Psikiyatrist Mustafa Ulusoy, "psikiyatride obsesyon dediğimiz vesvese hastalığına yönelik Risale-i Nur'daki açıklamalarından psikiyatri biliminin öğreneceği çok şey olduğu kanaatindeyim" dedi.
Ulusoy'un Genç Yorum dergisindeki sözleri şöyle:
-Bir psikiyatrist olarak Risale-i Nur size ne ifade ediyor?
Bir psikiyatrist olarak Risale-i Nur deyince zihnimde bazı kelimeler zuhur eder. İnsan, kainat, varoluş, varoluşun anlamsızlık acısı, ayrılık, fanilik, ölüm, ebediyet, beka, insanın önemi ve şuur illa da şuur.
İnsana dair bilebildiğim ne varsa bunun çoğunu psikiyatriye değil Risale-i Nur’a borçluyum. Psikiyatri genelde insanı çözmeye çalışmaz. Psikiyatrinin derdi psikiyatrik hastalıklardır. Dikkatini hastalıklardan daha ziyade biyolojik temellerine odaklamıştır.
Risale-i Nur için temel meseleyse insanın ve kainatın yani varoluşun sırrıdır. Kur’ân ayetlerindeki varoluşun sırrını keşfeder, zahiri ve batıni mânâları açığa çıkartır ve kalbimizin yaralarını sarar. İnsanın dertlerini, temel varoluş acılarını, mutluluk ve mutsuzluk kaynağını çok net ve oldukça kendine güvenen bir tarzda önümüze koyar.
Kur’ân’ın müthiş bir tefsiri olan Risale-i Nur, kendini Kur’ân’a yasladığı için de oldukça kendine güvenen bir metindir. Kem küm etmeden konuşur, söylediklerini delil ve bürhanlarla söyler. Risale-i Nur’un bende uyandırdığı etkinin bir temel nedeni de bu Kur’ân’a güvenmekten kaynaklanan kendine olan güvenidir.
-İnsan psikolojisine dair Risale-i Nur’da en çok dikkatinizi çeken husus nedir?
Risale-i Nur, insanın temel acılarının etkileyici biçimde farkındadır. İnsan denilen varlığı zerrelerine kadar tanıdığını hissederim Risale-i Nur’un. İnsan psikolojisine dair dikkatimi çeken birçok kavram olmakla birlikte, en önemsediklerimden birinin Kâinatın Rabbi’nin insana verdiği önemi ve değeri nazarlarımıza sunmadaki müthiş başarısıdır. Başını semaya çeviren her insan, sınırsız uzay boşluğunda insanın cirminin küçüklüğü karşısında hayrete düşer ve ‘’Bu sınırsız kainatta ne gibi bir önemim var ki?’’ sorusunu sorar.
Risale-i Nur’da, baştan sonra mealen, ‘’İnsanı yeryüzünün halifesi kıldık (Sâd; 26)’’ ayetinin etkisini görürüz. Risale-i Nur okuyan birisi farkında olarak ya da olmayarak varoluş değerini hisseder ve değersizlik gibi insanın en önemli yarasının şifasına kavuşur.
-Risale-i Nur’da İslam’ın kendi değerlerini esas alan kavram ve teorilerin geliştirilmesi hususunda yardımcı olduğu düşünülecek olursa Risale-i Nur Psikiyatri biliminin ilgilendiği kavramlardan en çok hangisine yer veriyor?
Psikiyatri tek, homojen bir bilim değildir. İçinde birçok ekolleri, yaklaşım tarzlarını barındırır ve bunların çoğunun insana bakış tarzı farklılık arz eder, hatta birbirine zıtlık içeren yaklaşımlar bile vardır.
Kendi çalışma alanım olan “Varoluşçu Psikoterapi” açısından sorunuza cevap vermeye çalışırsam; insanın birkaç temel acısı vardır. Bunlardan biri anlamsızlıktır. Kimse hayatının anlamsız olmasını istemez, buna dayanamaz. Risale-i Nur baştan sonra bize insanın anlamını, insana Yaratıcısının verdiği değer ve önemi vurgular. Bunları Kur’ân ayetlerine istinaden yapar.
Başka bir diğer mesele, hayatın fani oluşu, başlangıcı ve bitişi oluşur. Geçicilik hissi en temel varoluşsal acı kaynağıdır ve Risale-i Nur kadar bu konunun farkında olan başka bir metin var mı bilmiyorum. Risale-i Nur’un milyonlarca insanın üzerinde tesir eden bir metin oluşunun bir sırrı da kanaatimce bizi fanilikle barıştırması, nefsimizi ölümlü oluşumuzun kötü bir şey olmadığına ikna edişi ve ruh, kalp, akıl, vicdanımıza ebediyetin anahtarını vermesidir. Hayatımızın hiçbir anının kaybolmadığını, ebedileştiğini göstererek bize derin bir “oh” dedirtir.
