Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhami Güler, Bediüzzaman Said Nursi'nin eseri Risale-i Nur'un Türklerin tarihinde ilk “Türkçe” teolojik bir yorum olduğunu söyledi.
Prof. Güler, "Türkiye’de dinin dört figürle geri dönüşü" başlıklı Karar'daki yazısında, "Osmanlı’nın siyasal bedenini çökerten teolojik muhayyile üzerine düşünmeden, onu sorgulamadan, yenilemeden cumhuriyete, devrimlere küfretmenin ve dini “geri getirme” çabasının üzerine yeniden düşünmek gerekiyor" dedi.
YÜZDE 99’U MÜSLÜMAN OLAN HALKA AVRUPAİ BİR ELBİSE BİÇİLDİ-DİKİLDİ
Osmanlıdan sonra yüzde 99’u Müslüman olan halka Avrupai bir elbise biçilip dikildiğini belirten Güler, "Osmanlı İmparatorluğu çöktükten ve Kurtuluş Savaşından sonra, Anadolu, tehcir ve nüfus mübadeleleri ile İslamlaştırılarak üniter bir ulus devlet kuruldu. Yüzde 99’u Müslüman olan halka Avrupai bir elbise biçildi-dikildi. Hilafet, Şeriat ve Tarikat ilga edilerek çağdaş-seküler bir devlet yapısı inşa edildi. Dinin itikat, ibadet ve ahlak unsurları Diyanet riyasetine tevdi edildi. Eğitimle de toplum sekülerleştirilmeye çalışıldı. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde mevcut sünni teoloji tartışılmaya başlandı ise de; cumhuriyet döneminde -zaman olmadığı için- bu eleştiriye devam edilmemiş, mevcut dini muhayyile havalandırılmamış, tecdit edilmemiş, külleri üfürülmemiş, bakımı yapılmamış ve halının altına süpürülmüştür. O da, fazla zaman geçmeden geri dönmüştür. Bu dönüşün biri sivil, diğeri politik olmak üzere iki kanadı olmuştur" şeklinde yazdı.
DEVLETİN ISRARLA TAKİBATINA RAĞMEN LEGAL BİR ŞEKİLDE YAZMIŞ VE KONUŞMUŞ
Güler'in "Said Nursi (Nurculuk)" başlığına dair yazdıkları şöyle:
Tarikat “ruhu”, Said Nursi’nin öncülüğünde “Cemaat” olarak geri dönmüştür. Said Nursi: “Devir, Tarikat devri değil; Cemaat devridir” diyerek, kendi örgütsüz “örgüt”ünü oluşturmuştur.
Bir taraftan, kendi döneminde yükselen Pozitivizmin dine saldırılarını göğüslemek için bir savunma “Kelam”ı oluştururken; diğer taraftan da devletin/rejimin sek/sert/seküler uygulamalarına karşı sivil olarak dini hamiyetle karşı durmaya çalışmıştır.
Devletin ısrarla takibatına rağmen; aleni suç işlemeden, legal bir şekilde yazmış ve konuşmuş, “Nurculuk” diye bir teolojik bir cemaat oluşturmuştur. Bu teolojik yeni yorum, onun ölümünden sonra farklı fraksiyonlara bölünmüştür. Hepsi de, sağ hükumetler ile dirsek temasında olarak ve diyaloğa girerek vakıf-dernek faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Bu gruplar, şeriat ve hilafetten teolojik olarak vazgeçmemiş olmasalar da; cumhuriyet ve demokrasi ile fazla bir sorunları olmamıştır.
“Risale-i Nur” külliyatını yazarak-basarak, okuyarak, okutarak tebliğ, vaaz, irşat faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Risale-i Nur külliyâtı, Sünni, kaderci Eş’ari ve ilhamcı-rüyacı Tasavvufi damarın, bazı Kur’an ayetleri ıle -Pozitivizmin saldırıları da göz önünde bulundurularak- yeniden yorumlanmasıdır. Türklerin tarihinde ilk “Türkçe” teolojik bir yorumdur. Bu süreç içinde Osmanlıda etkin olup yasaklanan Tarikatlar, yeraltında/illagal olarak faaliyetlerine devam etmişlerdir."
Prof. Güler, diğer üç figürü Necmettin Erbakan (Milli Görüş), Fetullah Gülen (Hizmet Hareketi), R. Tayyip Erdoğan (İslamcılık) başlıkları altında yazdı.