Ali İhsan Er'in yazısı:
Hz. İkrime, İslam’ın baş düşmanlarından Ebu Cehil’in oğluydu. Mekke’nin fethinden sonra hicrete gerek kalmadığı ve Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bunu açıktan ilân ettiği halde Hz. İkrime Medine’ye gelmiş, Allah Resûlü’ne daha yakın durmaya çalışıyordu. Ancak canını sıkan bazı davranışlarla da karşılaşmıyor değildi. Bazı insanlar, babası hakkında söz söyleyip Ebû Cehil’in oğlu olduğu için kendisine de:
- Allah düşmanı Ebû Cehil’in oğlu, diyerek laf dokundurmaya çalışıyorlardı. Canı çok sıkılmıştı; durup dururken babasının aleyhinde söz sayılıp hakaret ediliyor, böyle bir babanın oğlu olduğu için kendisine de yan gözle bakılıyordu.
Evet, söylenilenler doğruydu; gerçekten de babası tam bir Allah düşmanıydı. Ancak konuşulanların yanlış olmadığını biliyor olsa da, bunlar karşısında duyduğu hüznü gizleyemiyor, geçmişini kurcalayıp ailesine karşı bu kadar kırıcı olmalarını da hazmedemiyordu. Ne de olsa o babanın oğluydu; kendi iradesinin dışında bir takdirdi bu ve dayanamaz hale gelince, büyük bir mahcubiyet ve eziklik içinde gelip önce Ümmü Seleme validemize açtı konuyu:
- Bu gidişle burada dayanamayacak, Mekke’ye döneceğim, diyordu.
İNSANLAR MADENLER GİBİDİR
Hz. İkrime’nin hüznünü paylaşan mü’minlerin annesi Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ), mü’minlerine sahip çıkacaktı; doğruca Allah Resûlü’nün yanına geldi ve durumu kendisine arz etti. Bunun üzerine Efendiler Efendisi, namaz sonrasında insanlara dönecek ve bir daha benzeri tavır ve davranışlara girmeme konusunda Hz. İkrime’yi incitenleri şöyle uyaracaktı:
- İnsanlar madenler gibidir; cahiliyye günlerinde hayırlı olanlar, anlayışlarını geliştirip kullandıkları sürece İslâm’da da hayırlıdır! Öyleyse, sakın ola ki bir Müslüman, herhangi bir kâfirden dolayı eziyete maruz kalmasın! Sakın ola, ölüp gitmiş birisinden dolayı yaşayanlara eziyet vermeyin! (İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, 5/316)
Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem) meseleyi burada da bırakacak değildi; bundan böyle Hz. İkrime’ye, “Ebû Cehil’in oğlu İkrime” manasında “İkrime İbn Ebî Cehil” denilmesini yasaklayacak ve böylelikle meseleyi kökünden çözmüş olacaktı.
EFENDİMİZ TEBESSÜM EDİYORDU
Konu sadece burada da kalmayacaktı; bir gün Allah Resûlü, ashabı arasında durmuş, onlara İslâm’ın güzelliklerinden bahsediyordu. Sözün bir yerinde konuyu yine Hz. İkrime’ye getirdi; onu anlatırken vakt-i zamanında bir Ensâr’ı öldürdüğünden bahsediyordu. Ancak ortada dikkat çekici bir durum vardı; bu kadar acı bir tabloyu anlatırken Allah Resûlü tebessüm ediyordu. Dikkat çekici bir durumdu ve O’nun bu tebessümü başka bir Ensâr’ın gözünden kaçmayacaktı; Allah Resûlü’ne döndü ve Efendimiz’in tavrındaki bu farklılıktan duyduğu şaşkınlığını şu şekilde dile getirdi:
- Yâ Resûlallah! Senin kavminden bir adam bizden birisini öldürüyor ve Sen tebessüm ediyorsun!
Belki Efendimiz de böyle bir tepki bekliyordu. Ona döndü ve herkesin duyacağı şekilde şunları paylaştı:
- Hayır! Ben esasen, her ikisinin de Cennet’te aynı dereceye sahip olmalarına tebessüm ediyorum! (İbn Hacer, İsâbe, 3/419)
Evet insanların kendi anne-babalarını seçme hürriyeti yoktur. Anne-bananın yaptığı yanlışlar elbette evladı bağlamaz, bağlamamalı. Dolayısıyla Efendimiz’in ifadesiyle ölüp gitmiş birisinden dolayı yaşayanlara eziyet vermek doğru değildir.
Bugün