Türkiye'nin gündemini bir anda değiştiren, hepimizin yüreğini sızlatan saldırının doğuracağı sonucu derin bir kaygı duyarak bekliyoruz. Her türlü heyecana, infiale, provokasyona açık hale getirilmek istenen bir ülke görünümüne büründük bir anda. Bu sebeple Başbakanın heyecanlı kişiliğine rağmen, aklıselime davet eden konuşması duygusal ama ülkeyi rehin almaya müsait hassasiyete hitap eden bir açıklamaydı.
Yaklaşık otuz yıldır yaşanan sıcak çatışmalar bize şunu gösterdi: Kan dökerek Kürtlerin sözcülüğünü gasp etmeye çalışan PKK her türlü katliamı gerçekleştirebilir. Devlet içinde PKK korkusundan beslenen bir takım odaklar da, gencecik insanların bedeni üzerinde zar atmaktan çekinmeyenler de vardır. Gerek içerdeki gizli ve derin odakların gerekse dış güçlerin yazabileceği her türlü senaryoyu gördük. Geçmişte yaşanan acı tecrübelerden yola çıkarak nasıl bir senaryo okursak okuyalım bir parça gerçeklik payı olacaktır.
Öncelikle dikkatlerden kaçmaması gereken birkaç hususa değinelim. Türkiye'de önemli dönüşümlerin yaşanacağı, önemli kararların alınacağı dönemlerde bu türden büyük saldırılar gerçekleşmektedir. İç siyaset yeni yapılanmalara, düzenlemelere hazırlandığında ilginç bir zamanlamayla bu süreçler sabote edilmektedir. Türkiye'nin tarihi akışı ve iç siyasetteki her önemli adımında ya iç odaklar ya da bölgesel ve küresel güçler tarafından PKK adeta tetikçi olarak kullanılmaktadır. Mütekebbir tavrıyla ve korkularının yönlendirmesiyle devletin ortaya koyduğu politikalar ve elitlerin kültürel yabancılaşması; Kürtleri yoksunluk duygusuyla ve şiddet altında adeta PKK'ya itti.
Bu durumda birkaç gündür yaşanan kanlı saldırıların sebep ve muhtemel sonuçlarına dair ne söylenirse söylensin yorumları isabetli kılacak yeterince yaşanmış tecrübe bulunmaktadır. Hemen hatırlatmakta yarar var: Tek bir PKK yok, farklı güçlerin denetiminde farklı PKK eylemleri vardır.
1- Türkiye'nin her anlamda önünün açıldığı dönemde ayak bağı olarak PKK'nın canlandırıldığı söylenebilir. Mesela soğuk savaşın bittiği dönemde "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne" söyleminin yükseldiği süreçte PKK saldırılarının olması tesadüf olmasa gerek. Bu çerçevede Türkiye'nin Ortadoğu'da rol almasını istemeyen küresel güçlerin benzer senaryoyu uygulamaya koydukları tezi akla yatkın görünse de gerçekle örtüşmeyen bir tarafı var. Özellikle Amerika Türkiye'nin bölgede rol almasını istemektedir. Bu hem yeni şekillenmekte olan Ortadoğu için model gösterilmesi hem de bölgede kontrol edilebilir güvenilir bir müttefik olması nedeniyledir.
2- Avrupa ve Amerika Türkiye'yi enerji hattında geçit ve terminal ülke olarak görmektedir. Enerji kaynakları güvenliğini ve istikrarını sağlayamamış ülkelere emanet edilemez. Bu açıdan bakıldığında büyük güçler ya enerji stratejilerini değiştirmiş olmalılar ya da PKK bu güçlere rağmen inisiyatif almaktadır.
3- Bölgesel güçler açısından bakılınca PKK'nın etkinliğini artırması bu çerçevede daha akla yatkın görünmektedir. Türkiye'nin Suriye'ye karşı aldığı tavır nedeniyle PKK üzerinde etkisi küçümsenmemesi gereken Suriye'nin bu kartı oynamak isteyeceği çok aşikar. Bu açıdan bakıldığında Suriye'nin Türkiye'yi politikasını yeniden gözden geçirmeye zorlayıcı bir siyasi argüman olarak kullanması çok muhtemeldir. Suriye rejiminin karakteri ve PKK üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, Türkiye'nin Suriye politikası ile paralellikler arz ettiği açıktır.
4- Mavi Marmara'dan sonra gerginleşen ilişkilerden dolayı, zaten PKK ve Kürt meselesiyle içli dışlı olan İsrail'in etkinliğini artırması beklenebilir. İsrail'in bu konuda açıkça tehdit savurduğu da saklı değil. Füze kalkanı sisteminin radar üssünün Türkiye'ye kurulmasından dolayı İran rahatsız olduğu için PKK olaylarının arkasında İran'ın olacağını düşünenler de vardır. Kimi sağ ve muhafazakar çevrelerin İsrail faktörünü atlayıp bu hususta özellikle İran tehlikesine vurgu yapmaları ilginçtir.
5- PKK'nın önemli destekçilerinden Almanya faktörü de göz ardı edilmemelidir. Almanya hem Ortadoğu'da rol kapmak, hem Türkiye'ye yönelik hesapları açısından Amerika ile açıktan olmasa da el altından rekabet etmektedir. Amerika'ya açıktan meydan okuyamayan güçler dolaylı olarak kendilerini göstereceklerdir, Irak işgalinde olduğu gibi.
6- Tüm bunlardan ayrı olarak Türkiye'nin içyapısından kaynaklanan özelliklerini göz önüne almadan PKK değerlendirmesi yapılamaz. Devlet içinde PKK'yı bir siyasi argüman olarak kullanan, kullanmak isteyen güçler başından beri olmuştur. Bu derin güçler kendi siyaset tarzlarını ve iktidar alanlarını korunmak ve gerektiğinde iç siyaseti dizayn etmek için PKK kartını kullanmışlardır ve hala kullanacak güçte olduklarını göstermektedirler. Anayasa değişikliği, sivilleşme gibi her türlü statükoyu değiştirecek karar aşamasında bu aktörlerin nasıl devreye girdiğini acı tecrübelerle yaşadık.
7- İç ve dış aktörlerden bağımsız olarak PKK lider kadrolarının devletle ilişkilerinde terör bir pazarlık unsuru olarak her zaman kullanılmıştır. Güneydoğu'da savaş halinin sürdürülmesi örgütün ve bağlı olduğu güçlerin işine gelmektedir.
8- Son olarak uluslararası haber ajanslarının kanlı saldırıların hemen ardından farklı bağlamda da olsa " Kürt baharı"ndan bahsetmeye başlamaları, Türkiye'nin iç dengelerine, siyasetine bir müdahale işareti olarak algılanabilir.
Bu süreçte devletin her zaman için devletten daha akıllı davranan milletin tahrikine meydan vermeden devlet aklını devşirerek PKK'nın istismar ettiği haksızlıkları giderici, hak ve adaleti sağlayıcı düzenlemeleri bir an evvel gerçekleştirmesi gerekir. PKK'nın sergilediği şiddet ve vahşete rağmen topyekun reforma gidilerek uluslararası ve iç provokasyon zemini ortadan kaldırılmalıdır.
Türklüğün ve Kürtlüğün birbirine yabancı, ayrıştırıcı birer unsur olmaktan ziyade tarihsel, kültürel ve beşeri anlamda bir bütünlüğün renkleri olduğunu hatırlatacak, bunu hayata geçirecek düzenlemeler; taviz verircesine değil, hakları iade eder biçimde acilen gerçekleştirilmelidir.
Akif Emre-Yeni Şafak