İmam Rabbani Hazretleri Hindistan’da ‘meçhul ve kayıp peygamber’ izlerinin olduğunu söylemiştir. Gazali ise Batı’yı aydınlatanın da yine peygamberlerin görünmeyen izleri olduğunu ifade etmiştir. Zaten medeniyetler birbirinden etkilenmiştir. Batı bir zamanlar İslam’ı düşman gördüğü halde onun ziyasıyla aydınlanmıştır. Genel olarak Batı aklı ve Doğu vahyi temsil etmiştir ve Batı filozoflar diyarı olarak Şark ise peygamberler diyarı olarak anılsa da Kur’an Allah’ın kavimleri peygambersiz ve vahiysiz bırakmadığını haber vermektedir. Bu açıdan Batı veya Şarkın bir köşesinin Peygambersiz kaldığını düşünmek teorik olarak mümkün değildir. Lakin pratik olarak kimin peygamber olduğunu teşhis zanniyat alanına girmektedir. Vahyin bildirdiği isimler ise müstesna.
Bu bağlamda, Rıhle dergisinin 14’üncü sayısını okurken Kadir Mısıroğlu’nun ‘Tezakir’ yazısıyla karşılaştım. Benim de Medine’de bulunduğum yıllarda adını sanını duyduğum ama göremediğim Mahmut Cevdet Bey’den bahis vardı. Medine’ye vardığımda Beşir Ağa sakinlerindendi. Mihr Ali Süleyman bir iki defa kendisinden bahsetmiş lakin tearüf ve tanışma imkanım olmamıştı. Münzevi olarak yaşıyordu. Kadir Bey onunla Emin Saraç Hocanın yanında tanışıyor ve yazısında onunla tanışma faslını anlatıyor. Mahmut Cevdet Bey Türkiye’ye gelip gittikçe kendisine bazı yazılar bırakıyor. Lakin Kadir Bey çekinceli yani mahzurlu gördüğünden dolayı bunları yayınlamaya eli varmıyor. Bunlardan birisi peygamberliği tartışmalı isimler üzerine. Bilindiği gibi Hızır, Lokman ve Zülkarneyn gibi bazı zevatın peygamber mi yoksa salih kul mu olduklarına dair kesin bir kanıt ve kanaat yoktur. Mahmut Cevdet Bey bu isimlere mümasil olarak Oğuz Han ve Sokrat’ın da peygamberliğini kanaat getirmiş. Yazılarında da buna temas etmiş.
*
Elbette bu kanaat zanniyat alanına giriyor. Bu konuda kesin bir kanaat beyan etmek de nefyetmek de hem gereksiz hem de mümkün değildir. Keza Konfüçyüs ve Tao ve Buda gibi kimseler hakkında da benzeri kanaatler serdedilmiştir. Lakin bu hususta en ilginç yorumlar yapan İslam alimlerinden birisi Gazali Hazretleridir. Alemlerin Sırrı adlı eserinde sık sık Zerdüşt ‘ten bahsetmektedir. Zerdüştlerin veya Mecusilerin Ehl-i Kitap olup olmadıkları yönünde İslam uleması arasında müspet veya menfi görüş beyan ederler var. Lakin Zerdüştlükteki aile hukuku ve birinci derecede yakınlar arasındaki izdivaç ruhsatı vesaire diğer dinlerin kurallarına hiç uymamaktadır. Bundan dolayı da bazı alimler onların hukuk kurallarına çekince koymuşlardır. Gazali’nin Alemlerin Sırrı (Sirru’l Alemin) adlı eserine göre, Zerdüşt Mecusilerin Peygamberidir. En azından bu Gazali’nin kanaatidir. Bununla birlikte bazı kitapların Gazali’ye nispetinde de farklı değerlendirmeler olagelmiştir. ‘Al Madnunu bihi ala gayri ehlihi/ Ehli Olmayana Yasak Olan Kitap gibi kitaplar üzerinde tartışmalar olmuştur. Gazali’nin Sıpta olarak isimlendirdiği veya temas ettiği (Sırru’l Alemin, Daru’l Kütüp el İlmiyye, s: 36/63) Zerdüşt’ün kitabı Zend-Avesta olarak da bilinmektedir. Zerdüşt ve mesajı ve etkileriyle alakalı olarak birçok bilinmeyen husus vardır. Nebi olmaları halinde bile şeriatları kesinkes tahrifata uğramıştır.
