Eğitim Programı Ön Bilgilendirmesi: 5 Aralık 2015 16. 45 Ct. günü Yazarlar Birliği Sümer-1 Sok. No: 11/9 Kat:4 Kızılay/ANKARA’da sunulacak ve ayda bir kez yapılacak, izahlı ve görsel sunumlu Risale-i Nur Eğitim Programımızın yeni dersi: “Kâinatın Sırrını Anlamada Kur’an, Felsefe ve Modern Bilim Karşılaştırması..” Bu yeryüzünün sahip olduğu özelliklerden istifademize kasten sunulmuş olduğunun nasıl açıkça anlaşılabildiğini ortaya koyan muhteşem bir görsel şölen ve bir yaratıcının varlığını kabul eden bir bilim felsefesinin insanlık için ifade ettiği değerin aklı ve kalbi tam tatmin eden sağlam bir mantık kurgusuyla nakış nakış işlenmiş aklî çözümlemeleri ve olağanüstü bir zihinsel yolculuk sizi bekliyor! 1. Program: “Bilimsel Bilginin Gerçek Kıymetini Belirleyen Unsurun Sorgulanması” 2. Program: “Medresetüzzehra Eğitim Yaklaşımı ve Bilim Felsefesi Üzerine Değerlendirmeler” Bu sunum, insanlığa yeni bir ümit verecek taptaze bir Kur'an medeniyetinin ve bambaşka bir bilim ve eğitim yaklaşımının ön habercisi ve ilancısıdır. Fikrî alt yapısı niteliğindeki çarpıcı çözümlemeleridir. İzlemenizi tavsiye ve arzu ettiğimiz 3 dk. 34 sn. lik tanıtım videosunu muhteşem müziği ve görüntüleriyle tam ekran ve HD izleyin: https://youtu.be/f7V4qJFwYvA Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programımızın güncel ders konularını ve tarih/yer bilgilerini https://www.kesifyolculuklari.com ve www.risaleinuregitimprogrami.com adreslerinden takip edebilirsiniz. Hem bizi (haddimizin fevkinde olarak üstlendiğimiz) bu önemli iman hizmetinde yalnız bırakmamak ve manen destek vermek için; hem de imanî ilimlerin tahsilinde ciddî bir altyapı kazanmak, Risale-i Nur’u farklı mana açılımlarıyla anlamak ve taze bir heyecanla, alışkanlık ve sıradanlık perdesini kaldırıp atmak için derslerimize katılmanızı arzu ediyoruz.
Yazımızda, Risale-i Nur’un “10. Söz”ü üzerinde geliştirilmiş bir izah çalışması olan bir kitapla tanıştıracağız sizi: “Prova Sahnesi”…. (Bir Haşir Risalesi İzahı)
Daha önce hiç olmadığı kadar farklı bir şekilde ebedî hayatın gerçekliğini hissetmek ve âhiretin varlığını kesin olarak ispatlayan Risale-i Nur’un Onuncu Söz’ünü daha önce hiç anlamadığınız kadar bambaşka bir düzeyde anlamak, zevk etmek ve muazzam bir manevî hazla keyifle okumak için….
Ebedî bir hayatın var olduğunu kesin olarak bilseydiniz ne yapardınız? Sonsuza kadar yaşayacağınızı bilmeniz hayata bakışınızı nasıl etkilerdi? Peki ya ebedî hayatınızdaki rahat ve mutluluğunuzun bu geçici dünya hayatındaki davranışlarınıza göre belirleneceği bilgisine -geceden sonra gündüzün, kıştan sonra baharın geleceğinden emin olduğunuz ve iki kere ikinin dört ettiğini bildiğiniz kesinlikte- sahip olabilseniz, acaba hayatınızda neler değişirdi? Kıymetine paha biçilmez böyle bir hakikatin bilgisine, sadece elinizde tuttuğunuz kitabı dikkatle okuyarak ulaşabileceğinizi size haber verseydik, heyecanlanmaz mıydınız?
Sizlere takdim ettiğimiz ve Risale-i Nur’un Onuncu Sözü olan Haşir Risalesi üzerinde geliştirilmiş bir izah çalışması olan “Prova Sahnesi”, tüm bunları ve daha fazlasını vaad eden ömürlük bir eser. Yani hayat boyu usanç vermeden tekrarla okunabilen ve okunmasına olan iştiyakın hiç azalmadığı canlı bir kitap.
En büyük bir dâhî kabul edilen İbn-i Sina’nın “Akıl buna bir yol bulamaz” dediği ve anlamasında aczini itiraf ettiği ve bu meşhur âlimin dehâsıyla yetişemediği diriliş meselesinin hakikatlerini herkese ve çocuklara bile bildiren ve kâinatın iki büyük tılsımından ikincisinin kapısını açan ve anahtarını elimize teslim eden Haşir Risalesi’nden içeriye merakla girelim ve bakalım bizleri neler bekliyor görelim. Ne dersiniz?
