Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Çankaya Köşkü'nde topladığı Güvenlik Zirvesi'nden, başka kararlar yanında terörle mücadelede profesyonel ordunun öne çıkarılması hususu da yer almıştır. Aynı fikir Genelkurmay Başkanı tarafından da açıklanmıştır. Artan terörle birlikte Güneydoğu'dan çok sayıda şehit haberi gelmesi üzerine 'askerler yeterli eğitime sahip olmadan çatışmalara sokuluyor' eleştirileri yapılıyordu. (Yeni Şafak, 22 Haz. 2010, s. 13).
Biz, yalnızca belli bir alanda değil, fakat askerliğin tümüyle profesyonel (muvazzaf) hale getirilmesi konusunu yıllardır eş dost sohbetlerinde ya da çağırıldığımız konuşma programlarında yeri geldikçe ifade etmeye çalışırız.
Askerlik profesyonel olmalıdır. Mesleğin haysiyeti bunu gerektirir.
Bu ülkede askerlikten başka her meslek profesyonel olarak icra edilir. Bir tek askerliktedir ki, insanlar kendi asal işlerinden alınıp askerlik mesleğine sevk edilir. Adına temel eğitim denilen üç haftalık bir uygulamadan sonra adaylara yemin töreni gerçekleştirilir ve askerlik mesleğine dâhil edilir.
Askerlik ölme ve öldürme mesleği ve sanatıdır. Başka hiçbir mesleğin ucunda böylesine kesin bir risk söz konusu değildir.
Polislik asayişle ilgili bir meslektir. Fakat orada ölme ve öldürme esas değildir.
Her mesleğin kendine göre bir risk marjı vardır. Ancak bir tek askerlikteki risk ucunda ölüm taşır.
Başka herhangi bir meslekte de insanlar ölebilir. Fakat mesleğin kendisi ölme ve öldürme temeli üstüne bina edilmiş değildir.
İşte böylesine hassas bir meslekte insanları –bu işi temelde kendine meslek olarak seçmemiş olan insanları- kendi asal mesleklerinden alıp kısa bir eğitime tabi tuttuktan sonra mesleğe ithal edemezsiniz.
Bu durum, iki bakımdan sakıncalı: 1. Kendi sanatını, mesleğini sivil hayatta icra etmek suretiyle ekonomiye katkıda bulunan insan oradan çekip alınarak bir başka mesleğin içine sokuluyor. Böylece o kişi üretici olmaktan çıkartılıp tüketici hale getiriliyor. 2. Herhangi bir sıradan meslekte –demek istiyorum ki, ucunda ölüm riski bulunmayan herhangi bir meslekte- bile insanlar birkaç haftalık bir eğitimden sonra mesleğe dâhil edilmezler.
Bizdeki askerlik işi –yedek subay veya er olarak askere alınma işi- vaktiyle bir zorunluluğun sonucu olarak icat edilmiştir. O günlerin zorunluluğunu bu günün ilkesi olarak muhafaza etmeye çalışmak hangi mantıkla açıklanabilir, bilemiyorum.
A. Necdet Sezer zamanında, yüksek tahsil yapmış personelden 6 aylık bir hizmet içi eğitimden geçirildikten sonra polislik hizmetine alınmasına dair çıkartılan yasa tasarısı onun tarafından reddedilmişti. Gerekçesi de polislik mesleğinin hafife alınmaması gerektiği idi. Polislik, söyledik, ucunda ölüm olan bir meslek değildir. Orada ölüm olsa bile, bu durum o mesleğin asal özelliği değildir, arızidir. Bir mağaza tezgâhtarı da mesleğini icra ederken kazaya uğrayabilir. Ancak bu durum o mesleğin asal özelliği sayılmaz. Oysa askerlikte ölüm riski mesleğin mahiyeti icabıdır.
Şunu söylemek istiyorum: ucunda ölüm olmayan sıradan bir meslek için bile kişiyi o meslekten saymak için değil birkaç hafta, yerine göre birkaç yıl bile yeterli görülmezken; mesleğin mahiyeti icabı kişiyi ölmeye ve öldürmeye hazırlayan bir meslekte, eğitimin serapa profesyonel usule uygun biçimde yapılması zorunlu sayılmalıdır. Hiç kimseye üç haftalık bir eğitimden sonra bir mağaza tezgâhı teslim edilmez. Değil ki, askerlik hizmeti!..
Tekrar söylüyorum: yedek subaylık ve geçici askerlik hizmeti vaktiyle bazı zorunlulukların sonucu olarak getirilmiş bir uygulamadır. O günün zorunluluğunu bu günün ilkesi diye muhafaza etmenin bir anlamını bulmak kolay değildir.
Askerlik mesleği onun şanına yakışır biçimde tümüyle profesyonel hale getirilmelidir.
Bizim askerlik tarihimizde askerlik zaten profesyonel olarak icra edildiğinden bu durum geleneğimize yabancı da sayılmaz.
Yeni Şafak