Yabancısı olduğum bir topluluk içinde akşam haberlerini izliyordum.
İzleyenleri çileden çıkaran, tansiyonu yükselten, tiksindiren ve “pes doğrusu” dedirten şu haber sonrası; çok af edersiniz “Merkebe altın semer vursan da, merkep yine merkeptir” atasözünün yüksek sesle söylendiğini bizzat duydum.
Nefret içeren tepkiler ve yorumlar nedeniyle, bir sonraki haberi bile anlayamadık...
Sizler de izlemişsinizdir, fakat izleyemeyenler için o haberin özetini arz edeyim:
İ.Ü. Türk Dili ve Edebiyat Bölümü Araştırma Görevlisi olan Yusuf Akçay'ın 6 aylık bebeği Hakan Yavuz Akçay, rahatsızlanarak havale geçiriyor.
Hakan bebeğin havale geçirmesi üzerine anne Sevda Akçay (24) bebeğini İ.Ü. Cerrahpaşa Hastanesi Çocuk ÂCİL bölümüne götürüyor.
Oradan geçmekte olan Prof. Dr. Halit ÇAM ise başörtülü genç anneye ters-ters bakarak:
-“Çocuğun nesi var?” diye soruyor.
Başörtülü anne, “Kalsiyum eksikliği şüphesi” olduğunu söylüyor.
Dr. Çam, o an üstüne hiç vazife olmadığı halde:
-“..Baksana şu kıyafetine, tabii ki kalsiyum eksikliği olur. Şu kıyafetin neresinden güneş girecek. Sen hiç mayonu giyip deniz kenarında güneşlenmedin mi?” şeklinde acayip bir cevap veriyor. (Oysa hasta olan anne değil, çocuktur. Üstelik muayene doktoru da o değil.)
Ne söyleyeceğini şaşıran anneye Dr. ÇAM(!), “Nerede oturduğunu” da soruyor:
-“Ümraniye’de” cevabını alınca:
-“Tamam işte, kendine benzeyenlerle beraber oturuyorsun” diyor...
Çocuğunun hastalığı ile mi, yoksa karşısındaki akıldan ve mantıktan yoksun bu tavırlar içerisindeki doktorla mı uğraşacağına şaşıran Sevda Akçay doktora sadece:
-“Siz bana hakaret etmeye mi geldiniz, çocuğumuzla ilgilenmeye mi geldiniz?” şeklinde mukabele ediyor…
İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü Araştırma Görevlisi olan eşi Yusuf Akçay ise; doktorun, eşi Sevda Akçay'a bu şekilde davranmasını hekim ahlâkına hiç yakıştıramadığını söyledi. Ayrıca Dr. Çam’a dava açacakları da öğrenildi…
***
Trajikomik haber maalesef böyle! Güler misiniz, ağlar mısınız?...
Bu olayın neresinden bakarsanız bakın, arkasında ‘malûm bir zihniyetin’ fışkırdığını, çok net görüyorsunuz. Bu Doktorun zihniyetini, ahlâk seviyesini, inanç seviyesini, kişilik ve karakter seviyesini, hatta oy verdiği partiyi bile herkes tahmin edebilir.
Çünkü, bu zihniyet bir çok yerlerde görülse de, belli bir partide kümeleniyor.
• Bu zihniyet bir dimağa yerleşti mi, o kişideki akıl, mantık, meslek yemini, hak-hukuk, adalet, görev sorumluluğu, vicdan ve tüm seviyeler sükût ediyor.
Kendisi gibi düşünmeyenlere kin ve nefretle bakmaya başlıyorlar.
İleri seviyelerde ise; bakmakla kalmıyor, bu olayda görüldüğü gibi sataşmalara, yıldırma ve bitirme planlarına, hukuksuz baskılara ve nefret kusmalara dönüşüyor...
Şimdi lütfen düşününüz:
Bu aile bu konuyu yargıya taşıyacak.
• Bu olay, bu zihniyetteki bir savcı ve hâkime denk gelirse, neticeyi de tahmin ediyorsunuz, değil mi?...
Tabii ki tahmin edersiniz, çünkü bu tür olaylar yargıda çok yaşandı!...
Sadece ‘bu zihniyet’ nedeniyle, Peygamber ocağı denilen ordumuzdan (hanımı başörtülü olan) binlerce masum subayımız (sorgusuz-sualsiz) atılmadı mı?...
• Masum halka balyoz ve komplo planlarının altında, aynı zihniyet yatmıyor mu?...
• Katsayı zulmü nedeniyle binlerce temiz ve başarılı öğrenciyi üniversiteye sokmayan zihniyet, bu zihniyet değil mi?...
• Tüm partilerin toplamı kadar oy alan, halkın güvenini her seçimde koruyan bir partiyi, düzmece bahanelerle kapatmaya çalışan ‘bu zihniyet’ değil mi?...
• Ezan’a, Kur’ân-a, dine-imana, mukaddesata ve en tabî haklarını korumaya çalışan masum halka nefretle bakan, ‘bu zihniyet’ değil mi?...
Demek ki ZİHNİYET çok önemli ve bu zihniyetle mücadele, her aklıselîmin öncelikli görevi olmalıdır. Bunlar nerelerde kümeleniyorlar ise tüm dostlarımızı ve sevdiklerimizi oralardan uzak tutarak o vebalden kurtarmalıyız…
Onlar, her türlü zemini, fırsatı, makam ve unvanlarını tahrip ve tahrik için kullanıyorlar. Bizler ise tamir, ta’dîl, telkin ve teskin için, neden kullanmayalım ki?...
Son söz, sözlerin en doğrusu ve en güzeli olsun:
• Habîbim! Bırak onları kendi hallerine; yesinler, içsinler, eğlensinler ve boş ümitleri onları oyalaya dursun. (Kötü sonucu) yakında bilecek onlar! (Hicr Suresi, 3.Âyet.)
De ki: Ey kavmim! Son derece iktidarınız ile yapacağınızı yapınız, şüphe yok ki, ben de (memur olduğum) vazifemi yapmaktayım. Artık şüphesiz yakında bileceksinizdir ki, dar-ı âhiretin güzel akıbeti kime nâsip olacaktır! Şu muhakkak ki, zalimler felâha eremeyeceklerdir. (En’âm Suresi, 135. Ayet.)
Ve Allah böylece onlara bu dünyada da rezilliği ve perişanlığı tattırmıştı. Ama [günahkârların] öteki dünyadaki azapları çok daha büyük olacaktır; [şimdi hakikatleri inkâr edenler] keşke bunu bilseler! (Zümer Suresi, 26. Ayet.)
***
NOT: Bu zihniyet Türk halkının % 5’i bile olmayabilir fakat çok önemli kurum ve kitlelerin, önemli mevkilerine yerleştirildikleri için çok ses getiriyorlar.
Bakınız, tek bir Halit Çam, tüm aklıselimi ayağa kaldırdı. Tahrip ve tahrik kolaydır.
• Tedirgin olmaya gerek yok. Şu güzel ülkemin insanları, mutedil, muktedir, bilinçli ve aklıselim oldukça, müjdeler ve istikbal inananların olacaktır…
Her zaman, her dakika mutlaka bir sınavın içinde olduğunuzu ve ebedi bir hayat için, Âdem AS.’dan kıyamete kadar yaşamış olan herkesin tekrar diriltileceğini, Mahkeme-i Kübra’da her şeyin hesabını vereceğimizi, asla aklımızdan çıkarmamalıyız…