Risale-i Nur’un “10. Söz”ü üzerinde geliştirilmiş bir izah çalışması olan bu kitapta; kıyametten sonra diriliş o kadar kesin bir şekilde ispat edilmiştir ki, bu konuda eserin müellifi şöyle der: "Eğer, öldükten sonra dirilişin gelmesini, gelecek baharın gelmesi gibi, kesin bir şekilde anlamak istersen; haşre (dirilişe) dair ‘Onuncu Söz’ ile ‘Yirmi Dokuzuncu Söz’e dikkat ile bak, gör! Eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen, gel parmağını gözüme sok!"
Kitabı bitirdiğinizde, ölümden sonra bir ebedî hayatın gelmesinin bu dünyanın varlığı derecesinde kesin olduğunu ve öldükten sonra dirilişin gerçekleşmemesine imkân olmadığını, aklî delillerle ve çok parlak bir şekilde gösterildiğine şahit olacaksınız.
Bu kitap yani Onuncu Söz’ün izah metinleri hakkında şunu samimiyetle ifade ve itiraf etmemiz gerekiyor:
İzah metinleri ortaya çıkmadan önce, (istisnasız her seferinde) ne yazacağımız hakkında bir fikir sahibi olmadığımız halde, daha sonradan ortaya çıkan metinler karşısında hayrete düşüyor ve o meseleleri daha önce hiç bu netlikte idrak etmemiş olduğumuzu görüyorduk. İzah metinlerinin kontrolünü yaparken muazzam bir keyif ve zevk alıyorduk ve sanki bir başkasının yazdığı kitabı okuyorduk. Yazılanlar, en büyük sıkıntılarımızı ummadığımız şekilde dağıtıyor, müthiş kuvvetli ve sağlam bir iman hali veriyordu. Çünkü yazdıklarımız, ebedî iman ve Kur’ân hakikatlerinden bahsediyorlardı ve bir insanın kendi başına, şahsî mahareti ve kabiliyeti ile ortaya koyduğu bir eserden çok daha farklı bir mahiyet arz ediyorlardı. Bu nedenle o hakikatlerin güzellik ve mükemmelliği ifadelerimize aksetmiş olmalıydı.
Elbette çok meşakkatli ve zahmetli bir çabanın içindeydik ve bir-iki sayfa izah metni, çoğu zaman 3-5 saat sürdüğü oluyordu, bir o kadar da dipnotlar ve kavramlar sözlüğü uğraştırıyordu ama sonucunda hissettiğimiz keyif, mutluluk ve manevî tatmin duygusu buna fazlasıyla değiyordu. Bu aşamalarda ilk defa Bediüzzaman’ın “Ben de Risale-i Nur’un bir talebesiyim. Kur’ân dersinde bir ders arkadaşınızım ve ben de Risale-i Nur’a muhtacım” demesinin altında yatan manayı gerçek anlamda hissettik ve tevazu yapmadığını gördük.
İnsan olmanın bir gereği olarak, aynı arayışta olan ve aynı ihtiyaçları hissedenlerle bulduklarımızı ve hissettiklerimizi paylaşmak istedik. Hep birlikte istifade etmek maksadıyla ve en az herkes kadar aç ve muhtaç olduğu için kendine ikram edilmiş bir sofraya samimiyetle davet eden birine benziyoruz. Ya da, büyük ve tükenmez bir hazineyi ve anahtarını keşfeden, o hazineyi heyecanla duyurmak ve başkalarıyla da paylaşmak isteyen meraklı bir çocuk gibiyiz.
Büyük bir heyecanla paylaştığımız bu çalışmaya muazzam bir efor harcadık. Fakat itiraf ediyoruz ve çok şükrediyoruz ki, bu çalışma gerçekten de şahsî kabiliyet ve gücümüzün çok üstünde olarak Allah'ın özel bir ikramı olarak ortaya çıktı. Risale-i Nur’a gönül vermiş herkesin ve her müminin, hatta doğrusu ya insan olan herkesin çok büyük bir şevkle, heyecanla ve susuz kalmış bir insanın suyu kana kana içtığinden daha fazla bir açlıkla ve ihtiyaç hissederek bu kitabı okuyacağına tüm kalbimizle inanıyoruz.
Bu çalışma, bütün inananlara ve özellikle Risale-i Nur talebelerine kutsî bir hediye olsun inşallah..
