Ramazan ayı, Kur’an ayıdır. Ramazan ayı sürecinde, birçok kişinin kalbine ve zihnine doğan manalar ve hikmetler olması Ramazan’ın kudsiyetinin neticesidir. Bu manalar, bir çeşit İlâhî ilham ve ikram nev’inden olduğundan ve Kur’anın hak kelamullah olduğuna delil hükmünde bulunduğundan yazılı ve sözlü olarak kaydedilmesi ve yayınlanması şahıslar üzerine bir haktır. Bu manalar, İlâhî bir emanettir. Sahipleri ise o hakikat ve manalara muhtaç olan bütün akıl, kalp ve ruhlardır. Bu çerçevede Ramazan ayında akıl ve kalbime farklı konularda tulu’ eden bazı manaları kırık kalemimle ifade etmeye çalışacağım. Belki birilerinin istifadesine, Kur’ana imanına katkı hükmünde olur.
Habâset, Necâset ve Hevâcis
Kur’an bir ilimler deryasıdır. Bu derya çeşitli konulara dair hakikatlere dayanır. Bu hakikatleri ise ilgili sahaya ait ıstılah hükmünde kavramlar ifade eder. Bu manada Kur’an manevi kirlenmenin aşamalarını 3 kavram ile ifade eder: Habaset, Necaset ve Hevâcis ile...
Manevi kirlenmede ilk aşamayı hevâcis teşkil eder. Ki nefs-i emmârenin kirlenmesidir. İkinci aşamayı, kalbin kirlenmesi teşkil eder ki, buna nevâcis ve necaset adı verilir. En ileri aşamayı ise habaset teşkil eder ki, ruhun kirlenmesidir. Bu manada günahlarla kirlenen ruhlara “habis ruh” adı verilir.[1] Kur’an, kalbi şirkin kirleri ile tamamen kaplanmış, müşrikler için Tevbe suresi 28. Âyette: “İnneme’l-müşrikûne necesün” (Hakikat bu ki yalnızca müşrikler, mücessem bir necaset hükmündedirler; her yaptıkları kendilerini, insanlığı ve kâinatı kirletme hükmündedir) diyerek bu meseleyi te’yid eder.
Ehl-i tasavvuf, nefs-i emmârenin bu kirli yapısından kaynaklanan fısıltılarına, insanın zihnini ve duygularını bulandıran sözlerine de “hevâcis” adını verirler.
Hevâcisin temizlenme muamelesine, Kur’anda “tezkiye-i nefs”[2]; nevâcisin temizlenme operasyonuna ise “taharet-i kalb”[3] adı verilir. Ruhun habasetinin giderilme fiiline ise ehl-i tasavvuf “tecliye-i ruh” adını verirler. Yani ruhu cilalama…
Kur’an, insanın manevi kirlenmesinin en bariz göründüğü saha olarak kadın-erkek ilişkisini gösterir. Şöyle der:
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır (ezkâ). Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.” (Nur suresi, 30)
[Bu âyet ilk kirlenmenin nefs-i emmârede başladığını gösteriyor. Ki nefsi kirletme, harama nazar ile başlamaktadır.]
“Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için (athâru li kulûbikum ve kulûbihinne) en uygunudur.” (Ahzab suresi, 53)
[Bu âyet ise, kirlenmenin 2. safhasının harama bakışla beraber konuşma safhasına geçmesiyle olduğunu bildiriyor. Ki kalbî ve duygusal manada kirlenmeyi ifade eder.][4]
Son safha ise zina ve sonrası süreci ifade eder. Ki zina, doğrudan ruhu kirleten ve ona habaset veren adımdır. Habis ruh ve habis ruhlu kişi kavramının zıddı Kur’anda “tayyib ruh, tayyib kişi” olarak kullanılır. Bu çerçevede Kur’an şöyle der:
“Habis kadınlar habis erkeklere, habis erkekler habis kadınlara yakışır. Tayyib kadınlar tayyib erkeklere, tayyib erkekler de tayyib kadınlara yakışır. Bunlar, söylenenlerden uzak olanlardır. Onlar için bağışlanma ve cömertçe rızık vardır.” (Nur suresi, 26)
Bu çerçevede Kur’an, İslam toplumunda işlenmesi muhtemel zina kirinin giderilmesi ve sosyal bir tedavi manasında zina ve had cezasını işlediği Nur suresinde şöyle der:
“Zina eden erkek, ancak zina eden veya müşrik olan bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir.” (Nur suresi, 3)
[Bu şekilde 3. Âyet ile 26. Âyet, bir birini destekleyerek, evliliğin kirlenmiş ruhları temizleyecek bir boyutu olduğunu müjdeliyor.]
Cinselliğin İlâhî çizgi dışında kadın-erkek boyutunda yaşanıldığında ruhu kirlettiği, yaralayıp hasta ettiği Kur’anda bu şekilde vurgulanmıştır. Bu çerçeveden bakıldığında cinsellik, eşcinsellik[5] ve lezbiyenlik gibi boyutlara vardığında ruhu çok daha derinden yaralayıp tedavisi çok zor bir süreci başlatacağı gayet açıktır. Ki bu husus Kur’anda Lut kavmi kıssasında tekrar tekrar vurgulanır. Ruh hastalıkları uzmanı olan Hz. Lut (AS) onlara şöyle seslenir:
“Lut, ona da hüküm, bir ilim verdik ve onu habasetler işleyen o karyeden kurtardık, hakikat onlar kötü, fasık bir kavm idiler.” (Enbiya suresi, 74)
[Ruhun en önemli vasfı, kendisini yaratan ehadiyet hakikati gereği, teveccüh ve odaklanmadır. Bu çerçevede saplantı ve obsesyonlar, ruhun habaset kazandığı durumlardaki sergilediği olağan haldir. Yaralanma nisbetinde, ruhun saplantısı şiddetlenir. Saplantı şiddetlendikçe kişi hakikate karşı sağırlaşır. Bu cihetten Hz. Lut gibi şefkatli bir resulün davet ve çağrısına, kavminden hiç kimse kulak vermemiştir. Bu durum da gösterir ki eşcinsellik, insan ruhunu dönülmez bir yola sokan bir saplantı ve bir bataklıktır.]
Kur’an, ruhun kirlenmesini en bariz olarak cinsellikle gösterse de, diğer günahların da ruhu kirlettiğini çeşitli âyetlerde vurgular. Öncelikle şirk ve küfrün, ruhu kirlettiğini şöyle ifade eder:
“Habis bir söz de, kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan habis bir ağaç gibidir.” (İbrahim suresi, 26)
[Bu âyetin öncesi ve sonrası, kelime-i tevhidi, “tayyib söz” olarak ifade eder. Bu manada şirk sözü ise, habis sözdür. Kelime-i tevhid, ruhu kirlenmekten muhafaza edip geliştirerek “ervâh-ı tayyibe” haline getirmesine mukabil şirk sözü ve algısı ise ruhu kilitleyip kirletir ve “ervâh-ı habise” haline getirir.]
Günah fiillerin ruhu kirletmesine misal ise:
“Yetimlere, mallarını verin; onların iyi mallarını (tayyib) kötü mallarınızla (habîs) değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Kuşkusuz, bu büyük bir vebaldir!” [Nisa suresi, 2]
[Buradaki habis mallar, haramla kazanılmış mallar demektir. Haram mal kazanan kişiler, ruhun bir kiri olan doymak bilmeyen bir hırsla, vesayetleri altındaki yetimlerin helal mallarına da göz dikip yemeye çalışırlar.]
