Risale Haber-Haber Merkezi
Uzun yıllar Sözler Yayınevi’nde çalışan İsmail Yazıcı, bazı gazetelerde kendisi ile ilgili çıkan iddialar hakkında yazılı bir açıklama yaptı. Yazıcı, “Put Kırdım mahkemesi” diye anlatılan olayın gerçekleşmediğini bunun “Tarihçe-i Hayat Mahkemesi” olduğunu davanın avukatı İbrahim Ünlü’yü de şahit göstererek ayrıntısı ile anlattı.
İsmail Yazıcı’nın açıklaması aynen şöyle:
HAK ve HAKİKAT ADINA BİR AÇIKLAMA
(PUT KIRDIM MAHKEMESİ Mİ – TARİÇE-İ HAYAT MAHKEMESİ Mİ?)
Kadim dostumuz Lâtif Salihoğlu, kendisini haklı çıkarmak için olsa gerek sonunda 20 Şubat 2015 tarihli (Bizzat şahidim-’’PUT KIRDIM’’ Mahkemesi) başlığı ile kaleme aldığı köşe yazsında resmimizle bizi de ekrana taşımış. Gerçi bir bakıma iyi oldu. Hem maziyi hatırladım hem de Merhum Sungur ağabeyimizin Nur Davası uğrunda çektiği sayısız çilelerden bir kesitini fiilen şahidi olarak Necmeddin Şahiner, Lâtif Salihoğlu ve Sebahattin Aksakal ile birlikte (TARİHÇE-İ HAYAT hakkında yürüyen ve resimlerin arkasına düştüğüm notlarımın da yardımı ile mahkeme safahatı ile ilgili bir duruşma sahnesini gösteren resimlerle) yeniden hatırlamış oldum. Cenab-ı Hak merhum ağabeyimize bu vesileyle de mükafatını ihsan eylesin.
Gelelim asıl meseleye...
Beni tanıyan herkes bilir ki Kasım-1976 ile Şubat-1994 yılları arasında ‘SÖZLER YAYINEVİ’nde çalıştım. Bu vesile ile ilk defa 1964 yılında, lise talebesi iken Samsun’da tanıştığım” merhum Mustafa Sungur ağabeyimle 20 seneye yakın neşriyat hizmetlerinde bulundum. Halen de müesseseme maddi-manevî çalışmalarda yardımcı olmaya çalışmaktayım. SÖZLER YAYINEVİ kurulduğu günden itibaren neşrettiği kitaplar sebebiyle adlî takibe uğramış, yayınevi sahibi olarak da merhum Mustafa Sungur ağabeyimiz bir çok mahkeme safahatı geçirmiştir. Arşivimde bulunan iki adet resim ve arkalarına kendi elyazımla düştüğüm notlardan da anlaşıldığı gibi bu resimler ’’TARİHÇE-İ HAYAT’’ hakkında yürüyen bir mahkeme safahatında ve o günkü Yeni Asya Gazetesi Foto Muhabiri Selahattin Tercan tarafından çekilmiştir. Ayrıca resmin birinde görüldüğü gibi davayı Sungur Ağabeyin müdafii ve avukatı olarak da Av. İbrahim Hilmi Ünlü takip etmektedir. Bu gün merhum Mustafa Sungur ağabeyimiz hariç hepimiz hayattayız.
Bu cümleden olarak kardeşimiz Av. İbrahim Hilmi Ünlü ile de bilgi tazelemek babında görüştüm. O’nun beyanı aynen şöyle:
"Gerek Bekir Berk ağabeyle birlikte olduğum zaman ve gerekse ondan sonra takip ettiğim Risale-i Nurla ilgili 5816 Sayılı Kanun muvacehesinde bir suçlama ile dava ve bu noktadan muhakeme safahatı olmamıştır. Davalar ağırlıkla 163. maddenin değişik fıkraları üzerinden davalar açılmış ve muhakemeler yapılmıştır. Hatırladığım kadarıyla gazetenin kullandığı ve sizin arkasına not düştüğünüz resimle gündeme getirilen husus ne o muhakemede ve ne de başka muhakemelerde mevzuu bahis ve bu noktadan da müdafaaya gerek olmamıştır. Evet hatırladığım kadarıyla senin resim arkasına düştüğün not doğrudur."
