Donkişot
Ölümsüz gençliğin şövalyesi,
Ellisinde uyup yüreğinde çarpan aklına
Bir Temmuz sabahı fethine çıktı
Güzelin, doğrunun ve haklının:
Önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,
Altında mahzun ve kahraman Rosinant'ı.
Bilirim, hele bir düşmeye gör hasretin halisine,
Hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,
Yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
Yel değirmenleriyle dövüşülecek.
Haklısın, elbette senin Dulsinya'ndır dünyanın en güzel Kadını,
Elbette sen haykıracaksın bunu
Bezirganların suratına,
Ve alaşağı edecekler seni
Bir temiz pataklayacaklar seni.
Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,
Sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin
Ağır, demir kabuğunun içinde
Ve Dulsinya bir kat daha güzelleşecek
Nazım Hikmet
(Tüm Eserleri 7, Eserlerine Girmeyen Şiirleri)
**
BARBAROS HAYRETTİN
Şaha kalkmış bir deniz parçası bu heykel!
Alev alev tuncu, martı rengi mermeri…
Ufukta bir zafer kadırgası bu heykel;
Başında dalga dalga deniz güneşleri
Alev alev tuncu… martı rengi mermeri…
Perde perde yelkenler ardında yıllar…
Sana selamlar getirdim Midilli’den.
Sen miydin ey Barbaros’um, diyar diyar,
Bir akşam Antalya’dan köpükler saçıp giden…
Her şelaleden bir yelken açıp giden…
Çıplak omuzunda bir hançer yarası,
Gemiler nerde kaybetti İlyas’ı?
Rodos zindanlarında mı solmuş Oruç?
Nasıl yıkılmış bu tek kollu çelik burç?
Kim, bu sarışın ölü çınar dibinde…
Kimin bu gemiler hisar dibinde…
Gemiler nerde kaybetti İlyas’ı?
Kardeşlerin kara dalgalarda yası…
Barbaros kokusuyle sinmiş şövalyeler;
Barut dumanlarında Nis güzelleri.
Gül ve deniz kokuyor bütün kaleler…
Denizde ve gökte Barbaros zaferi,
Barut dumanlarında Nis güzelleri…
Gürleyince Tiber nehrinde gür ses,
Roma’da Mars’a yıldırım düştü…
O gün çanlar taş kesilmiş, ilahiler ölmüştü.
Küpeştelerde taze kan lekesi;
Barbaros’un Tiber nehrinde sesi…
Gemiler çarpışıyor borda bordaya,
Miğferli cesetler aşıyor dalgalar…
Dehşetle bakıp perişan donanmaya,
Top güllesiyle dövünüp ağlıyor Dorya…
Gemiler ateşlenmiş borda bordaya…
Leventler denizde ve sende hatıra,
Parlıyor elinde Yavuz’dan gelen kılıç
Turgut Reis mi saz çalan dalgalara…
Senin mi ufuklarda aksi incelen kılıç?
Sularda parıldayan, Yavuz’dan gelen kılıç?
Demirliyor bordası yıldız kuşamlı bir gemi;
Göründü üç tuğlu deniz vezirimiz…
Mehtapta ışık bayraklı bir gemi,
Çalgılar çalınıyor deniz deniz…
Göründü al kaftanlı şanlı vezirimiz!…
Her selam, bir top ağzında dalga dalga ateş!
Geçiyor: Esir kaptanlar, köleler, ganimetler.
Altın sürahilerde parça parça güneş…
İpekler, bakireler… türlü nimetler…
İpek sancaklara işlenmiş ayetler…
Bir gemi ince minarelerle İstanbul…
Gök bir mavi yelken donanma nurunda…
Bir deniz rüyası mavi harelerle İstanbul!
Yıldızlar akmaz mı bu şenlik uğrunda?
Kaptan-ı Derya padişah huzurunda!…
Çöllerde, Okyanuslarda ünün,
Bir levent olmak isterdim geminde…
Yıkılmış kale önlerinde sen yürüdün;
Koca Barbaros’um, yaşamak isterdim deminde,
Bir levent olmak isterdim geminde.
Selamlasın seni toplarla her geçişte…
Çekik gözlü, yıldız nakışlı zırhlılar…
Işıldaklarda mavi sayfalar işte!
Seni görsün altın bakışlı zırhlılar…
Çekik gözlü, yıldız nakışlı zırhlılar…
Bir kahraman eliyle açıldı heykelin;
Bir tunç olup yine göründün denizlere…
Sevin al kaftanlı Barbaros’um, sevin…
Metristepe’den gün doğdu bu mermere;
Bir tunç olup yine göründün denizlere…
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI
**
Naat/ilahi
Gönül biganelerle aşinadır ya Resulallah
Der-i devlet-meabundan cudadır ya Resulallah
Zer-i hurşid-i mahşer kursadır iksir-i halünden
Reh-i ışkunda ol kim hak-i padır ya Resulallah
Snül biganelerle aşinadır ya Resulallah
Der-i devlet-meabundan cudadır ya Resulallah
Zer-i hurşid-i mahşer kursadır iksir-i halünden
Reh-i ışkunda ol kim hak-i padır ya Resulallah
Sarardır zikrü fikrün çehresün erbab-ı tevhidün
Siyeh haki zer eyler kimyadır ya Resulallah
Dil-i meyyali de bir şebnem-i naciz farz eyle
Gül-i bağ-ı cemalün pür-nemadır ya Resulallah
Sözün makbul-i dergah-i Samed dillerde evsafun
Şefi-i halk u mahbub-i Hudadır ya Resulallah
Olan hadi sırat-ı müstekime şer-i pakündir
Bu alem berzah-ı havf u recadır ya Resulallah
Ne denlü Naili şayan-ı tertib-i ceza olsa
Cenabündan şefaat mültecadır ya Resulallah
Naili Kadim
**
Gazel/Şeyh Galib’in kendi dilinden tasavvufi portresi
Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü
O zamân ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü
Gehî zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda
Düşe kalka haste-i gam der-i lûtf-ı yâre düştü
Erişip bahâra bülbül yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahammül dil-i bî-karâre düştü
Meh-i burc-ı ârızında gönül oldu hâle mâ`il
Bana kendi tâli`imden bu siyeh sitâre düştü
Süzülüp o çeşm-i âhû dedi zevk-i vasla yâ hû
Bu değildi niyyetim bu yolum intizâre düştü
Reh-i Mevlevîde Gâlib bu sıfatla kaldı hayrân
Kimi terk-i nâm u şâne kimi it`ibare düştü
Şeyh Galip Hazretleri