Kur’an, evliliğin rûhî yaraları tedavi aracı olduğunu, zina kirinin giderilmesi uygulamasında işaret ettiği gibi, içerikleri bir birine benzeyen Vakıa, İnsan, Mutaffifin, İnfitar ve Beled sureleri beraber okunduğunda görülür ki, Kur’an ruh tedavisi ve temizliği noktasında “sıdk”, “takva” ve “infak” ı 3 temel yol olarak gösterir. Bu şekilde ruhen temizlenen kişilere “ebrar” adını verir. Ayrıca ruhî olgunluk ve ruhani kuvvetlerin gelişmesi noktasında da Bakara, Âl-i İmran, Tevbe ve Muhammed sureleri gibi surelerde “cihad ve sabrı” paket bir program olarak sunar.[6]
Kur’an kalbin tahareti ve nefsin tezkiyesi için bir yöntem olarak “sadaka ve zekâtı” gösterir. Tebük seferine katılmakta gevşeklik gösterenler hakkında şöyle der:
“Huz min emvalihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkihim biha” (Onların mallarından, kalpleri temizlensin, nefisleri tezkiye olsun, arınsın diye sadaka veya zekât al) (Tevbe suresi, 103)
Kur’an hususi manada kalbin tahareti ve onun içinde yaralar açan hususları giderme noktasında bir tedavi yöntemi olarak “zikr”i emreder. Kalplerinin içi yaralı, duyguları hasta kişilikler olan münâfıklar hakkında inen Münâfikun sureside “zikrullah” ve “infak” konusunda vurguda bulunur. Nifak yaralarını tedavi edecek 2 çare olarak “zikir” ve “infak” ı gösterir.[7] Surenin nazm-ı maanisi ve genel içeriği olarak da “Münafık, mal aşkından dolayı, infak yapamaz” diye işaret eder.
[1] Bu konuya delil mahiyetinde, sahabelerin en iyi Kur’anı bilenlerinden Übey bin Ka’b (RA) Hz. Peygamber devrinde Âyete’l-Kürsi’nin fazileti ve etkisine dar bir vaka yaşar: Vakaya göre evindeki teknede sakladığı hurmalar her gece azalmaktadır. Bu durumu fark eder. Hırsızı takip eder ve yakalar. Hırsızın bir insan değil cin olduğunu anlar. Cin, sadaka vermeyi sevdiğini bildiğimiz için malından faydalanmak istedik der. Bunun üzerine “Sizin zararınızdan korunmak için ne yapmak gerekir?” diye ona sorar. O da Âyete’l-Kürsi’yi sabah ve akşam şeklinde günde 2 defa okumasını ona tavsiye eder. Übey bin Ka’b durumu Hz. Peygamber’e (ASM) anlatınca Resulullah (ASM) şöyle der: “Sadaka’l-habîs” (Habîs doğru söylemiş.) ( Nesâi, Hâris, Hâkim, Rûyânî, Ebu’ş-Şeyh/ el-Azame, Taberânî, Hâkim, Ebu Nuaym/Delâil, Beyhâkî/Delâil ve Dıyâu’l-Makdisî.)
[2] Necm suresi, 32; A’la suresi, 14; Şems suresi, 9 ve diğerleri.
[3] Mâide suresi, 41; Ahzab suresi, 53 ve diğerleri.
[4] Bakara suresi, 232. Âyette bu konuya dair bir numune içerir.
[5] “Psikolojinin Babası” olarak kabul edilen Alfred Adler, eşcinselliğin genetik bir boyutu olmadığını, tamamen ailelerin çocuk terbiyesi konusundaki yetersizliklere dayandığını “Bireysel Psikoloji” kitabında tekrar tekrar işler. Hastaları üzerinden meselenin gelişim süreçlerini açıklar ve delillendirir. Bu manada Kur’an ile psikoloji bilimi tamamen örtüşmektedir.
[6] Mesela Muhammed suresi, 31; Âl-i İmran suresi, 142 gibi.
[7] Münâfikun suresi, 9-10.