Hilyelerin kaynağı hadislerdir. Osmanlılarda Hilye denilen levhaların yazılması ve asılması gelenekleşmişti. "Hilye-i Şerif", "Hilye-i Şerife", "Hilye-i Saadet" ya da "Hilye-i Nebevi" gibi isimlerle de bilinen ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in özelliklerini; fiziksel, insani ve ahlaki niteliklerini, tavır ve hareketlerini anlatan hilyelerin, İslam edebiyatı ve hat sanatında önemli bir yeri var. Osmanlı hattatlarından Hafız Osman'dan beri hattatlar arasında "Hüsn-i Hat"la hilye yazmak bir gelenek. Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu'nda Kutlu Doğum Haftası şerefine Türk- İslam sanatlarına yıllarını vermiş Mehmet Çebi Koleksiyonu'ndan her biri eşsiz binlerce eser arasından seçilen hilyelerden oluşan bir sergi hazırlandı. CRR fuayelerde görücüye çıkan sergide her biri birer sanat şaheseri olan tesbihler de bulunuyor. Sergi 27 Şubat'a kadar görülebilecek.
HÜZNÜ GÜLÜMSEMESİNE YANSIRDI
Osmanlı'da yazılması ve asılması gelenek olan Hilyelerde Peygamber Efendimiz şöyle anlatılıyor: "Orta boylu, geniş omuzlu, düz ve kıvırcık arasında ve kulak memelerine kadar inen saçları, muntazam ve bembeyaz dişleri, kara gözleri, esmer teni, sağlam yürüyüşü, kalın ve kararlı, merhametli sesi, uzaktan bakınca kartal burnu gibi görünen yaklaşınca düz burnu, geniş ağzı, ay gibi parlak nur yüzü, sağa sola bakmayışı ve bir tarafa dönüşünde bütün vücuduyla dönüşü, hayatında yalan söylemeyişi, hayatında kimseye öf demeyişi, basit giyeceği ve hırkası, basit ayakkabısı, kılıcı, göğsünün üst kısmının kıllı oluşu altının göbeğine kadar kıllarla kaplı oluşu, sakalı, gülümsemesi, hüznü, ayaklarının altının normal oluşu, dokunduğu nesneyi bereketlendirmesi, hayvanlar bitkiler ve canlı olmayan nesnelerle konuşması, selam verişi, tane tane konuşması."
Yeni Şafak