Soğuk Savaş'tan sonra küresel manzara önemli ölçüde değişti.
Daha serbest bir sermaye, mal ve insan akışı eşi görülmemiş bir servet meydana getirdi ve dünya pazarı daha entegre hale geldikçe yükselen ekonomilerin büyümesine yardımcı oldu.
Yine de küreselleşme iki ucu keskin bir kılıçtır.
Yeni koronavirüs salgını, kabul edilen süreci aniden altüst etmiş, olumsuz etkileri artırmış ve insanların yeniden düşünmesine neden olmuş gibi görünüyor.
En azından toplumlar ve habersiz idareciler için bu böyle oldu.
Pandemi küreselleşme hareketini doğursa da entegrasyonu sona erdirmeyecek.
Bununla birlikte, Kovid-19 salgınının ardından küreselleşme, mevcut halinden önemli ölçüde farklı olacaktır.
Birçok analist ile birlikte yazarın da genel olarak öngördüğü bazı önemli değişiklikler muhtemel yönelimler şu şekilde yorumlanmıştır;
Birincisi, verimlilik ve adalet konusunda, ayarlamalar.
Verimliliğe aşırı vurgu, toplumda kutuplaşmaya yol açabilir ve adaleti azaltabilir.
Aynı zamanda, adalete aşırı vurgu, toplumu ilerleme için itici güçlerden yoksun bırakabilir ve durgunluğa yol açabilir.
Son yıllarda, neredeyse her ülke daha çok verimliliğe odaklandı. Sonuç olarak, adalet sorunları sosyal istikrarı tehlikeye atarak giderek daha belirgin hale geldi.
Küreselleşmede "kazananlar" ve "kaybedenler" arasındaki zıtlık, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde belirgindir. Zenginlik, orantısız bir şekilde teknolojik ve iş dünyasının elitlerinin -genelde Silikon Vadisi ve Wall Street'tekiler- ellerinde yoğunlaştı.
Genel kamuoyu küreselleşmeden çok az doğrudan fayda görürken, orta sınıfın orta ve alt tabakasındakiler durumlarının azaldığını gördüler. Öte yandan sözde Pas Kuşağı, büyük mavi yakalı iş kayıplarına tanık oldu.
Wall Street'i İşgal Et hareketi, kutuplaşmayı ve Amerikan toplumundaki zenginlik açığını protesto etmek için 2011'de gerçekleşti.
Kovıd-19 salgınından bu yana evrensel bir eğilim, toplumda adaleti daha iyi yansıtan politikalar oluşturmak ve refah açığını daraltmaktır. Bunun nedeni, yalnızca daha adil büyümenin sürdürülebilir olmasıdır.
Pazarlar, adil sonuçlar elde etmek için etkili rehberliğe ihtiyaç duyar. Hükümet, ekonomik ve vergi politikaları yoluyla ikinci kez dağıtımı gerçekleştirebilir, bu da toplumun güçsüz kesimlerinin çıkarları için daha iyi koruma sağlar ve kamu refahına, emekli maaşlarına ve tıbbi hizmetlere daha fazla ilgi ve para tahsis eder.
İkincisi, çıkarlar ve güvenlik arasında, ayarlamalar güvenliğe doğru daha fazla yönelecektir. Sermaye kârı kovalar ve kârın daha yüksek olduğu her yere gider.
Malların pazarlara ihtiyacı vardır ve fiyatların daha iyi olduğu her yere gider ki bu doğaldır.
Bununla birlikte, küreselleşmenin geçtiğimiz on yıllarında, maksimum verimlilik ve daha iyi bir maliyet-çıktı oranı elde etmek için, birçok ürünün endüstriyel ve tedarik zincirleri çok uzadı. Örneğin bir iPhone'un tasarımından son montajına kadar 43 ülke ve bölge yer alıyor.
Çin'de salgının ilk aşamalarında fabrika kapanışları uluslararası endüstriyel zincirlere darbe vurdu. Bir başka darbe de, Çin'in üretime ve tedariğe yeniden başladığı ve diğer ülkelerin -özellikle de küreselleşmeye derinden dâhil olan Avrupa ve Amerika'daki ülkeler- mücadele ettiği zaman, salgınla geldi.
