بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
1886'da İstanbul Beykoz’da dünyaya gelen Refet Ağabey, 1906'da İstanbul’da Harbiye’yi bitirip İşkodra’ya (Arnavutluk) teğmen olarak tayin edilir.
Refet Bey, gönüllü olarak meşhur Yemen savaşlarına (1914/1916) katılır ve savaşta İngilizlere esir düşer.
Esaretten döndükten sonra İstanbul Merkez Komutanlığı emrine yüzbaşı rütbesiyle atanan Refet Bey, Cumhuriyet ilân edildikten sonra da, zamanın hükûmeti tarafından, yüzbaşıyken 34 yaşında emekli edilir.
Emekli yüzbaşı Refet Barutçu; 2.Dünya Savaşı'nda yine ihtiyat kuvveti olarak ordu saflarında yer alır. (1939/1944)
Merak ilmin hocası ise hocalık makamına soru basamaklarıyla çıkılır.
Cevap vermek kolay, doğru soru sormak çok zordur.
Doğru soru sormak bilmediğinin ve bilmek zorunda olduğunun farkına varmaktır.
Yerinde ve doğru soruyu ancak sorduğu konuyu iyice araştırıp okuyanlar yapabilir.
Doğru soru soran insan hem cesur hem mütevazidir.
Çünkü bilmediğini soru yoluyla açıkça ilan ettiği gibi, sorulan kişi de çoğu kez soranı küçümseme havasına girebilmektedir.
***
Allah Resulü (sav): "Şu Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Dinlerini öğrenmek hususunda kendilerine haya mani olmuyor" buyurdu.
İmam-ı Azam'a, "Bu ilmi nasıl elde ettiniz?" dediklerinde şu cevabı verir:
"Sorulara cevap vermekte cimrilik etmediğim gibi, başkasına sorup öğrenmekten de utanıp çekinmedim."
***
"Senin âlimane suallerin Risale-i Nur’un “Mektubat” kısmında çok ehemmiyetli hakikatlerin anahtarları olmasından senin suallerine karşı lâkayt kalamıyorum."
Şimdi rahmetli Refet Abi'ye Üstadın bazı hitaplarına bakalım:
-Aziz, sıddık, ciddî, samimî âhiret kardeşim ve hizmet-i Kur’âniyede çalışkan bir arkadaşım Refet Bey.
-Ciddî, sıddık, dikkatli, hakikatli kardeşim Refet Bey.
-Aziz, sıddık, müdakkik âhiret kardeşim ve mütefekkir ve hakikatli arkadaşım Refet Bey.
-Yazdıkların "rahatsızlıklarıma, hastalığıma şifa oldu."
-"Nur kumandanı, Kur'an aşığı."
-“Bir Üstadın, bir kardeşin, bir dostun.”
-"Aklen Hulûsi, kalben Sabri, vicdanen Hüsrev hükmünde olan Refet Bey'in mektubudur.”
-Âhiret kardeşlerim ve çalışkan talebelerim Hüsrev Efendi ve Re’fet Bey!
Sözler namındaki envar-ı Kur’aniyede üç keramet-i Kur’aniyeyi hissediyorduk. Sizler dahi gayret ve şevkinizle bir dördüncüsünü ilâve ettirdiniz. (Mektubat, 28. Mektup,
***
Aralarında doktor Sadullah Nutku gibi kahraman şahsiyetlerin de bulunduğu birçok kişinin Risale-i Nur’larla tanışmasına vesile oldu.
Refet Ağabey “Yirmi Altıncı Lem’a/İhtiyarlar Risalesi” gibi bazı risalelerin ilk müsevvidi/ katibi olma şerefiyle şereflenmiştir.
Refet abi Nurların yazılışını;
"Telif anında kıbleye döner, diz çöker; o anda yazmaya başlardım” diye anlatır.
“Üstad risaleler yazılırken yanında Kur’an’dan başka kitap bulundurmazdı.
Ama biz yanında devamlı kâğıt kalem bulundururduk.
Telife başlarken o, risalenin nihayet hududunu gösterir, önce belirtirdi.
