DİN VE BİLİMİ BİR ARAYA GETİREN BÜTÜNCÜL BİLİM ANLAYIŞI…
"İnanç Psikolojisi ve Bilim" kitabının İngilizceye çevrildiğini ve İngilizce baskısının üçüncüsünün yapıldığını kaydeden Tarhan, şöyle devam etti:
“Türkiye'de olduğu gibi, dünya genelinde de ‘bilim ve din birbirine karşıtıdır ve bir arada olamaz’ şeklinde bir yaklaşım var. Ancak bu, olması gereken bir durum değil. Son dönemdeki bilimsel gelişmeler, bilimlerin bir bütün olduğunu ve bu bütüncül yaklaşımın önemini ortaya koydu. Geçen yıl düzenlediğimiz uluslararası bilim kongresinde de bu konuya değindik. Washington DC ve Arizona'dan katılan hocalarla birlikte, din ve bilimi bir araya getiren bütüncül bilim anlayışını ele aldık. 2014 yılında ABD’de Arizona, Columbia Üniversitesi ve Chicago'dan hocaların bir araya gelerek yayınladıkları ‘Post-Materyalist Bilim Manifestosu’ da bu yaklaşımı destekliyor. Manifesto, ruhani beyin kavramını ve din bilimleri ile fen bilimlerinin birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu vurguluyor. Bu manifestoyu Türkçeye çevirip web sitemizde yayınladık.”
“İNANÇLARIN DA AKLA UYGUN OLMASI GEREKTİĞİNİ SAVUNUYORUM”
Fatih Altaylı'nın “Bilim ölçülebilirlik üzerine kuruludur. Ama buna mukabil tanrı bir tanedir. Ölçülebilirliği yok. Nasıl oluyor?” şeklindeki soru üzerine de Tarhan, bulanık (Fuzzy) mantığın yapay zekada kullanılan bir yöntem olduğunu ve bu yöntemi ilk olarak 1965'te makalesini yazan bir Azerbaycanlı bilim insanının geliştirdiğini, “Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair kesin bir ‘evet’ veya ‘hayır’ yerine, ara dereceler gibi olasılıklar kullanıldığını anlatarak, şöyle devam etti:
BEYİN SADECE DÜŞÜNCE ORGANI DEĞİL AYNI ZAMANDA İNANÇ ORGANIDIR
“Hakikate ulaşmada dört ana yol vardır: Deney ve gözlem (pozitif bilimin yöntemi), akıl yürütme, rasyonel sezgi ve rasyonel inanç. Japonya'da gördüğüm ‘karga tapınağı’ örneği gibi, bazı inançlar akla uygun olmayabilir. Hegel'in dediği gibi, ‘Gerçek olan her şey akla uygundur. Akla uygun olan her şey gerçektir.’ Bu nedenle, inançların da akla uygun olması gerektiğini savunuyorum. Şimdi 4 bin 300 tane din var ortada. Ve insanın ‘maneviyat nedir’ sorusuna şu cevap veriliyor: ‘Maneviyat insanın kutsal bir değeri ararken hissettiği sübjektif duygu. Bu duygu bilimsel olarak ölçülebiliyor ve evrenseldir yani beyin sadece düşünce organı değil aynı zamanda inanç organıdır.
Budist rahipleri üzerine yapılan araştırma var. Başına 256 tane elektrot yerleştiriliyor. Meditasyona girdiği zaman beyni nasıl çalışıyor diye bakıyorlar. Beynin frontal bölgeye yakın bir bölgesine bakılıyor. ‘Evrenle bütünleştim’ diye söyleyince bütün korkuları gidiyor kişinin ve ilginçtir, uyuşturucular da beyin aynı bölgesini uyarıyor.”
İNSAN, AKIL YÜRÜTME YÖNTEMLERİ VE RASYONEL İNANÇLA YARATICIYI BULABİLİR…
Hayvan beyinlerinin seküler olduğu ve insan beyninin, diğer canlılardan farklı olarak seküler bir yapıya sahip olmadığını dile getiren Tarhan, insan beyninin zaman ve mekandan bağımsız düşüncelere yatkın olduğunu ve bu nedenle kutsallık ve din arayışı içinde bulunduğunu kaydetti. Tarhan, anlam arayışı geni, ölüm algılama geni, geçmiş ve gelecek sorgulama geni ve yenilik arayışı geninin bulunduğunu veya öngörüldüğünü söyledi.