*
İsimler üzerinden giderek bir netice istihsal etmek mümkün değildir. Bizim için burada geçerli olan husus, ilahi inayetin ve rehberliğin bütün beşeriyeti kapsayacak şekilde taammüm etmiş olmasıdır. Enfüsi dairede Allah’a giden kanallar olduğu gibi afakta da bu kanallar kesintiye uğramamıştır. Bundan olayı sufiler 'Allah’a giden yolların nefesler sayısınca’ olduğunu söylemişlerdir. Taayyünatını bilmesek de rahmeti eserlerinden sezebiliyoruz.
Not: Bazı yazılarımın altına düşülen yorumlar maalesef rencide ediyor ve bazen suiniyet kokusu alıyorum. Sanki üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek niyeti seziyorum, Bunlar benim kuruntularım da olabilir. Lakin şunu söylemek zorundayım: Yorumların çoğu katkı sağlamaktan öte laf olsun kabilinden yazılmış sözler. Burada okuyucunun da bir seviyeye ihtiyacı olduğu aşikar. Sözgelimi, geçen yazımda ben Bediüzzaman’ın devrimci olduğunu söylemedim. Lakin ‘feveran’ sözüne atıfta bulundum ve bu söz bana ait değil Bediüzzaman’a aittir. Bağlamı da bellidir. Bediüzzaman’ın bu sözü ‘ rüzgar ekerseniz fırtına biçersiniz’ mealinde veya meyanında bir ifadedir. Temenni ile alakası yoktur ve yıkıcılığa da çağrı olmayıp sosyolojik bir tahlilin ifadesidir. Sosyolojik veya tarihi tahliller netice itibarıyla sünnetullaha dayanır. Bunlarda şaşma yoktur. ‘Belirli şartlar muayyen sonuçları doğurur’ demektir. Bu uyarıdır da. Peygamberlerin nezir olmasının anlamı budur. Yani şu yoldan gitmeyin şu belaya düşersiniz demektir. ‘Ne yaparsanız yapın dünyada ve ahirette karşılığı yoktur’ diye bir husus olamaz. Depremin bile arzi şartları olduğu gibi bir de beşeri şartları vardır. Bu kimsenin sözüyle de tersyüz edilemez. Bediüzzaman’ın neden ‘feveran’ ifadesini kullandığına kafa yormayanlar beni susturmaya ve tezyif etmeye çalışıyorlar. Bu tamamen haddi aşmaktır.
Son sıralarda maalesef yorumlarda yüksek oranda popülizme rastlanmaktadır. Avamperestlik ise İslami camiayı çürüten bir illettir. Kimsenin kendisine verilen emaneti suiistimal etmeye hakkı yoktur ve kendisine tanınan imkanı tatmin malzemesine çeviremez! Bu ne İslam adabına ne de insanlığa yaraşır. Tekamülü de engeller. Katkı yerine sulandırma yönünde olan yazılar ya otosansüre takılsın ya da birileri müdahale etsin. Alta not yazanların, ana yazıları kum torbası gibi sürekli dövmelerine müsaade edilemez. Elbette maddi hatalar olursa onu tashih, tadil veya tekmil etmek mümkün ve bu yol açık olmalıdır. Onun ötesindekiler lütfen hadlerini bilsinler. Kimsenin de yazıları haksız yere itibarsızlaştırma hakkı yoktur. Ve artık sanal alemde herkesin de yazabileceği bir yer var ve aranırsa bulunur.