Polis Akademisi’nce düzenlenen “Yeni Nesil Terör Örgütü: FETÖ’nün Analizi” başlıklı çalıştayın sonuç raporunda, çarpıcı tespitler yer aldı. Raporda, FETÖ’nün dini cemaat değil, “modern bir kült” olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtildi
Raporda, FETÖ yapılanmasına benzer birçok modern kült ve örgütün olduğu, özellikle ABD’de varlıklarını sürdüren ve bir guruya sorgusuz sualsiz itaat eden bu radikal grupların, toplu intihar eylemlerine kadar giden aşırılıkçı davranışlar sergilediği kaydedildi.
Gazete Habertürk'ten Fevzi Çakır'ın haberine göre; Bu grupların kehanetlere inandığı, gerçekleşmediğinde grubu terk etmeyip yeni kehanet peşinde koştuğu belirtilen raporda, şöyle denildi:
VASIFLAR: Lider, kararların kendisine ait olmadığını ve rüyasında doğrudan peygamberden veya Tanrı’dan emir aldığını belirtmektedir. Böylelikle peygambere ait tüm vasıflar ve yetkiler modern kültün liderine devredilmektedir.
OTORİTE: Elebaşı Fethullah Gülen, öncelikle Said-i Nursi’nin takipçisi olarak yola çıkıp insanları etkilemek istemiş, Nursi’nin aktardığı birçok hikâyeyi de kendi başından geçmiş gibi anlatmıştır. Otoritesini tesis etmeyi başardıktan sonra 2000’li yıllar ile birlikte bu yapıdan kendisini ve örgütünü ayırmıştır.
KULLANDI: Örgüt elebaşı, rüya üzerinden bilgi edinme süreci gibi tasavvufi kavram ve değerleri otoritesini pekiştirmek için kullanmıştır. Bu dönemde örgüt liderine daha çok modern kültlerin liderleri olan gurulara ait özelliklerin atfedildiği görülmüştür. Kendisine “kâinat imamı” sıfatını vererek peygamberle eşit olduğunu gizli bir mesaj olarak vermiştir.
RÜYALAR: Örgüt elebaşı rüyasında sürekli Hz. Muhammed’i ve Allah’ı gördüğünü ileri sürerek hem otoritesini pekiştirmiş hem de verdiği talimatların kendisine rüyada bildirildiğini söyleyerek eylemlere meşruiyet kazandırmak istemiştir.
SAHTE MEHDİ: Elebaşının dinsel pozisyonunun Hz. Peygamber’le bazen eşit bazen ise üstün olarak kurgulandığı görülmüştür. Bu durum “sahte mehdilik” temelli bir radikalleşmeye yol açmıştır. “Son Kurtarıcı” etrafında kenetlenen militanlar, kendilerini tamamen dış dünyaya kapatmış ve kitlesel kıyım yapmayı bile onlar için “normalleştiren” bir radikalleşme süreci yaşamışlardır.