Mesela ‘Yirmi Altancı Lem’a, Yirmi Altı Rica’yı hâvidir’ gibi…
Bir gün İhtiyarlar Risalesi/Yirmi Altıncı Lem’a’ya böyle başladık, Altıncı Rica’ya gelince ‘Bugünlük tamam kardaşım’ dedi.
Birkaç hafta ara verdikten sonra kaldığı yeri bile sormadan gerisini tamamladık...
Biz bundan anlıyorduk ki, risaleler ihtiyarla yazılmıyor, kalbe gelen sünuhat halinde aynen yazdırılıyordu.
Üstad’ın yanına her sabah saat 7.30’da gidiyordum. Nasıl olduysa bir gün bir saat geciktim! Baktım Üstad’ın yanında Kadı Zeynel adında âlim bir zat var. Üstad’a kader meselesini sormuş.
“Üstad beni görünce, ‘Kardaşım! Kader ve cüz’î ihtiyara dair izahatta bulundum. Evvel gelseydin Yirmi Altıncı Söz/Kader Risalesi’ne güzel bir zeyl olurdu’ dedi.
Anladım ki, risaleler sünuhat/ilham-ı İlâhîdir, vaktinde kaydedilmeli...”
Refet Ağabeyin yaşadığı bu hadise, Kastamonu Lâhikası’nda teyit ediliyor:
“Maatteessüf ben burada bütün bütün yalnız kaldığım için, çok ehemmiyetli hakikatler yazılmadan, kaydedilmeden geldiler ve gittiler…” (Kastamonu Lâhikası, 9)
***
İmam-ı Rabbâni, Gavs-ı Azam, ders arkadaşlarımdır
“Yine bir gün Üstad’a şöyle bir sual sordum: ‘Üstad’ım, Mektubat' ta diyorsun ki:
Kur’an-ı Hakîm tek üstadımdır. Başka yerlerde de İmam-ı Rabbanî’yi, Gavs-ı Azam’a üstadım diyorsunuz. Bu nasıl oluyor?
Cevap olarak;
‘Onlar Eski Said’i Yeni Said’e inkılâp ettirmişlerdir. Şimdi Kur’an-ı Hakîm önünde ders arkadaşlarımdır" demişti.
Kastamonu Lâhikası’nda Üstad şöyle hitap ediyor Refet Ağabeye:
“Refet kardeş!
Senin gibi hem kıymettar, tesirli diliyle ve kuvvetli, letafetli kalemiyle Risaletü’n-Nur’a çok ehemmiyetli hizmet edenler her vakit hatırımda manevî muhataplarım ve hayalen yanımda hazır arkadaşlarımdırlar.” (Kastamonu Lâhikası, 7)
"Aziz, sıddık kardeşim ve hizmet-i Kur’aniyede hakikatli bir arkadaşım Refet Bey!
Bu defa istinsah ettiğiniz risaleler çok güzel olmuştur. Senin gayret ve samimiyet ve ciddiyetini bana gösterdiler ve Refet tembel değildir, ispat ettiler.” (Barla Lâhikası, 332)
“Aziz, sıddık, müdakkik, meraklı kardeşim Refet Bey!
Sizin gibi hoş-sohbet bir kardeşimi, haksız olarak sual sormamaya ve sükûta davet ediyorum... Çünkü bugün dört saat mütemadiyen kâtibi bekledim ki bir mektup yazacağım, olmadı. Tâ ben yirmi dakikadaki mesafeye gittim. Bağsuyu başında bularak uykusuz yorgun buldum.
“...Re'fet gibi bir müştakı susturmanın cezası olarak bir tokat yedim. Senin bu hafta edeceğin kolay, latif sualine bedel; Senirkent'li arkadaşlarımız müz'iç, Eski Said'in kuvve-i hâfızasına havale edilecek acib sualleri sordular.
"Kendi nefsime dedim müstehak oldun, sen Re'fet'i dinlemedin, işte bunları dinle.
Hâlbuki onlara cevab vermek lâzım geliyor; çünki onlara, böyle mes'elelerde dinsizler ilişiyorlar Mecburî gayet muhtasar ve nâkıs ve kısa cevab yazdım, fakat yine Re'fet'in hatırı için yazdım. (Barla Lâhikası,350- 351)
Bu ziyaretlerin dışında sıkı ve uzun bir mektuplaşma dönemi gerçekleştirdiler.
