Mübarek ramazan ayının bu ikinci yarısında hem “hoş âmedi” sini yapmak hem “el-Veda” demek için bu yazımızda bu bereketli ayın “bir uhrevi alış-veriş merkezi ve bir ticaret pazarı” olma özelliğine dikkat çekmek ve bilinen geçekleri tekrarlamakta fayda mülahaza ediyoruz.
Mümin olan cümle âlemin malumu olduğu gibi, dünya ahiretin tarlasıdır. İnsan ise bu tarlada güzel ürünler ekmeye gelmiş tüccarlardır. Dünyanın en kârlı ve en ucuz fuarı ise Ramazan ayıdır. “Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birinden ayıran apaçık belgeler kapsayan Kur’an onda indirilmiştir”(Bakara:185)mealindeki ayette ifade edildiği üzere Ramazana şeref kazandıran, Kur’andır.
Kur’an gibi dünya ve ahiret saadetini temin eden bir kitabın bu ayda inmesinden ötürü, bu ay özel bir “ahiret fuarı” kimliğini kazanmıştır. Rahman ve Rahîm olan Rabbimiz, Kur’an-ı kerim hürmetine, Ramazan-ı şerifin evvelini rahmet, ortasını mağfiret, sonunu cehennemden kurtuluş mevsimi olarak ilan etmiştir. Bu sebepledir ki, bu ayda yapılacak her bir güzel işin/salih amelin değeri binlerle ifade edilir ve bire bin kazanç sağlar. “Evet Ramazan-ı Şerif; bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır. Evet birtek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur'an ile bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra bir hüccet-i katıadır” ( Mektubat, 402 ).
Bu çok kârlı ticaret pazarında alış-veriş etmeyenlerin durumu hiç te iç açıcı değildir. Dünya menfaati noktasında “beş kuruşa kurşun sıkan” bazı insanların bu bire bin kârı garanti eden bu ahiret fuarına gelip alış-veriş etmemeleri gerçekten akl-ı selimle izahı mümkün değildir. Bu ayda alış-verişe çıkmayan, Ramazan ayını baypas edenlere peygamberimizin şu uyarısı çok önemlidir: “Yanında benim ismim zikredildiği halde bana salavat getirmeyen kimseye yazıklar olsun. Ulaştığı Ramazan ayı gelip geçtiği halde Allah tarafından bağışlanmayan kimseye yazıklar olsun. Bir de anne-babası veya onlardan biri yaşlı olarak yanında kaldığı halde cennete giremeyen evlada yazıklar olsun”(Tirmizi, Deavat, 100).
Şu Nebevi Tavsiyelere Kulak Verelim:
“Ya Eba Zer! Gemiyi yenile, çünkü deniz çok derindir. Azığı bolca hazırla, çünkü yolculuk uzundur. Yükünü hafif tut. Çünkü yol tehlikelidir. İşini samimi yap. Çünkü denetleyici her şeyi çok iyi görür.”(Deylemi, 5/339).
Hadisin ifadelerini şöyle açıklayabiliriz:
Gemiyi yenile. Çünkü Deniz derindir: Yani, imanını tahkiki yaparak, güçlendirerek, pekiştir. Çünkü hayat denizi derindir, her dalgası arasında iman gemisini alabora edecek şüphe ve günah dalgalarının oluşturduğu fırtınalar vardır. “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor” (Lem'alar, 9) ve kalbi yaralıyor. Özellikle sekerat vaktinde şeytanın desiseleri bu yarayı daha da derinleştirecektir.
Evet, iman bir gemi, bir elbise gibi eskir, yenilenmeye ihtiyaç duyar. Bir rivayete göre peygamberimiz şöyle buyurdu: “Şu bir gerçektir ki, elbisenin eskidiği gibi birinizin içindeki iman da öyle yıpranır ve eskir. O halde Allah’tan kalbinizdeki imanı yenilemesini isteyin”(Hâkim, 1/45).
Azığı bolca hazırla. Çünkü yolculuk uzundur: Evet, her insanın önünde uzun bir yolculuk vardır. Kabirden, berzahtan, haşirden, mizandan, köprüden ta cennete kadar devam eden upuzun bir yol vardır. Bu uzun yolculuk esnasında ciddi bir yol azığını hazırlamak şarttır. Ölüm ötesi yolculukta yegâne geçer akçe, İslam dinin ön gördüğü iman ve salih ameldir.
Sakın deme: "Ben de herkes gibiyim." Çünki herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır. Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?”(Sözler,170 ).
Şunu çok iyi biliriz ki, dünyanın şan ve şerefi, makam ve mevkii, soy ve sopu, servet ve nüfuzunun bu yolculukta beş kuruş kadar bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Ölüm ötesi yolculuktaki geçer akçe Allah’ın rızası ve onun rahmetinin teveccühü ve iltifatıdır. " Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü; o teveccüh-ü rahmetin in'ikası ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir.. çünki kabir kapısında söner, beş para etmez!"(Mektubat,413 ).
Yükünü hafif tut. Çünkü yol çetin ve tehlikelidir: Yolculuk hem uzun hem tehlikelidir. Günahların yükü hafif olmazsa, insan altında ezilir. Hadis-i şerifte işaret edilen yük, “Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar gerçekten hüsrana düşmüşlerdir. Kıyamet anında başlarına kopuverdiğinde, ‘Günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak, ‘dünyadaki ihmalimiz yüzünden yazıklar olsun bize!’ derler. Ne kötü bir şeydir o yüklendikleri”(En’am, 6/31)mealindeki ayette dikkat çekilen günah yüküdür. Uzun bir yolda tehlikeli bir yolculukta, iğneden ipliğe hesaba çekilmek üzere gidilecek bir mahkemede yükün ağır olması, suç dosyasının kabarık olduğu anlamına gelir.
İşini samimi yap. Çünkü denetleyici her şeyi çok iyi görür: İslam dini ihlas dinidir. Halis olmayanı kabul etmez. Onun için halis amellere ancak katma değer biçilir. “Yani: Medar-ı necat ve halas, yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlası kazandıran harekâtındaki sebebi, sırf bir emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı İlahî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı” (Lem'alar,133 ).
Evet, işleri denetleyen, insanları hesaba çeken, gizli-açık her şeyi gören ve bilen Allah’tır. O, kalplerdeki niyetleri da çok iyi bilir. Öyleyse, işlerimizin dış görünümü gibi iç görünümü de tertemiz ve ihlasla formatlanmalıdır. Ve şu ayetin emrine kulak vermelidir:
“(Resulüm!)De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana ‘İlahınız te bir ilahtır’ diye vahyedilmiştir. Öyleyse kim rabbine kavuşmayı umuyorsa, güzel işler yapsın ve Rabbinin ibadetine hiç kimseyi ortak etmesin.”(Kehf, 18/110).
Hülasa: “Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve Küre-i Arz ve nev'-i beşer dairesinden tut.. tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede, en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat, arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyas ile -küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasib- vazifeler bulunabilir. Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymetdar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür” (Şualar, 202 ). Ve bu gibi kimseler sonunda dizini dövmeye, pişmanlık duymaya ve şairin şu feveranlarını tekrarlamaya mecbur olur:
“Bir ticaret yapmadım nakd-i ömür oldu heba,
Yola geldim lakin göçmüş cümle kervan bihaber.
Ağlayıp nâlân edip düştüm yola tenha garip,
Dide giryan sine büryan akıl hayran bihaber..”