanrı olarak kabul ediyorlardı.
Yüzyıllar boyu süren bu batıl inancı, İslam, Tevhid inancıyla kaldırdı. İnsanların kötü alışkanlıklara tekrar dönmemeleri için Peygamberimiz her tür resim, heykel, put ve benzeri "gölgeli-gölgesiz" resimlemeleri yasakladı. Bu açıdan "Peygamberimizin resmi olsaydı, bazı insanlara daha inandırıcı gelirdi" ifadesine bir gerek kalmamış oluyor.
Bir defa iman bir gayb ve kalb meselesidir, gözünüzle görmediğinize/göremediğinize inanmaktır. Allah'a, meleklere, peygamberlere, âhirete resimleri var da mı inanıyoruz?
***
Diğer yandan Peygamberimizi resmetmek mümkün değildir. Çünkü o ne resimlere sığar, ne de hayallere, tuvallere. O mü'minin kalbinde resmedilir, imanımızın zirvesinde yer alır.
Yalnız, başta Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Ebu Hale ve Ümmü Mabed gibi sahabiler Peygamberimizin simasını, şemâlini, fiziki güzelliğini öyle güzel anlatmışlar ki, bu anlatımlardan her birerimiz mükemmel bir Peygamber portresini aklımıza, kalbimize ve imanımıza kaydedebiliriz.
İslam tarihinde "Hilye-i Saadet" olarak geçen Hz. Ali'nin Peygamberimizin simasını anlatımı birer güzel tablo şeklinde evlerimizi süslüyor.
Yazımızın kendi sınırları içinde o güzeller güzelinin "Hilye-i Saadeti"nin sîma güzelliğine bir bakalım:
***
Peygamberimiz, görenlerin nefesini kesecek kadar güzel yüzlüydü.
Başı büyükçeydi, çok kibardı. Yüzü dolgun veya şişman olmadığı gibi kuru ve zayıf da değildi. Yanakları ne etli, ne de çöküktü. Yüzünün aklığı içinde yanaklarının kırmızılığı belli olurdu. Terlediği zaman üzerine çiğ taneleri düşmüş gülü andırırdı.
Rengi açıktı; ne kireç gibi beyazdı, ne de kara yağızdı, ikisi ortası gül gibi kırmızıya çalar şekilde beyaz, nurlu ve berraktı. Yüzünden sürekli nur yayılırdı. Güneş gibi aydınlık, ay gibi parlaktı.
Alnı açık ve genişti. Kirpikleri sık ve uzundu. Gözleri siyahtı, çok güzeldi ve büyükçeydi. Hilâl kaşlıydı. İki kaşının arası açıktı, fakat kaşları birbirine yakındı.
Gözleri yaratılıştan sürmeliydi. Gözünün beyazı tam beyaz; siyahı da tam siyahtı. Gece vakti gündüz gibi görürdü. İlahî aşkın eseri, bazen gözlerinde kızarıklık oluştururdu.
Dişleri inci gibi parlaktı, beyaz bulut gibi aktı, hafif seyrekçeydi, çok sık, üst üste değildi. Konuşurken ön dişlerinden nur saçılır, gülerken mübarek ağzı hafif bir şimşek gibi ışıklar yayarak açılırdı.
Ağzı ne çok büyük, ne de çok küçüktü. Her iki dudağı benzersiz biçimde güzeldi.
Saçları hafifçe dalgalıydı, sert değildi, ne kıvırcık, ne de dümdüzdü, kendiliğinden ikiye bölünebilirdi.
Boynu uzun ve düzgündü, gümüş gibi saftı. Beden olarak ince yapılıydı ve bir benzeri daha yaratılmamıştı.
Bulunduğu topluluğun orta boylusuydu. Göze çarpacak kadar kısa olmadığı gibi, dikkat çekecek kadar da uzun değildi.
Yüce Allah onda bütün insan güzelliğini toplamıştı.
Ona milyonlar salât ve milyonlar selâm olsun...
Bugün