Birbirlerine özel mektuplar, müstakil veya arkadaş gurubu mektuplarına karşılık, Üstadı Bediüzzaman da Refet Bey’e yirmi ikisi (22) özel olmak üzere, toplam yirmiyedi (27) tane mektup yazdı.
Refet Beyin en önemli özelliklerinin başında soru sormak gelirdi. Sorularla dolu mektupları ve Bediüzzaman’ın verdiği cevaplar, başta Barla Lahikası, Emirdağ Lahikası, Şualar ve Lem’alar’da çok kıymetli bir yer tutmaktadır.
Refet Beyin sorularına özel önem verdiğini Üstad Şualar'da (265) şu ifadelerle vurgular:
"…Senin âlimâne suallerin Risale-i Nur’un Mektubat kısmında çok ehemmiyetli hakikatlerin anahtarları olmasından, senin suallerine karşı lâkayt kalamıyorum."
Yine Emirdağ Lahikası 116.sayfada,
"Refet kardeş, sen de çok safalar geldin ve Risale-i Nur yazısıyla meşguliyetin beni cidden sevindirdi.
Hulusi ve Sabri gibi senin de suallerinin Risale-i Nur’da ehemmiyetli neticeleri ve tatlı meyveleri var.
Senin yanında bulunan ve Risalelerde kaydedilmeyen ilmi parçaları münasip yerlerde veya Lahikada yazarsınız."
Üstad Said Nursi Refet Bey'e Şualar'da (439/ 40) yazdığı mektupta, kardeşler arasındaki bir küsme hadisesi üzerine şunları yazar:
"Aziz, sıddık kardeşim Refet Bey,
Kur’ân-ı Azîmüşşânın hürmetine ve alâka-i Kur’âniyenizin hakkına ve Nurlarla yirmi sene zarfında imana hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zâhiren küçücük, fakat vaziyetimizin nezaketine binaen, pek elîm ve feci ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz.
Yoksa, bir dirhem şahsî hak yüzünden bizlere ve hizmet-i Kur’âniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi ihtimali pek kavîdir.
Sizi kasemle temin ederim ki, biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve şahsımın haysiyetini bütün bütün kırsa,fakat hizmet-i Kur’âniye ve imaniye ve Nuriyeden vazgeçmezse, ben onu helâl ederim, barışırım, gücenmemeye çalışırım.
Madem cüz’î bir yabanîlikten düşmanlarımız istifadeye çalıştıklarını biliyorsunuz, çabuk barışınız. Mânâsız,çok zararlı nazlanmaktan vazgeçiniz.
Yoksa, bir kısmımız Şemsi, Şefik, Tevfik gibi, muarızlara sureten iltihak edip,hizmet-i imaniyemize büyük bir zarar ve noksaniyet olacak. Madem inâyet-i İlâhiye şimdiye kadar bir zayiata bedel çokları o sistemde vermiş. İnşaallah yine imdadımıza yetişir."
Bediüzzaman ve Refet Bey Eskişehir (1935), Denizli (1943) ve Afyon (1948) hapishanelerinde birlikte kader birliği edip, ahirzaman iman destanlarını birlikte yazdılar.
Üstad Bediüzzaman’dan Refet Beye:
“Sizin gibi ciddî kardeşleri bu gurbet memleketinde bulduğumdan, burası benim için hakikî bir vatan hükmüne geçti, hakikî vatanımı unutturdu. Siz beni bulduğunuzdan bir şükretseniz, ben sizi bulduğumdan dolayı bin şükrediyorum.”
Yine aziz Üstattan Refet Beye:
“Senin bende bir üstadın, bir kardeşin, bir dostun var.
Üstadını her risale içinde görüp görüşürsün.
Kardeşini sabah akşam dergâh-ı İlâhîde manen ve hayalen o seni dua ile gördüğü gibi, sen de onu o suretle görebilirsin."
Refet Bey'in/Barutçu makamı firdevs olsun ve Allah şefaatine mazhar etsin.