Tarhan, “İnsanın doğasında bir kutsal arayışı vardır. Tıpkı midemizin yiyeceklere olan ihtiyacını hissetmemiz gibi, bu arayış da bir ihtiyaçtır. Yeme içme duygusu, yiyeceklerin varlığını gösterir; aynı şekilde insanlarda da bir sonsuzluk arzusu bulunur. İnsanlar yaşlandıkça daha çok yaşamak ister ve bu ölümsüzlük isteği belirginleşir. Yaşlı birine geçmişteki zamanı sorduğunuzda, ‘Bir gün gibi geçti’ derler. Ölüm ötesi deneyimlerle ilgili birçok literatür de mevcuttur. İnsanlardaki bu sonsuzluk arzusu, aslında içimizdeki bir ihtiyacın yansımasıdır; tıpkı midemizin yiyecek ihtiyacını hissetmesi gibi.” dedi.
İnsanın, doğuştan gelen bir ölüm korkusuna sahip olduğunu dile getiren Tarhan, “Bu onu bir arayışa iter. Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti olan ‘Oku’ emri de aslında ‘ara’ anlamına gelir; yani hakikati bulmayı teşvik eder. İnsan, akıl yürütme yöntemleri ve rasyonel inançla yaratıcıyı bulabilir.” diye konuştu.
“TANRIYA BİLİMSEL OLARAK İNANIYORUM”
Bir anısını da anlatan Tarhan, bir arkadaşının “Tanrıya inanıyor musunuz?” sorusuna "Bilimsel olarak inanıyorum" yanıtını verdiğini ve bir hipotez varsa yalnızca doğrulamanın yetmediğini, yanlışlamanın da kanıtlanması gerektiğini söylediğini ifade ederek, “Eğer şu odada bir toplu iğne olduğunu iddia etsem, bunu kanıtlamak kolay. Ancak, odada olmadığını kanıtlamak için her yeri aramak zorundasın. Evrenin herhangi bir yerinde Tanrının olmadığını nasıl iddia edebilirsin?" dedim. Arkadaşım bu iddiayı bilimsel olarak kanıtlayamayacağını kabul etti.” diye konuştu.
Bulanık mantık (fuzzy logic) kavramını da kullanarak, tanrının var olma ihtimalinin, olmama ihtimalinden daha yüksek olduğuna işaret eden Tarhan, evrenin tesadüfen var olma olasılığının imkansız derecede çok düşük olduğunu dile getirdi.
EVRİM DERSLERİNE ALTERNATİF OLARAK AKILLI TASARIM DERSLERİ OKUTULUYOR
Tarhan, “Matematikte olasılık hesapları var. Olasılık hesaplarında 10 üzeri 50'nin ilerisindeki olasılıklar matematikte sıfır yani imkânsız kabul ediliyor. Matematikte olasılık hesaplarına göre; spermle yumurta birleştikten sonra devamlı bölünüyor. Her bölünmede devamlı kararlar veriliyor. Hep doğru kararlar verilerek sadece DNA'nın, telomerin, amino asitlerinin kendi kendine oluşabilmesi için olasılık hesapları yapılmış. Aminoasitlerin tesadüfen havada uçuşarak bir araya gelmesinin olasılık hesapları 10 üzeri 652 çıkmış. Halbuki, 10 üzeri 50'nin üzerindeki olasılıklar imkânsız. Kuantum ortaya çıktıktan sonra evrim derslerine alternatif olarak şu anda akıllı tasarım dersleri okutuluyor. Tasarım bazlı varoluşta; yaşam mücadelesidir tezinin yerine, yaşam uyumdur tezi. Doğal seleksiyon yerine, kurallı seleksiyon. Bir seleksiyon var ortada ama kontrollü bir evren var. Kontrolsüz değil.” dedi. Özetle evrimin de evrime uğradığını görebiliyoruz, Darwin bugün yaşasaydı evrim teorisini yeniden yazardı görüşünü Bilgelik Psikolojisi kitabında savunmaktadır.
BİLGİ VE VERİ TABANI, TÜM EVRENİN TEMELİNİ OLUŞTURUYOR
Şu anda kuantum elektrodinamiğine göre, önce bilgi, ardından evrensel bir veri tabanı olduğunu kaydeden Tarhan, şöyle devam etti:
“Bu bilgi ve veri tabanı, tüm evrenin temelini oluşturur. Matematik, bu yapı taşlarının merkezinde yer alır; çünkü matematik tüm bilimlerin temelidir, bu yüzden matematiğe Nobel Ödülü verilmez. Matematikten sonra geometri gelir, geometri ise tasarımın temelidir. Daha sonra fizik, kimya, biyoloji gibi bilimler sırasıyla evrenin yapı taşlarını oluşturur. Eğer 4 bin 300 tane din varsa bunun bir tanesi doğru olmalı. Doğru olacaksa hangisi akla yakındır? Tevhit inancı en akla yakın. Eğer tanrı olacaksa tanrının sıfatları neler olmalı? Her şeyi bilen, mutlak ilim sahibi, mutlak irade sahibi, mutlak güç sahibi, mutlak hikmet sahibi olursa ancak bu evreni tıkır tıkır işletir. Mesela, entropi yasası da şöyle diyor. Entropi, termodinamiğin ikinci yasası. Bu entropi yükseldiği zaman düzensizlik oluyor. Evren, düzenli bir şekilde düzenden uzaklaşıyor. Bunun için devamlı dış kontrol lazım. Şu anda evren, çoklu evren mi tartışılıyor. Hawking; ‘Siz tanrıya inanmıyorsunuz diyor. ‘Öleceksiniz’ diyor. ‘Ne olacak orada’ diyor. ‘Ümit varsa hayat vardır’ diyor. Diyor ki; ‘benim matematiksel aklıma göre bu koca evren şu küçücük dünyada, nokta gibi dünyada bu kadar canlı, bu kadar hareketli, çeşitlilik var. Bu kadar büyük bir evren benim matematiksel aklıma göre boş olmaz’ diyor.’ Veya yüksek bilgisayar teknolojisi kullanan üstün topluluklar var. Onlar bizim Amerika'yı istila ettiğimiz gibi bize istila edecekler’ diyor. Böyle bir görüşü var.”
