Politikayla alâkalı yazı yazmaktan hazzetmem.
İnsanları birbirine el-hannas gibi baktıran ve davrandıran- mefhumun mânası belli çünkü; poli çok, tika ise yol; yani birbirinden ayrılan- çok yol.
Halbuki bilinir ki hakikat-ı mutlaka tek, hatta yegânedir; bir tek yoldur, dosdoğru yürümeyi iktiza eden bir şeh-rahtır, sırat-ı müstakimdir.
Müfekkiremizin bütün cihet ve melekesi, devamlı ve daimi şekilde bu şeh-râha Cadde-i Kübraya- teksif edilmeli ki ebedül-abad yolculuğunda yayan yapıldak kalmayalım.
Ne var ki geniş dairede ara sıra bulunabilen zaruretlerden biri de maalesef- bu!
En azından dört yılda bir, pencerelerden seyredip, içlerine girmeden, mâna-yı ismi ile değil, mâna-yı harfi ile... Uhuvvet-i hakikiyeyi unutmadan ve onu şu ya da bu endişe ile- nisyan seline vermeden!
Belki saded harici olacak ama dünyadaki aksi çok kuvvetli meseleye temas etmeden olmayacak gibi. Uhuvvet kelimesinin lügavi mânası bilinir- kardeşlik. Kelimenin ıstılahi ve tahlilci mânasını yaşamazsak yanlış olmasa da- eksik ve sünnete mugayir davranmış oluruz. Yani bida- belki de hasene!
Kelimenin Türkçe karşılığının ortasındaki yapım eki ş-dir. Bu ekin adı - bilenlerden özür diliyorum, faziletfüruşluk gibi görünse de kimilerine anlatmak için yapmak durumundayım- müşareket ekidir. Yani ortaklık, birliktelik eki...
Demek ki sadece bir tarafın gösterdiği yakınlığın adı kardeşlik değil, feragattır, fedakarlıktır; bu da uhuvvet-i hakikiye mefhumunun bir cüzüdür. Küllü elde edemeyen cüzü feda edemez. Hikmeti malum ve tahsin edilmiş; ama sadece bu faziletli ve sevaplı hareketin adı maalesef- kardeşlik değildir.
Ancak iki ya da daha fazla taraf birbirine sıcak hisler besleyecek ve bu sıcak hislerin o şahsın üzerinde tecellisi de görülecek ki o hareketin adı uhuvvet-i hakikiye olsun.
Bir husus mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Üstad hazretlerinin beyanı nedir? Sadece uhuvvet değil, uhuvvet-i hakikiye, hakiki kardeşlik.
Kardeşliğin hakikisi nedir? Bunu izah eden de Kuran-ı Mucizil-Beyan ve Kuranın müfessir-i hakikisi olan ehadis.
Kardeş kardeş hakkında kötü zanda bulunamaz, - eğer zannedilen o hususun alameti yoksa. Eğer varsa, o anlayış su-i zann değil, bir gerçeğin tesbiti ve ferasetlilik olur, ama yine de onun bahsi gıybettir-, kardeş kardeşi terkedemez, tevhid-i imani tevhid-i kulubu ister, kimin ve hangi ekibin ya da heyetin- emri olursa olsun, kardeşine sırt dönemez; dünyanın bir ucunda dahi olsa kardeşinin ayağına diken batsa, o acıyı kalbinde hisseder, tedavisine koşar.
Peki, bunları göremese ne olur? Kardeşlik hislerini terk mi eder? Acımak suretine inkılap eder. Peki, hareketlerine acıdığı insanlarla hâla sarmaş dolaş mı olur?
Ferasetiyle uzak durur onlardan, alet-i la-yakıl olmaz kimseye. (İman ve itikad cihetiyle.) Olursa, iman şuuruna zıt davranmış olur. Hadis açıktır: ( bilmana, evkakmekal) Mümin bir delikten iki kere ısırılmaz. Dikkat buyurun, bir delik deniyor, o tarafın kâfir mi, mümin mi olduğunu tasrih etmiyor!