Ramazan günlüğü-2

Senai DEMİRCİ

6. Gün

Mukaddes Tûva vadisinde yürüyorsun...

Oruçlusun. Tıpkı Mûsa gibi "Mukkades Tûva Vadisindesin." [TâHâ, 12] "Senin Rabbin Benim, Ben" [TâHâ, 12] diyen sesi duyup razı olmuşsun Rabbine. Seni aç ve susuz bırakmasına itiraz etmiyorsun. Halini Rabbinin dilemesine göre ayar ediyorsun.
"Çıkar nalınlarını..." [TâHâ, 12] diyen o sesi sen de duydun. İtaat ettin. Ekmeği ve suyu çıkardın gündeminden. Aç ve susuzsun. Çekildi eşya etrafından. Çarelerin kesildi. Ayakların çıplak; acz ve fakr içinde yürüyorsun. Elinden bir şey gelmiyor; acizsin. Elinde bir şeyin yok, fakirsin. Çıkarmışsın nalınlarını. Güvenmiyorsun kudretine. Sığınmıyorsun servetine.
Altı üstüne geldi hayatının. Alışkanlıklarını terk ettin. Ekilmeye değer bir arazi gibisin şimdi; rahatsız ediliyorsun, kazılıyorsun. Aç ve susuz bırakılıyorsun. Senden hasat ümit ediyor Sahibin ki, kazıyor beden toprağını. Dönüştürüyor seni. Halden hale yuvarlıyor. Tokluğunu açlığa çeviriyor. Kendini kendine yeter bilirken, seni kendine yetersiz kılıyor. Ümidi olmasaydı senden, kendi haline bırakırdı seni. Ümidi var ki, seni sana bırakmıyor.
Şimdi duy o muhteşem müjdeyi: "Ben seçtim seni, Ben ..." [TâHâ, 13]

"Seçtim seni Ben, orucun damarlarında dolaşan sen olasın diye. Ben seçtim seni, açlığını değerli bir armağan olarak satın aldığım sen olasın diye. Seni seçtim Ben ki, Benden seve seve razı oluşuna karşılık seve seve razı olduğum sen olasın. Seni seçtim Ben, aczini ve fakrını fark edip kudretimin ve rahmetimin dergâhına gelen sen olasın diye. Seni seçtim Ben ki, senden önce oruç tutan güzellerin ve iyilerin yerinde sen durasın. Seni seçtim Ben ki, bedeninin kaygısından kurtulasın da, aklına rızık arayasın. Seni Ben seçtim ki, temiz akıllara rızık olarak indirdiğim Söz'ümün muhatabı sen olasın, sen..."
"Öyleyse, dinle şimdi sana vahyolunanı" [TâHâ, 13]
Alıştığın sofraları terk et, Söz sofrasına otur şimdi. Alıştığın sofraya otururken, Söz Sahibinin izniyle otur. Ekmek gibi tat Rabbinin sözünü. Sıcacık ve taze. Su gibi yudumla Rabbinin sözünü. "Serin ve selametli."

7. Gün

Mevlânâ'nın yedi öğüdünü gerçekleştirir oruç

Tatlı bir nehirdir oruç. Kudsi dağ yamaçlarından kopup geliyor. İçine akıyor. İçinde saklı cömertlik tohumunu uyandırıyor. Diğergamlığın, yardımseverliğin filizleniyor, dal budak veriyor. Sende senden fazlasını ortaya çıkarıyor. Bir nehir ol, şimdi. Ak, akabildiğince. Hesapsızca sevinçler taşı kıyılarına. Yamaçları, vadileri, ovaları neşelendir. Suya kandır kurak yürekleri. Cömertlikte nehir gibi eyledi seni oruç.

Sıcacık güneştir oruç. Kalbine doğuyor. Bencillik gölgelerini siliyor; bak. İçindeki yabanilikleri kaldırıyor. Tanıdık ediyor seni âleme. Aynı sancının altında beklerken, kardeş oluyorsun herkesle. Aynı hasreti çeke çeke için ısınıyor açlara, muhtaçlara. Eriyor buz gibi bencilliklerin. Akışkanlık kazanıyor merhametin. Kimseyi kimseden ayırmadan gün ışığı diye dokun şimdi herkese. Merhamette güneş gibi eyledi seni oruç.

Gecedir oruç. Başkalarının ayıplarını arayan gözlerini kapatıyor. Perde çekiyor zanlarına, tecessüslerine. Kendi ayıplarının derdine düştün şimdi. Kimsede ayıp aramaz oluyorsun. Dilin uzanamıyor başkasını incitmeye. Dudağına közlü sözler değmiyor. Ayıpları örtmekte gece gibi eyledi seni oruç.