KUANTUM FİZİĞİ SADECE TEORİK BİR KAVRAM OLMAKTAN ÇIKIP SOMUT BİR GERÇEKLİK HALİNE GELDİ
Newton fiziğinin, evreni katı ve kesin kurallarla açıklayan bir sistem olduğunu belirten Tarhan, “Ya var ya da yok gibi net bir yaklaşımı vardı ve bu o dönemde mutlak kabul edilen bir anlayıştı. Ancak, Einstein'ın Görelilik Teorisi ile birlikte bu kesinlik değişti. Einstein, evrenin göreceli olduğunu ve her şeyin mutlak olmadığını ortaya koydu. Daha da önemlisi, 2022 yılında kuantum dolanıklığın kanıtlanmasıyla, kuantum fiziği sadece teorik bir kavram olmaktan çıkıp somut bir gerçeklik haline geldi. Bu, evrenin daha karmaşık ve birbirine bağlı bir yapıya sahip olduğunu gösterdi. Eğer Spinoza bu dönemde yaşasaydı, belki de Newton fiziğinden farklı olarak bu yeni bilimsel anlayışları da benimserdi.” dedi.
BEYİN SADECE 20 WATT SAAT ENERJİYLE ÇALIŞIYOR
Günümüzde kuantum bilinç çalışmalarının dikkat çektiğini ifade eden Tarhan, “Kuantum bilinç, insan beyninin kuantum bilgisayar gibi çalıştığı fikrini ifade eder. Yani, insan beyni normal bir bilgisayardan çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Beynin bir gramı, dünyadaki tüm telekomünikasyon merkezlerinden daha fazla bağlantı içerir ve sadece 20 Watt enerjiyle çalışır. Bu, beynin ne kadar verimli ve güçlü bir yapıya sahip olduğunu gösterir.” şeklinde konuştu.
FUZZY MANTIKLA TANRIYA İNANMAK İNSANIN YARARINA…
Kuantum bilincin ve insan beyninin işleyişine dair yapılan çalışmaların, beynimizin adeta küçük bir evren gibi çalıştığını ortaya koyduğuna işaret eden Tarhan, “Düşünce, zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde var olabiliyor ve beynimiz bu düşüncelerin ötesinde, çok daha büyük bir organ olarak karşımıza çıkıyor. Fuzzy mantıkla gittiğimiz zaman Tanrıya inanmak insanın yararına. Neden? Çünkü insanın ölüm duygusu var. Tanrı'ya inanmak, iyilik ve kötülük arasındaki dengeyi kurma çabasında bir anlam kazandırıyor. İnsanın ölüm korkusu ve hesap verme duygusu, Tanrı inancının insan yaşamında güçlü bir yer edinmesine neden oluyor. Bu inanç, insanın daha büyük bir amaç doğrultusunda yaşamını sürdürmesine katkıda bulunuyor.” dedi.
İSLAMİYET ŞİDDETİ DEĞİL, MERHAMETİ VE BARIŞI TEŞVİK EDİYOR
İnancın şiddeti değil, barışı ve merhameti teşvik etmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kuruluş dönemindeki İslamiyet’in, barış ve merhamet üzerine kurulu olduğunu, fakat zamanla bu ilkelerden sapıldığını, özellikle Mezopotamya kültüründen alınan şiddet unsurlarının İslamiyet’e adapte edildiğini, Emeviler döneminde Arap ırkçılığının güçlenmesiyle birlikte İslam’ın özünden uzaklaşıldığını anlattı.
Tarhan, Hz. Peygamber’in (asm) merhametli ve şefkatli tutumlarının, Kur'an’ın Rahman ve Rahim sıfatlarıyla başlıyor olmasının, İslamiyet’in gerçek yüzünün şiddeti değil, merhameti ve barışı teşvik ettiğini gösterdiğini söyledi.