Ramazan hilalini gözetleme ve oruca bu şekilde başlama, hilali görme ve bayramı yapma ve bu konuda takvime ve hesaba itibar etmek ve etmemek gibi hususlar çoğu zaman münakaşa konusu olmaktadır. Bu da Müslümanların ibadet konusundaki birlik ve beraberliğini zedelemektedir. Hâlbuki peygamberimiz (sav) “Makbul oruç mü’minlerin hep beraber oruç tuttuğu günün orucudur. Makbul olan iftar, yani bayram da mü’minlerin hep beraber bayram yaptığı gündür. Makbul Kurban da mü’minlerin birlikte kurban kestiği gündür” (Tirmizi, Savm, 11; Ebu Davud, Savm, 5) buyurarak mü’minlerin birlik ve beraberlik içinde olduğu ve beraberce Allah'a ibadet ettiği zaman Allah katında daha makbul olacağı ifade edilmiştir. Bu bakımdan ibadette birliği sağlamak dinen önemli bir görevdir.
Cehaletin yaygın olduğu “Asr-ı Cahiliye”de Ramazan ayını okuma-yazma, hesap-kitap bilmeyen bedeviler için kolaylık olsun diye peygamberimiz (sav) “Ramazan ayı hilalini görünce oruç tutunuz ve Şevval ayının hilalini gördüğünüz zaman ise bayram yapınız. Şayet gökyüzü kapalı ise sayınız ve otuza tamamlayınız” (Buhari, Savm, 5, 11; İbn-i Mâce, Sıyam, 7) buyurmuşlardır. Bunun hikmetini ise “Biz ümmi bir toplumuz; ne yazı, ne de hesap biliriz. Ay şöyle şöyledir. (Yani ya 29 veya 30 gündür. Bir defasında 29 sayısını parmakları ile gösterdi, bir defasında 30 gösterdi.) (Buhari, Savm, 13, 15; Ebu Davud, Savm, 4; Nesai, Savm, 17) buyurarak ifade etmiştir.
Peygamberimiz (sav) burada kolaylık olsun diye görmeyi tavsiye ederken bir taraftan da saymayı emretmektedir. Bedevi ve ümmi bir kavme peygamber olarak gelen yüce peygamberimizin (sav) ümmetinin daima o şekilde kalacağını veya kalmasını öngörerek “Ramazan ayını görmezseniz oruç tutmayınız” buyurmuyor ve görmeyi orucun şartı saymıyor. Daha sonra İslam bilginleri Astronomi ve Matematikte ilerledikleri için İslam bilginlerinden Sübkî, Kadı Abdülcebbar, Muhammed b. Mukatil ve daha başka bilginler “Göz yanılır, hesap ise kesinlik ifade eder. Bunun için hesaba itibar etmek daha doğrudur” demişlerdir. Ancak “Selef-i Salihîn” zamanında Astronomi ve Hesap işleri ile uğraşanlar “Müneccimler” ve “Falcılar gelecekten haber vericiler” olarak tanındıkları ve bilindikleri için selef uleması “Gaybı Allah bilir” diye “onların hesaplarına ve sözlerine itibar edilmez” demişlerdir.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Ay ve güneş bir hesaba göre döner ve hareket eder” (6:96; ) “Her biri kendi yörüngesinde şaşmadan hareket eder” (Ra’d, 13:2; Enbiya, 21:33; Lokman, 31:29; Fatır, 35:13) “Aya menziller takdir ettik. Her biri kendi yörüngesinde yüzer (Yasin, 36: 39-40) “Ay ve güneş bir hesaba göre hareket eder” (Rahman, 55:5) gibi ayetlerde ay ve güneşin kaderle ve hesapla hareket ettiğini açıkça belirtir. Ay ve güneşin bir nevi kaderi olan hesabı bilindiği zaman elbette bu hesap şaşmaz. Dolayısıyla medeni ve ilimde gelişmiş olan Müslümanların ayı çıplak gözle gözlemlemek gibi bir durumu olamaz. Artık gözlemlemek teleskoplarla ve uzmanların şaşmaz hesapları ile yapılarak takvimlere yazılmıştır. Hatta bundan yüz sene sonra ay ve güneşin ne zaman tutulacağı bile hesaplanmıştır ve günümüzde bilinmektedir.
Bu konuda bazı mukaddimeler ve önermeler ortaya koyarak konuyu açıklığa kavuşturmaya devam edelim.
Evvela: Peygamberimiz (sav) hilalin görülmemesi durumunda hesaba itibar edilmesi ve otuza tamamlanmasını tavsiye ettiği açıktır. (Buhari, Savm, 13; Müslim, Sıyam, 15) Yüce Allah ay ve güneşin hareketlerinin de hesapla olduğunu açıkça ifade etmektedir. (Rahman, 55:5) Bu durumda hesaba itibar etmek Allah'ın emrine ve peygamberin (sav) tavsiyesine daha uygundur. Zira göz hissiyattandır, yanılır ve yanıltır; ama akıl ve hesap şaşmaz ve yanılmaz.