ABD son yıllarda giderek artan bir şekilde dış kaynak kullanımına dayandığından, pandemi kontrol altına alma ihtiyaçları çoğunlukla denizaşırı tedariklere, özellikle Çin'den gelenlere bağlıydı.
Bazı Amerikalılar, doğrudan insan yaşamının güvenliğiyle ilgili endüstrilerin çok fazla dış kaynak kullanılmaması gerektiğine inanıyor. Federal Acil Durum Yönetimi Ajansı, bazı işletmelere danışarak, üretim hatlarını pandemi koruma malzemeleri ve tıbbi ürünlerle değiştirmelerini istedi.
ABD'nin bu malları kendisinin üretmesi daha maliyetli olabilir, ancak hayatlar fiyatlardan daha önemli. Bu tür düzenlemeler anlaşılabilir ve bazılarının iddia ettiği gibi Çin-ABD ayrışmasının bir örneğinden farklıdır.
Üçüncüsü, endüstriyel zincirlerde bölgesel düzenlemeler olacak.
Salgın, yukarıda belirtilen konularla yakın ilişki içinde, güvenliğin yanı sıra, ulusal güvenliğin kırılganlığını da ortaya çıkarmıştır.
Böylesine büyük bir bulaşıcı hastalık veya başka bir büyük olay, tedarik zincirlerinin kırılmasına neden olduğunda, ulusal güvenlik tehlikeye girecektir.
Örneğin tedarik zinciri sorunları nedeniyle ABD F-35 savaş uçağının üretimi normal bir şekilde ilerleyemiyor. Pek çok ülkedeki şirketler, endüstriyel zincirlerini nasıl kısaltacaklarını düşünüyor.
Bir yazar, salgın sonrası dönemde üç endüstri zinciri merkezinin kendilerini gösterebileceğine inanıyor: Kuzey Amerika (ABD, Meksika, Kanada); Avrupa; ve Doğu Asya (Çin, Japonya, Güney Kore).
Genel olarak, değer zincirlerindeki temel bileşenlerin ve yarı bitmiş ürünlerin yüzde 70'i yerel merkez tarafından sağlanacak. Eski Başkan Trump başkanlığı sırasında varılan ABD-Meksika-Kanada ticaret anlaşması, Kuzey Amerika endüstri zinciri merkezinin temelini attı. Avrupa ülkeleri zaten derinlemesine entegre olmuş durumda.
Başlıca ticaret ülkelerinin -Çin, Japonya ve Güney Kore- ekonomileri birbirine son derece bağlıdır ve üçlü bir serbest ticaret anlaşması için müzakereler sürmektedir. Pandemi, üçlüyü planlanandan önce bir anlaşmaya varmaya sevk edebilir.
Burada bahsettiğimiz endüstri zinciri merkezleri görecelidir ve karşılıklı olarak izole değildir ve dolayısıyla önemli ölçüde karşılıklı tamamlayıcılık ve karşılıklı bağımlılık olacaktır.
Dördüncüsü, bir ülkenin toprak egemenliğinin devri ile ekonomik egemenliğin korunması arasında, vurgu giderek korumaya doğru yönelecektir.
Küreselleşme sürecinde, tüm egemen devletler egemenlik haklarının bir kısmını devretmiş ve doğal olarak başkaları tarafından devredilenlerden yararlanmıştır. BM, uluslararası kuruluşlar ve uluslararası anlaşmaların tümü, ülkelerin egemenliğine kısıtlamalar getirdi.
Ulus Ötesi şirketler gibi giderek daha güçlü hale gelen devlet dışı aktörler de devlet iktidarına kısıtlamalar getirerek uluslararası siyasette ihmal edilmemesi gereken faktörler haline geldi.
Küreselleşme böylece 2.0 aşamasına girebilir.
Özetle, kovıd-19 sonrası dönemde küreselleşme devam edecek.
Trend değişmeyecek olsa da bazı kurallar ve uygulamalar değiştirilebilir.
Bu tür ayarlamalara açık olmalı, ancak ekonomik milliyetçiliğe ve ticaret korumacılığına karşı çıkmaya devam etmeliyiz.
İkisi arasında uygun bir denge bulunması gerekiyor.