HaberTürk'teki tartışmayı Risale Haber'den öğrendim. O günden beri kafamda ne yapabilirim sorusu dolaşıyordu. Top Aydın Üniversitesi nurcu öğrenci ve görevlileri başta olarak İstanbul'daydı ama aydınlatma görevi bütün Nur talebelerindeydi. Aklımda hep şu dönüyordu.
Zübeyir abi yaşasaydı; yürüyerek gider Kurtoğlu'nu bulur ve meseleyi mutlaka izah ederdi. Rahmetli Necip Fazıl vb. yaptıkları ortadaydı. Ayrıca muhatabını davası adına kendine hayran bırakırdı.
Bu haldeyken perşembe akşamı aklıma bir öğretmen arkadaş düştü. Ara sıra görüşürdük. Belki bir yıl önce oturup sohbet ettiğimizde Ramazan Kurtoğlu'nun arkadaşı olduğunu anlatmıştı, hatırlayıverdim. Cuma namazından sonra programlarına katıldığı derneğe gittim. Kendisi yoktu, bekledim. Epey sonra geldi. Bisiklet kazası geçirmiş. Şifalar diledim.
Sonra dernek salonunda başbaşa görüştük. Konuyu kısaca izah ettim. Sağolsun Kurtoğlu'nun telefonunu verdi. Eve gelince Prof. Kurtoğlu'na şu mesajı gönderdim.
"Değerli Hocam merhaba,
Ben Antalya'dan Sanat Tarihi öğretmeni.
1978 Hasanoğlan/Atatürk Öğretmen Okulu mezunuyum.
Sizinle müsait olduğunuz bir zamanda önemli bir konuyu görüşmek istiyorum. Sevgi ve selamlarımla. Cuma 17:38.”
Gelen cevapta, “yarın arayabilirsiniz öğle saatleri uygundur” dedi. Tamam işareti yaparak cevapladım.
Gelelim maddi manevi hazırlıklara. Önce Emirdağ Lahikası'ndaki fosforlu kalemle çizilmiş Papa mektubunun fotoğrafını çektim. Sonra Abdülkadir Badıllı abinin Mufassal Tarihçe'sinde ardarda yazılan, Fener Patriği hadisesi ve Papa'nın Zülfikar cevabını; fosforlu kalemle çizip kısa, açık not alınmış halde fotoğrafını aldım. Sonra bir gazetede yer alan Necmettin Şahiner abinin Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi eserine atıf yapan vazıh bir belgenin fotoğrafını çektim. Bu kısa ispatları hemen delil olarak gönderecektim.
Kafam ve gönlüm konuştuğum ana kadar doldu taştı. Okuyan genç kardeşler olur diye lahika sayfamız olan Risale Haber'de az ayrıntıya giriyorum.
Tanımadığım bir insan. Ortak dünya görüşümüz de yok. Sonradan bir hemşerilik var gibi. Ego süper görülüyor. Milliyetçi asabiye zirvede belli.
Ama ne olursa olsun biz de Said Nursi’nin talebesiyiz yani. Gerekirse Trump'a da anlatmak durumunda kalabiliriz.
Sabah namazından sonra rüyamda, ırkçı konumda bir arkadaşı gördüm. Ona bu durumu anlatıyordum. Ortak mücadele günlerimizi hatırlatıyordum. Mesela; 80 öncesinde Ülkücüler tartışmalarda zora düştüklerinde nur talebelerini yardıma çağırırlardı. Bunlar imani ve İslami meselelerdi. Pek çok kavgalarda araya girip uzlaştırmıştık... Rüyamda arkadaşa bunları anlatırken telefon sesiyle uyandım. Çok yorulmuştum. Konuşmanın zor geçeceğini hissettim. Kurtoğlu'yla benzer karakterli biriyle rüyada münazara yaptığımı hissettim.