Saniyen: Hanefi ulemasnından Muhammed b. Mukatil, Kadı Abdülcebbar, Şafii ulemasından Sübkî, “Muvakkitlerin” ve “Astronomların” kesinlik ifade eden hesaplarına itibar edilebileceğini beyan etmektedirler. Hatta “gözle gördüklerini iddia edenlerin -hesapça görülmesi mümkün olmayacaksa- sözlerine itibar edilmeyeceği, gözün yanılabileceğini ama hesabın yanılmayacağını belirten fetvalar vermişlerdir. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan Prof. Kâmil Miras’ın “Tecrid-i Sarih Şerhi”nde gerekli bilgiler ve açıklamalar vardır.
Salisen: Hilali görme meselesinde Diyanet İşleri Başkanlığının Web Sitesinde (http://sorusor.diyanet.gov.tr/fmi/xsl/fetva/y_dokumcevap.xsl?-db=FetvaVT&-lay=wfkweb&-recid=823&-find=) adresinde gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Rabian: “İhtilaf-ı metalî ve dünyanın yuvarlak olmasından dolayı ayın birinci günü akşamında hilalin gözle görülmesi zordur. Ulaşım ve iletişimin az olduğu ve ilmin gelişmediği dönemlere kıyasla günümüzde bu gibi problemlerin olmadığı ve ilmî bilgilerin ve gerek teleskoplarla ve gerekse hesaplarla yapılan hesaplamalarda milimetrik sapmaların dahi olmadığı açıktır. Kaldı ki peygamberimiz (sav) “hilalin görülmesini” tavsiye etmiş ama “görme vasıtalarını” tespit etmemiştir. Peygamberimizin “görünüz” tavsiyesini “sadece çıplak gözle görmeyi kastetmiştir” şeklinde kayıtlamak doğru değildir. Arkasından gelen “Hesap ediniz” cümlesini de dikkate alarak astronomik ve matematik hesaplarla, akılla ve teleskoplarla görmenin “görüş ve görme sayılmayacağını” kimse inkâr etmemelidir. Hadisin başındaki “biz ümmi bir toplumuz, yazı ve hesap bilmeyiz” cümlesini de dikkate aldığımız zaman “ümmetin ilmî seviyesinin geliştiği zaman da ilme itibar etmeyin” şeklinde anlamak mümkün değildir. Böyle iddia etmek ise peygamberimizin ilime teşvik eden yüzlerce hadisini görmezlikten gelmek ve bilmemek gibi bir cehalete düşmek demektir.
Hamisen: Müslümanların birliği ve beraberliği ancak ilimle sağlanır. Bediüzzaman’ın “İttifak hüdadadır, heva ve heveste değildir.” “İttifak imtizac-ı efkardır; bu da marifetin şuâ-ı elektrikiyle olur” ifadelerini dikkate alarak ilme itibar etmekten başka birliği sağlayacak husus yoktur. Geçen asırlarda İslam bilginleri rü’yet-i hilal konusunda münakaşaları ve ihtilafların önünü almak ve Müslümanların birliğini sağlamak için bu konuda “kamu otoritesine ve idareciye uymanın gerektiğinde” görüş birliğine varmışlardır. Günümüzde ise bu konuda otorite sayılan ve fenni ilimlere itibar ederek astronomi bilimi ile ilan ettiği takvime uymak gerekir.
Sadisen: Bütün bunlardan sonra Müslümanlar arasında ihtilaf çıkarmak ve bu meseleleri ortaya atmak fitneye ve kargaşaya sebebiyet vereceği için büyük günah ve vabaldir. Zira yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Fitne katilden beterdir” (Bakara, 2:191, 217) buyurmaktadır. Peygamberimiz (sav) de “Fitne uykudadır, uyandırana lanet etsin” (Ebu Davud, Fiten , 2) buyurmuşlardır.
Sabian: Asrımızın en büyük âlimi olan Bediüzzaman Said Nursi hazretleri Bayram Yüksel ağabeyin “Son Şahitler” isimli eserdeki hatıralarında ifade edildiği gibi, “Takvime itibar eder ve sair İslam ülkelerinde bir gün önce ve sonra oruca başlama ve bayram yapma gibi durumlarına itibar etmezdi.” Takvime bakar ve talebelerine de takvime itibar etmelerini ders verirdi. Bu ifadeler Bayram Yüksel’e aittir: “Üstadımız Türkiye takvimine göre amel ederdi. Yeni yazı takvimden hatt-ı Kur'âniyeye çevirttirir, onu başucuna astırırdı. Şimdi olduğu gibi o zaman da Ramazan'da bazen bir gün evvel oruç tutanlar, bayram edenler olurdu. Üstadımıza söylerdik. O hiç ehemmiyet vermezdi. Hattâ bir gün Tahirî Ağabey, “Bugün Arabistan'da bayram” dediğinde Üstad, takvimi göstererek; “Kardeşim ben Türkiye'ye göre amel ediyorum” diye cevap verdi. Bilâhare bir dersinde, “Ben de öyle yaparsam, fitneye vesile olur” demişti.” (Son Şahitler, Bayram Yüksel, 3:31 vd.)
Sonuç olarak: Baştan buraya kadar özetlediğimizden çıkan sonuca göre günümüzde hilali görmek için çıplak gözle bakmaya gerek yoktur. Bu hususta ilmi otorite olan Astronomi bilginlerine ve dini otorite olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na itibar ederek takvime göre amel etmek en doğru olanıdır.