Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye'nin en önemli kurumlarından.
Bu kurum ifa ettiği hizmet itibariyle çok itina gösterilmesi ve korunması gereken bir kurum.
Bu önemli kurumun başına çok farklı görüşte insanlar getirildi.
Aslında kabul etsek de, etmesek de, Türkiye'de bu önemli kurumun yapısı her siyasi iktidarın amaç ve görüşlerine uygun bir şekilde re-organize edildi.
Oysa başlangıçtaki kuruluş amacı farklı olsa da, dinimize hizmet etmesi gereken bu önemli kurumun her türlü siyasi ve günlük cekişmelerden uzak tutulması gerekir.
Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi "Din umumun malıdır. İnhisar altına alınamaz."
Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün her zamankinden çok daha fazla ve sistemli olarak İslâm'a hizmete yoğunlaşmış.
Bu hizmetini de yalnızca Türkiye ile sınırlı tutmuyor.
Hatta İslam aleminin de sınırlarını aşacak ve bütün dünyayı kapsayacak şekilde çok büyük bir hizmet üstlenmiş ve çok büyük hedeflere ulaşmayı maksat edinmiş.
Nerede Müslüman varsa, oralara mutlaka ulaşmaya gayret gösteriyor.
Çünkü bu kurumun başında çok büyük bir vizyona sahip değerli bir bilim ve din adamı ile gayretli ve sürekli koşturan liyakatli bir başkan var.
Prof. Dr Mehmet Görmez, bu büyük ve cihanşümul vazifenin hakkını vermek için gecesini gündüzüne katıyor ve çok değerli projeleri birbiri ardına devreye sokuyor.
15 Temmuz hain darbe girişimi sürecinde, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sayın Görmez'in üstlendiği büyük vazife, minarelerden okunan dua ve selalarla millete verdiği yüksek moral ve vesile olduğu çok kuvvetli nokta-yı istinad, her türlü takdirin fevkindedir ve tarihin altın sayfaları arasındaki yerini almıştır.
Yine aynı şekilde Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman Hazretlerine yıllardır diş bileyenler ve içten içe büyük bir kin besleyerek bunu kusmak için FETÖ'ye mal bulmuş mağribi gibi sarılan bazı kişileri susturan şu kısa fakat muhteşem cevabı unutmak mümkün müdür?
"FETÖ ile Risale-i Nur hareketini karıştırmak fitnedir."
Hac münasebetiyle bulunduğumuz Mekke'de, Diyanet İşleri Başkanlığının mükkemmel organizasyonu için teşekür etmek maksadıyla Sayın Mehmet Görmez'i bir ekip olarak ziyaret ederek sohbet etme şansını yakaladık.
Diyanet işleri Başkanlığı gerçekten çok önemli ve bütün müslümanları kucaklayan hizmetlere imza atıyor. Bu durum aslında bir müddettir kesintiye uğrayan ve yüzyıllar boyunca devam eden bir misyonun yeniden hayata geçirilmesidir.
Dağıstan'dan klimasız otobüslerle yola çıkan ve bir haftalık zorlu bir yolculuktan sonra Mekke'ye varan kardeşlerimizin kalacak bir yerleri yoktur. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hoca ile görüşürler. Sayın Görmez bu hacıların Arafat’ta bulunan ve Diyanet İşleri Başkanlığı'na ait olan çadırlara yerleştirir. Ve onların sayısına göre burada kaldıkları sürece yemekleri de gönderilir. Böylece bu kardeşlerimiz nispeten rahat bir şekilde hac vazifelerini ifa etmeye çalışırlar. Bu durum Dağıstan'dan dilden dile bir efsane gibi anlatılmaya başlanır.
Burada bazı resmi önyargıları kırmak ve bürokratik engelleri aşmak çok zor olmakla birlikte azim ve kararlılık ile birçok engel aşılmsya çalışılır. Dost ve kardeş birçok ülkeyenin hacılarına, zorluk ve engellere rağmen sağlık hizmetleri verilmeye çalışılıyor. Bu kapsamda özellikle Filistin ve Azerbaycanlı hacılara sağlık alanında önemli hizmetler sağlanmaktadır. Bu minvalde üzere daha birçok hizmetten bahsedilebilir.
Bu sohbetimizde Sayın Mehmet Görmez'in anlattığı bir hadise hepimizin gözlerini yaşarttı.
Medine'de kargo görevlisi olarak çalışan Moritanyalı Abduddaim'in anlattığı hadise bütün İslam aleminin ve samimi Müslümanların Türkiye ile alakalarını ve muhabbetlerini gösteren bir olay olarak tarihin altın sayfaları arasındaki yerini almalıdır.
Moritanyalı Abduddaim kardeşimizin anlatımıyla bu göz yaşartıcı hadise şu şekilde cereyan etmiştir:
"15 Temmuz akşamı evde annem ile beraber televizyon seyrediyorduk. Türkiye'de yaşanan darbe teşebbüsü ile birlikte bütün dikkatimiz buraya yönelmeye başladı. Annem ile birlikte namaz kılmaya ve dua etmeye başladık. Bu hal saatlerce sürdü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması ve ardından insanların sokağa dökülmeleri ile birlikte hâdisenin seyri değişmeye başladı. Sabaha karşı darbe teşebbüsünün başarılı olmayacağı anlaşılmaya başlandı.
Annem bana seslendi:
"Evde para var mı?"
"Evet evde çok para var. Biz paramızı bankaya yatırmayız. Bütün paramızı evde muhafaza etmeye çalışırız" diye cevap verdim.
Annem bunun üzerine sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Mısır, Libya, Suriye, Irak ve daha birçok İslam ülkesi elimizden çıktı. İslam düşmanları buraları perişan ettiler. Elimizde bir Türkiye kalmıştı. Az kalmıştı burası da elimizden çıkacaktı. Allah Türkiye'yi bize ve İslam alemine bağışladı. Bu sana emrimdir. Şimdi bir valiz veya koli getir. Ne kadar para varsa hepsini içine yerleştir. Mescid-i Nebevi'ye git ve orada hepsini dağıt."
Ben de öyle yaptım. Tam gidecekken annem beyaz bir mendilin içinde muhafaza ettiği kefen parasını da getirdi ve bana uzattı. 'Bunu da dağıt' dedi. Bende anneme sordum:
"Ben kimin fakir ve kimin zengin olduğunu nereden bileyim."
Bunun üzerine annem:
"Kimin zengin, kimin fakir olduğu hiç farketmez. Kime rastlarsan, bu paralardan avuç avuç ver. Sakın bu paralardan eve geri getirme" dedi.
Çok şükür, ben de öyle yaptım"
15 Temmuz akşamı Türkiye için FETÖ vasıtası ile yapılmak istenen işgal ve istila hareketinin, İslam alemindeki bir yansımasını ve Medine'de bir evde yaşanan muhteşem bir şeref tablosunu Sayın Mehmet Görmez'in anlatımı ile aktarmaya çalıştım.
Rabbim ülkemizi ve bütün İslam alemini, ipleri İslam düşmanlarının elinde bulunan ve hayırhah gibi görünen şer ve nifak hareketlerinden muhafaza buyursun.