Bunların dışında mesela, psikiyatride obsesyon dediğimiz vesvese hastalığına yönelik açıklamalarından psikiyatri biliminin öğreneceği çok şey olduğu kanaatindeyim. Vesvesenin şifasına yönelik kullandığı kimi analojiler hayranlık uyandırıcıdır. Yine psikiyatrideki kaygı, endişe kavramlaştırmaları Risale-i Nur’un endişeye getirdiği çözümlerden çok şey kendine katabilir.
-Bir psikiyatrist olarak Risale-i Nur okumalarınızda nasıl bir metot uyguluyorsunuz? Biz gençlere bu konuda yeni pencereler açabilir umuduyla söylemek istedikleriniz varsa çok memnun oluruz.
Risale-i Nur sanki benim için hatta sırf benim için yazılmış gibi gelir bana. Sanırım herkes bunu böyle hisseder. Okurken nefsimi karşıma almaya çalışır “Bak, Said Nursî’nin tefsirini yaptığı şu ayet sana ne diyor, bir dinle bakalım” demeye çalışırım. Yapmaya çalıştığım başka bir şey de şu: İnsan lafzı geçen yerlerde, bu kelimenin yerine ismimi koyarım.
Diyelim, Birinci Söz’ü okuyorum ve karşıma şu ibare çıktı: “Ey insan, hiç mümkün müdür ki: Sana bu sîmayı veren, o sîmada böyle bir sikke-i rahmeti ve bir hâtem-i ehadiyeti vaz’eden zât, seni başı boş bıraksın; sana ehemmiyet vermesin; senin harekâtına dikkat etmesin; sana müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın; hilkat şeceresini meyvesi çürük, bozuk ehemmiyet siz bir ağaç yapsın!” Bu metindeki ‘’Ey insan,’’ ifadesinde insan yerine ismimi koyup bir de öyle okumaya çalışırım. Bunun metinle aramdaki bağı daha kuvvetlendirdiğini ve metnin etkisini artırdığını hissediyorum.
Söyleyebileceğim bir başka hususta, dikkatimi çeken bir kavram olunca bu kavramın Risale-i Nur’da geçtiği tüm yerleri okumak da çok bereketli oluyor. Mesela, bir ara sıkıntı hissini merak etmiştim. Risale-i Nur arama motoruna "sıkıntı" yazarak bir tarama yaptım, kendimle ve insan psikolojisiyle ilgili kıymetli bilgilere ulaştım.
-Risale-i Nur’un dili hakkında ne düşünüyorsunuz?
Genel bir şikayet, Risale-i Nur’un dilinin ağır olduğudur. Buna katılmıyorum. Eğer denirse ki, Risale-i Nur ağır bir metindir, evet tümüyle katılırım. Risale-i Nur’un ağır bir metin olmasının nedeni dili değil, ihtiva ettiği konuların, dert ettiği meselelerin ağır ve derinlikli olmasıdır. Yazarının da belirttiği gibi öyle gazete okur gibi, macera romanı okur gibi okunamaz Risale. Hatta kişisel kanaatim, Risale-i Nur’un salt okunacak bir metin olmadığıdır. Risale-i Nur üzerinde çalışılacak bir metindir. Çalışmak için de okumak gerekecektir elbette ama sadece okumakta bırakmak istifadeyi yok etmez ama ciddi oranda azaltır.
Bir başka husus, Risale-i Nur, kendine has bir dile sahiptir. Bu dil başta zor görünür ama sabredenlere, nazlanmayanlara o da nazlanmaz, kendini o kişilere açar ve hatta yardımcı olur. Risale-i Nur’un diliyle oynamak onu daha anlaşılır hale getirmez. Onun dokusunu bozar, Risale-i Nur’u Risale-i Nur olmaktan çıkarır.
İlginç bir anımı paylaşayım. Risalelerin sadeleştirilmesine müspet bakan ve çok iyi Arapçası olan birine sormuştum: Siz Risale-i Nur’u anlamakta dil açısından bir sıkıntı yaşıyor musunuz? “Hayır”, demişti. Peki, diye yeniden sormuştum:
“Risale-i Nur’daki bahisleri hakkıyla anladığınızı söyleyebilir misiniz?” Kesinlikle hayır, demişti. Görüldüğü üzere, dil sorunu yaşamayan insanlar hâlâ Risale-i Nur’u hakkıyla anladıklarını iddia edemiyorlar. Çünkü sorun Risalelerin dili değil. Belki de sorun bizim kalbimiz.