Ölümdür oruç. Ansızın geliyor. Alıyor elinden yetkileri. Kudretini yok ediyor. Çare olamıyorsun en sevdiğine bile. Doyuramıyor seni dostların. Kapatıyorsun gözlerini dünyaya. Dünya sana küsüyor. Değerini kaybediyor herşey. Servetin çare olmuyor. Paran geçmiyor artık. Hırsların devriliyor açlığın eşiğinde. Hiddetin ve öfken tükeniyor. Teslim oluyorsun Rabbine. Rabbinin dilemesine göre biçimleniyorsun. Teslim oluyorsun. Öfkede ölü gibi eyledi seni oruç.

Topraktır oruç. Aslına döndürür seni. Ayrıcalıklarını yıkar. Ne kadar yürürsen yürü, düşeceğin yeri hatırlatır. Dünyanın albenisinden vazgeçirir seni. Eşitler seni herkesle. Bini bir eder. Siler ayrılık gayrılıkları. Geri alır emanetleri. Elini boşaltır. Hemhâl olursun çaresizlerle. Yıkılır iktidarın. Geçersizleşir tercihlerin. Kaybedersin iddialarını. Tevazuda toprak gibi eyledi seni oruç.

Denizdir oruç. Kıyısında buldun kendini. Sonsuz genişlikte ümitler verdi sana. Sığ sandığın lezzetleri derinleştirdi. Eline inci mercan veriyor, bak. Kirli paslı ne varsa, kokuşmuş ve çürümüş ne varsa, yutuverdi. Temizledi seni günah ve kusurlardan ama kirlenmedi, kokuşmadı. Kendisine kirli gireni yıkayıp da çıkardı oruç; temizledi. Deniz gibi çamurlu nehirleri kabul etti ama o nehirlere duru damlalar armağan etti. Hoş eyledi nahoşları. Bak, sen de deniz gibisin işte. Hoşgörmede deniz gibi eyledi seni oruç.

Niyettir oruç. Sadece niyet. Niyet seni kendinle buluşturur. Vicdanını buldurur sana. Seni vicdanınla eşitler. Olmayı hatırlatır sana; görünmeyi unutturur. Gösterişli yapmaz seni oruç. Gösterilebilir değildir oruç. Orucun fotoğrafı çekilmez. Görüntüsü olmaz. Kimsenin gözünde yer edinemezsin orucunla. Orucun riyası olmaz. Olduğundan fazla görünmene izin vermez. Belki de ilk defa, eyleminle değil niyetinle var olursun Ramazan'da. İçini dışına eşitler. Sözünü özüne eşitler. Eylediğini söylediğini bir eyler. Olduğun gibi görünür eyledi seni oruç ya da göründüğün gibi oldurdu. 

8. Gün

Kalıptan kalbe geçiştir oruç

Oruç tutarken, kendi bedenini aştın, ruhunun kaygılarıyla yaşamaya başladın. Niyetlisin artık; kalıbının önceliklerini askıya aldın, kalbinin önceliklerini önceledin. Ruhunu kurtarma telaşındasın.
Ruhunun üzerindeki beden örtüsü inceliyor. Kalıbının tortuları eriyor, kalbinin berraklığı ortaya çıkıyor. Ruhun, asıl Ruh olan vahiyle yakınlaşıyor. Vahiy, ‘Ruh'ül Kuds'tür; "temiz bir rayiha"dır, "kutsi bir kokudur." Yemeden içmeden kesilince, ruhun o rayiha ile koklaşmaya başlar, tanışır, yeniden buluşur, kendi kaynağına döner.

İşte bu yüzden, Ramazan, vahyin kokusunu önceleyene Kur'an ayıdır, vahiy bayramıdır. Oruçluya, yeni ve yeniden indirilir Kur'ân. "Ramazan ayı ki, onda Kur'an indirilir" mealindeki ayet, şimdi ve burada herbirimiz için geçerlidir. Aklını Kur'an'ın iniş üssü haline getirmedikçe, orucu tutamazsın, orucun bahşettiği eşsiz fırsatları elinden kaçırırsın.