Nihayet maddi manevi hazırlıktan sonra masama geçip Dr. Ramazan Kurtoğlu'nu çaldırdım. (Bu hitabı çok seviyor). Saat tam 12.13.
-Selam aleyküm günaydın muhterem hocam.
Tekrar kendimi tanıttım hatırladı. Sesi tv’deki gibiydi! Gergin ve heyecanlı.
-Buyrun sizi dinliyorum. (Bu anda biraz bozuldum. Kısa kes demek istiyordu.)
-Tv’lerdeki pek çok programınızı izledim ve yararlandım derken,
-“Anladım ne diyorsunuz” dedi. Doğrudan konuya girmek zorunda kaldım. Haber Türk programına atıf yaptım.
-Kardeşim ben gerçekleri yazdım ve söyledim ne var bunda dedi. Münci Yüminoğlu'na atıf yaptı.
-Doğru bile söyleseniz bazı ayrıntılar, esasın önüne geçiyor gerçeği kapatıyor dedim.
-Kardeşim tüm gazeteler, devlet arşivleri yazmış bunu dedi.
-Değerli hocam siz Amerika'da bulunmuş bir akademisyensiniz, gazeteden kanıt olur mu dedim. Burada biraz durakladı.
-İki olayı da kısaca anlatmak istiyorum müsaade ederseniz dedim.
-Buyur anlat bakalım dedi ama sanki burnundan soluyordu. Vaktimi çalıyorsun kısa kes der gibiydi.
Zülfikar ve Patrik konusunu kısaca özetledim. Bu anda, “adam Çanakkale'deki İngilizlere bile şehit diyor” dedi.
-Böyle bir şey yok. Said Nursi Ruslara karşı milis albay olarak savaştı, 3 yıla yakın esirlikten sonra kaçarak kurtuldu dedim. Cübbeli Ahmet Hoca da aynı iftirayı attı ama sonra düzeltti videosu var dedim.
Zaman kazanmak için öğretmen okulu ortak yönlerine biraz girdim ama zaman kazanamadım.
-Sayın hocam vaktinizi almamak için çok kısa basit birkaç delil göndereceğim lütfen bakar mısınız dedim.
-Gönder bakalım dedi. Aşağıdaki delilleri gönderdim. Mavi çentikten baktığını anladım. Son olarak bir şey söylemek zorundaydım.
Çünkü her ihtimale karşı konuşma planım hazırdı. Tek endişem bozuşarak davaya zarar vermemekti. Yani adamın düşüncesini daha kötüye götürüp yanlışını pekiştirmemek zorundaydım. Şükür bu da oldu.
-Kıymetli hocam sizden bir istirhamım var dedim.
-Neymiş dedi.
-Belgelerden sonra fikriniz değişirse bunu kendi mecralarınızda lütfen ilan edin. Bir de çıktığınız tv’lerde lütfen düzeltin. Bu sizin kariyerinize yakışır dedim.
-Peki dedi telefonu kapattı. Bu peki, konuşmayı bitirme pekisi mi, seni anladım pekisi mi, düzeltirim pekisi mi şimdi bile anlamış değilim. Bekleyip göreceğiz. Görelim Mevla neyler neylerse…
Ama İstanbul Nurcularının sorumluluğu hala devam ediyor.
Risale Haber'deki bir yorumda; niye program anında müdahil olamadık demişti bir arkadaşımız. Bu soru kafamda çengel gibi duruyor. Daha önemlisi, daha ne zamana kadar aksiyonsuz, tezsiz, dağınık ve pasif konumda yaşamaya devam edeceğiz?
Dr. Kurtoğlu'na gönderilen kaynaklar:
https://www.risalehaber.com/ramazan-kurtoglu-said-nursiye-alcakca-iftira-atti-347121h.htm
https://www.yeniasya.com.tr/gundem/bediuzzaman-said-nursi-fener-patrigi-athenagoras-i-islama-davet-etti_307338