“Risale-i Nur İzah Metinleri Küçük Kitaplar Serisi”nin bir devamı olan kitabımızı, gerek Risale-i Nur’a gönül vermiş düzenli okuyucularına, gerek Risale-i Nur’u okumaya yeni başlayacaklara tavsiye ve takdim ediyoruz. Kitap içeriğinde eser metni, izah metni ve kavram açıklamaları bir arada sunulmuştur. Bu çalışma, “Olağanüstü Bir Hazinenin Keşif Yolculuğu: Risale-i Nur İzah Metinleri” isimli kitap çalışmamızın bir parçasıdır ve kitabın “İman Hazinesinin Varlığını Delillerle İspatlamak” isimli ikinci bölümündeki altı adet “hakikatin”, Beşinci Hakikatidir.
Ücretsiz E-Kitap olarak okumak ve Pdf ve Word formatında indirmek için gerekli bilgiler ise şöyle:
Google Books: https://books.google.com.tr/books/about?id=b-yWCgAAQBAJ&redir_esc=y
(Tamamı önizlenebilir ve pdf olarak indirilebilir)
Google Play: https://play.google.com/store/books/details?id=b-yWCgAAQBAJ
Kitabımız ücretsizdir, “Ücretsiz Örnek” bölümünden tamamı okunabilir. Google Play'de "0 (sıfır)" liraya satın almak için kredi kartı bilgilerinizi kaydettirmeniz, tamamen teknik bir gerekliliktir. Ayrıca kitabımızı Pdf veya Word formatında indirerek E-Kitap olarak okumak veya çıktısını alarak ciltlettirerek okumak isteyenler için adres: https://yadi.sk/d/cs2sRKj_czB2J (buradaki “Metin Kitaplar” bölümünden kitabımızı indirebilirsiniz. )
Yazımıza aldığımız kısım ise Onuncu Söz’ün “10. Hakikat”i için kaleme aldığımız izah metni olan ve “Gizli Plan” ismini taşıyan bölüm. Kitabın tamamını yukarıda verdiğimiz adreslerden okuyabilirsiniz.
Gizli Plan
Haşir Risalesi’nin Üçüncü Hakikati’nde izahı geçen adalet ve hikmet hakikatlerini, bu bölümde rahmet ve inayet ile birlikte ele alarak ve onlara farklı bir taraftan bakarak inceliyoruz. Dünya üzerindeki her bir mevcudun üstlendiği vazifelerin, bir yaratıcının varlığına fazlasıyla delil olmaya yeten sayı ve çeşitlilikte olduğuna hayranlıkla şahit oluyoruz. Kendi başlarına altında ezilecekleri kadar ağır yükleri kaldıran ve şaşırmadan, karıştırmadan bu vazifeleri mükemmelen yapan bu canlı ve cansız eşyanın oluşumları, işleyişleri ve kâinat düzenine uygun hareket eden sistemli davranışları, ortak bir uyumu ve tesadüfî olamayacak kadar şuurlu bir idareyi ifade ediyor. Fakat bu şaşırtıcı oluşumlara bir de şu açıdan bakalım. Bu kadar çok vazifeler üstlenen ve işler başaran her bir mevcudun bu dünyada görünen varlık gayesi nedir veya nelerdir? Düşünmemiz ve anlamlı bir sonuç çıkarmamız lazım. Milyarlar ferdi bulunan bir sinek türünün, herbiri insan yapımı, son teknoloji ürünü bir uçaktan daha ihtişamlı ve göz dolduran bir tasarım harikası olarak yaratılmasının ve bütün fertlerinin kısa bir süre dünyada durup ölümle telef olmasının ne gibi bir manası vardır?
Âdeta bir resmigeçit şaşasında zemin yüzünde ortaya çıkan ve her köşe başından fışkıran hayat hakikatinin ve sayıları “10 milyon”larla ifade edilen canlı türlerinin trilyonlarca ferdinin, herbirinin diğerinden farklı bir sanat inceliğinde ve görsel estetikte, ayrıca çok sayıda fonksiyona sahip olarak yapılmalarının ve hem de kıymetlerine hiç de uygun olmayan bir tarzda azıcık bir zamanda dünyada durup, acımasızca parça parça edilerek çürütülmelerinde nasıl bir fayda ve maksat gözünüze çarpıyor? Bunlar sadece bu dünyada görünüp kaybolmak için biraz fazla sayıda yani lüzumsuz değiller mi ve abartılı şekilde özenilmiş gibi görünmüyorlar mı? Hem ziyan edilip, israf olmuyorlar mı sizce de; eğer bu dünyada görünen gayeleri ve hizmetlerinden başka bir mana ifade etmiyorlarsa? Hatta bu kadar kıymetli cihazlarla donatılan harika sanat eserlerinin kısa zamanda mahvedilmeleri; tamamen boşuboşuna, anlamsız ve akıl kabul etmez bir uygunsuz iş değil midir?