9. Gün

Oruçlu, varlığı "kitap" gibi okumaya başlar

Oruçlunun gözüne nazil olur ilk âyet. "İkra!" [Alak, 1] Dağınık duran şeyler, oruçlunun gözünde birleşir. Unutulmuş tatlar, oruçlunun huzurunda dirilir. Eprimiş lezzetler, oruçlunun dilinde billurlaşır. Durulur an. Kristalleşir mekân. Tesadüf olmaktan çıkar bahçeler. Rasgele durmaz meyveler. Öylesine ve sıradan görünen ne varsa, biricikleşir, bi'taneleşir oruçlunun bakışında.

Birbirinden kopuk sanılan parçaları bir bütün halinde görür oruçlu. Belki de ilk defa, anlamlı bir bütüne dönüşür çevresi. "Kitap gibi" şık görünür her şey. Böylece "okuma"ya başlar oruçlu. Parçaları anlamlı bir bütün haline getirir. "Kitab" diye görmeye başlar kâinatı... Anlam kazanır her şey. Ve yeni bir ruhla görünür ekmek ve su...
Böylece, oruçlu, her şeyin her an yine ve yeni yaratıldığı bir evrende yaşamaya başlar. Hayret eder gördüğüne. İlk defa görür çünkü. Şükreder yediğine. İlk defa tadar çünkü. Rabbinin adıyla dokunmayı öğrenir. Kendisinin ezelden beri burada olmadığını, emaneten geldiğini hatırlar. Kendisinine ebediyen burada kalmayacağını, şimdilik olduğunu fark eder. Kendisini de yeniler.. Taze bir bakış olur âleme...
Heyecanla "Oku"maya başlar. Besmelesi lafta kalmaz; kalbe iner. Hiçbir şeyin kendisine ait olmadığını bildiği şu âlemde Bir'inin izniyle yaşadığını görür. Sadece ama sadece Allah merhamet ettiği için bu varlık sofrasına buyur edildiğini fark eder. Dilinin dediğine kalbi de canı gönülden katılır: "Bismillahirrahmanirrahim."

10. Gün

Orucun gözünden seyredilir esmâ...

Oruç bir esmâ-i hüsna seyridir. Oruç tutan her insan, bilsin bilmesin, içinde güzel isimlerin ırmağı akar, dokunur, gözünde gönlünde yeni sırlar, tatlı teselliler okunur. Orucun her hali, her tavrı yeni bir tecellinin eşiğine getirir insanı. Bir prizmaya dönüşür insan oruçla ve üzerine değen her ışıkla yeni renklere ayrılır, taze esmâ pırıltılarıyla görünmeye başlar.

Allah adına var olmaktır oruç. Dünyadan az alırken, ahiretten çok almaktır, dünyada azalırken Allah'ın katında çoğalmaktır. Allah için olmanın ete kemiğe bürünmüş halidir oruç.
Rabb'e kendini teslim etmek, varını yoğunu, gecesini gündüzünü O'nun idaresine vermektir oruç. Dilin ve kalbin şahitliğinde, kurumuş dudaklarla, her duaya Rabbim diye başlamaktır oruç. Kulluğun zirvesinde, hakiki Mürebbi'nin önünde diz çökmektir oruç.
Rahman'ın ikliminde gölgelenmektir oruç. Başkalarının merhametinden ümit kesmek, başka şefkatlerin yüzünden geri dönmektir. Biricik merhametliyi Rahman diye tanımaktır. Rahman sofrasında şefkatle doyuruluşunu fark etmektir.
Rahim'in bahçesinde yer edinmektir oruç. Dünyanın tükenişine şahit olmak, varlığın çaresiz kalışını seyredalmaktır. Dudağını sonsuzluğun kevserine değdirmektir. Yüzünü cennetin meltemine çevirmektir. Merhametin pınarını keşfetmektir dünyada.
Kerim'in sofrasına oturmaktır oruç. Kerim'le beslenmenin tadını çoğaltmak, rızkı doğrudan Allah'tan bilmektir. Verilenlerle değil Veren'i bilerek doymaktır.

11. Gün

Oruç tutmak, kalbini Rabbin nazarında tutmaktır

Oruç tutmak, kalıbını Rabbinin huzurunda tutmaktır.Oruç tutmak, kalbini Rabbinin nazarında tutmaktır. Oruç tutmak, niyetini Rabbinin rızasıyla bir tutmaktır. Oruç tutmak, niyetiyle eylemini, sözüyle özünü aynı safta tutmakdır. Oruç tutmak, kalbini kardeşlerinin tarafında tutmaktır. Oruç tutmak, şefkatini ve merhametini aç ve muhtaçların, yetim ve öksüzlerin yanında tutmaktır. Oruç tutmak, kendini Güzellerin yerinde, İyilerin safında tutmaktır.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.