Bu vesile ile bir hatıramı da değerli okuyucular ile paylaşmak isterim.
Merhum Sungur ağabeyimiz Tarihçe-i Hayat’ın, 12 Eylül 1980 İhtilali esnasındaki neşri münasebetiyle İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesinde görülen davadan hüküm giymiş, daha sonra Askeri Yargıtayca yapılan incelemede, geçmiş tarihte aynı kitabla ilgili verilmiş beraet kararı emsal alınarak önceki hüküm bozulmuş ve İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesince de beraet kararı verilmiştir.
Merhum Sungur ağabeyimizin, İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesindeki Tarihçe-i Hayat ile ilgili, hakkında açılan dava gayr-i mevkuf olarak devam ediyordu. Bu sebeple davanın devam ettiği esnada serbestçe dolaşabiliyordu. Fakat muhakeme neticesinde hüküm giydi. Askerî Yargıtay’a yapılan muracaatın neticesi gecikince polis tarafından yakalanıp tevkif edilmesi için takibe başlandı.
Bu sebeple Merhum ağabeyimiz rahatça ne evine gidebiliyor ve ne de sahibi bulunduğu Sözler yayınevine gelebiliyordu. Bu maksatla kendisini takip ve yakalamakla görevli Tekirdağ’lı Mehmet isimli bir polis memuru sık sık Cağaloğlu’nda bulunan Sözler Yayınevi'ne gelip merhum Sungur ağabeyimizin gelip gelmediğini soruyordu. Yayınevinde çalışan bizler de İl dışında olduğunu. Umumiyetle telefonla bilgi aldığını, yayınevine gelmediğini söylüyorduk. Aldığı cevaba çok kızıyor, yatağımı evinin önüne serip ne bahasına olursa olsun O’nu yakalayacağım diyordu.
Bir defasında merhum Sungur ağabeyimiz gün ortasında aniden Sözler Yayınevine çıkageldi. Hem sohbetini dinledik hem de yayınevi ile ilgili, sormamız gereken ve bilgi vermemiz gereken hususları konuşuyorduk. Aniden ayağa kalkarak: ’’Peki gardaşlar!.. Ben gidiyorum.. Esselamü aleyküm deyip kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıkarken polis Mehmet de merdivenleri çıkmış, kapıdan içeriye doğru yaklaşıyordu. Kapının önünde karşı karşıya geldiler. Ben çok heyecanlanmış, çok korkmuştum. İkisi de birbirlerini tanımıyorlardı. Bu yüzden tehlikeyi atlatmış olduk. Merhum Sungur ağabey olup-bitenden habersiz olarak yürüdü gitti. Ben de rahat bir nefes aldım. Polis Mehmet: Yine mi gelmedi diyerek öfkeyle içeri girdi. Maalesef dedim. Otur bir çayımızı iç dedimse de teklifime hiç iltifat etmeden dönüp gitti.
Bütün bu açıklamalardan sonra: Sungur Ağabeyin Sözler Yayınevi tarafından neşredilmiş kitabın bir muhakeme safahatını tespit eden resimle ilgili mevsuk bilgilerimi okuyucularla paylaşmak istedim. Resimlerin arkasına kendi el yazımla düştüğüm nottan da anlaşıldığı gibi: Görülen davanın TARİHÇE-İ HAYAT hakkında yürütülen dava olduğunu ve SÖZLER YAYINEVİ hakkında açılan davaların TCK 163. madde ile ilgili olduğunu; ’’PUT KIRDIM’’ ibaresi ile ilgili bir davanın açılmadığını resimle tespit edilmiş olan muhakeme safahatında iddia edildiği gibi cereyan etmediğini beyan eder keyfiyeti saygı ile Yeni Asya Gazetesi okuyucularının ve bu konulara muttali olanların değerlendirmesine sunarım. Saygılarımla.