Hem sanki denilmeyecek midir ki, milyonlar sene yaşamaya lâyık ve müstehak görünen aklı, kalbi ve ruhuyla, potansiyeli çok yüksek ve mükemmel bir canlı olan insanın; zahmet ve meşakkatlerle kısa bir hayat sürdükten sonra, sahip olduğu kabiliyetinin hakkını vermesine ve –tabirin kusuruna bakılmasın- onun için edilen büyük masrafın ve kendine yapılan devasa yatırımın maliyetini bile çıkarmasına izin verilmeden kırılıp, önemsizce harcanması tam bir israftır, merhametsizliktir, çirkinliktir, kabul edilemez bir saçmalıktır ve akıl dışı bir iştir.
Fakat yine denilmeyecek midir, gözümüz önünde bu kadar hikmetli ve yerli yerinde, faydaları ve gayeleri gözeterek; merhametle ve büyük bir cömertlikle iş gören biri böyle yapamaz ve yapmaz. Böyle yapmakla, yaptığı tüm anlamlı faaliyetlerin kıymetini hiçe indirmez, boşa çıkarmaz. Elbette bir başka hesabı ve perde arkasında sakladığı için görünmeyen, büyük, gizli bir planı var olmalı. Yoksa tüm bu muhteşem işler manasız ve beyhude olmuş olur.
Aynen eser metninde de bahsedildiği gibi, büyük ve ihtişamlı bir saray yapılsın ve binlerce harika nakışlarla süslensin de, sonra o sarayı muhafaza edecek ve devamlılığını ve bozulmamasını sağlayacak bir dam yapılmamakla sarayın ve içindekilerin çürüyüp mahvolmasına müsaade edilsin.
Böyle bir şeye ihtimal verilmez ve mümkün değildir. İşte kâinatın içinde yaratılmış canlı-cansız tüm eşyanın mükemmelliğini ve güzelliğini hakikî manada ortaya çıkaracak, koruyacak ve gerçek yapacak olan ebedî hayattır, daimî bir mekâna geçiş yapılacak olmasıdır.
Eğer bu dünya öyle bir âleme bir geçiş köprüsü ise ve burada yaratılan her şeyin sureti, hakikatleri ve manaları tamamıyla kayıt altına alınıp korunuyorsa ve burada çekirdek hükmünde olan kabiliyet, potansiyel ve hakikatler orada büyük bir ağaç gibi sümbüllenmek, meyve vermek ve ebedî bir âlemde kalıcı olarak gösterilmek içinse; hem burada bir kısa tanıtım filmi veya prova gösteriliyorsa ve başka daimî bir yerde filmin aslı gösterime girecekse ve gösterinin tamamı perdeye çıkacaksa ve aslında hiçbir şey yok olmuyorsa ve sadece görünüşte öyle görünüyorsa ve işin hakikatinde her şey türlü çeşit şekillerde kendine lâyık suretlerde ebedileşiyorsa ve ayrıca burası geçici bir misafirhane ve imtihan meydanıysa ve başka bir yerde sonsuz bir mutluluk diyarına gitmek için kısa bir süre, çok anlamlı hikmetler için burada durduruluyorsak; o halde hikmet, rahmet, adalet ve inayet hakikatleri lâyık oldukları ve gerektirdikleri manalara uygun hareket edecekler demektir ve böyle olması kâinatın mevcut durumuna da çok uygun olacaktır.
O halde aklen uygun olan, dünyanın önemli ve gerçek yüzünün ve gayelerinin bir başka diyara dönük olduğu ve onun hesabına çalıştığı ve işlettirildiği ve neticelerinin orada alınması öngörüldüğü için bu dünyanın böyle fâni, geçici ve devamsız yaratıldığıdır.
Nasıl ki, dünya ve içindekileri inkâr etmeden bir yaratıcının reddi, hakikat noktasında mümkün olamıyor. Aynen öyle de dünyanın şahit olduğumuz vaziyeti de âhireti o derecede gerekli kılıyor ki, bu dünya ve içinde cereyan eden hikmetli, şefkatli, gayeli ve intizamlı icraatleri inkâr etmeden de, âhireti inkâr etmek mümkün görünmüyor. Âdeta âhireti inkâr etmek, bu dünyayı inkâr etmek gibi zorlaşıyor. İçinde yaşadığımız dünya ile bu kadar sıkı bir ilişkiye sahip bir ebedî hayat diyarının varlığı muhakkaktır denilebilir. Demek ki bu hayat gidiyor, başka bir hayat yerine gelmeye hazırlanıyor. İşte biz de oraya gidiyoruz.