-Bizim kabilenin, çok eskiden beri taptığı bir putu vardı. Adı Humâm idi. Bir gün bu putun bulunduğu yerden bir ses geldi. Ben hayret içerisinde kaldım. Bu ses birkaç kez tekrar edildi. Her seferinde şöyle sesleniliyordu:
“Beklenen son peygamber çıkmıştır. Son din İslâm bu peygamberle birlikte gönderilmiştir.” Yeni bir dinle gönderilen bu peygambere uyulması gerektiğini bildiren bu ses birkaç gün aralıklarla tekrar tekrar duyuldu. Daha sonra kabilemizin sevdiği, inandığı bu put devrilerek yüzüstü yere kapandı. İşte bu olay üzerine Medine’ye gelip sizinle görüşmeye karar verdim” dedi. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Zeml ibni Amr’ı dinledikten sonra gayet açık ve net bir şekilde şöyle buyurdu:
“Duyulan sözlerin Müslüman bir cin tarafından söylenmiş olabileceğini bildirdi. Onları İslâm’a davet etti.” (Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, II, 322)
İki Cihan Güneşi sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bu davetini tereddüt etmeden hemen kabul etti ve İslam’la şereflendi. Müslüman olduğunu kendi yazdığı bir şiirle ilân etti. (İbn Sa‘d, I, 332) Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz heyetin önde gelenleri arasında yer aldığı anlaşılan Zeml ibni Amr radıyallahu anh’e bir sancak verdi ve onu kabilesinin sancaktarı yaptı. Bu arada Zeml’in ve arkadaşlarının Müslüman olduklarını, kabilelerini İslâm’a davet etmekle görevlendirildiklerini ve kendilerine uyanların kurtuluşa ereceklerini bildiren bir mektup yazdırarak ona teslim etti. (Muhammed Hamîdullah, el-Vesâi‘u’s-siyâsiyye, s. 282-283. İslâm Peygamberi (trc. Salih Tuğ), İstanbul 1991, I, 524)
Memleketine dönen Zeml ibni Amr radıyallahu anh burada kabile halkına İslâm’ı öğretmekle meşgul oldu. Hayatının sonuna kadar İslam’ın bir tebliğ eri olarak çalıştı.
Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman radıyallahu anhüm dönemlerinde Medine’den uzakta yaşadığı ve bu sebeple yeterince tanınmadığı için kendisine bir görev verilmedi. Bu sırada onun Dımaşk’a göç edip oraya yerleştiği anlaşılmaktadır. Hazreti Ali radıyallahu anh’in hilâfeti devrinde (656-661) adı çokça duyulmaya başlandı. Hazreti Ali ile Muâviye ibni Ebû Süfyân arasında çıkan anlaşmazlıkta Muâviye’nin yanında yer aldı.
Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 344, Ekim 2014