Ramazan Yazıları/Yoksulluk ve sefalet
Soğuk, soğuk.. acı bir levha- i teşekkisi/ acı bir şikayet levhası
Yolunda kalb-i hayatın gelir enin-i riyah / yolunda hayatın kalbinin ağlamak sesleri
Soğut, soğuk .. Denizin lerzedar-ı girye sesi /denizde titreyerek ağlar
Eder yüreklere tari bir ihtizaz-ı cenah/ canlı titreyen kuş kanatları
Delik paçavralar altında bir küçük seyyah
Efendiler, ben olur ben fakirim … işte sükut;
Efendiler acıyın .. pürvekar ü biaram / gurur dolu olmakta sürekli yani ilgisiz
Efendiler geçiyor yavrucak soluk , mebhut/ suskun
Nazarlarında hazin bir eda-yı istirham / insanlardan bir şeyler bekleyen tavır
Çolak eliyle verir her geçen hayale selam
Efendiler , Ramazandır.. mübarek akşamdır..
Zavallı tıfl-ı sefalet , zavallı ömr i tebah!/ sefil çocuk, ömrü boşa gitmiş zavallı
Efendiler acıyın ben garibim işte … Hayır
Akın akın geçen erbab-ı itizaz ü refah/ akın akın önünden geçen refah ve izzet içindeki insanlar
Eder bu kirli bu yırtık sadanan istikrah/ yırtık sadadan nefret ediyorlar
Soğuk soğuk Asabi darbelerle bir yağmur
Ufukta parçalanan bir sehaba hiddetle / bulutlara hiddetle
Galip likaa-ı yı zelil-i hayatı kamçılıyor /hayatın aşağılanmış simasını kamçılıyor
Soğuk soğuk Bu tahhammülgeza burudetle / direnci kıran bu soğukla
Çocuk harab olacak , ah ey saadetle
O süslü haclelerin sine-i muattarına / sıcak eşve koca odalarının kokulu bünyesine
Koşanlar işte bir insan ki inliyor nefesi
Bakın şu sıska şu çıplak şu eğri kollarına ;
Bu artık işleyemez hisse-i mesaisi / çalışamaz
Sizindir işte verin susturun bu hasta sesi !
Tevfik Fikret
Fikret yoksulluğun nasıl bir sosyal düzensizlik olduğunu ve varlıklı insanların nasıl fakirlere ilgisiz davrandığını anlatan sosyal bir levhayı çizer. İnsan merhametli bir canlıdır. “Malumdur ki insan insaniyet cihetiyle ekser mevcudatla alakadardır. Onların saadetleriyle mütelezziz ve helaketleriyle müteellimdir. Hususan zihayat ile ve bilhassa nevi beşerle ve bilhassa sevdiği ve istihsan ettiği elh-i kemalin alamıyla ziyade müteellim ve saadetleriyle daha ziyade mesud olur. “(24 Mektup)
Allah’a inanç tam olmayınca merhamet dayanılmaz rahatsız edici bir histir. Hatta insanların neden olduğu sefalet levhalarını insanların zulmüne değilde yaratılışa veren birçok şair ve yazar hatta filozof düşünce dengesini kuramamışlardır.
Bediüzzaman yirmidördüncü mektup da alemde bir süre durup derakap kaybolan güzelliklere üzülür ve onlara yazığım geliyordu der. Ama daha sonra düşününce sanatını güzel görmek için varlığı sürekli eleyen ve taze ve güzel tutan bir estetik tasarımın sürekli yenilenme için tahribi zorunlu olarak yaptığını anlatarak kendini ilahi bir müsekkin ile teskin eder.” Ve o hadsiz faaliyet dahi hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil ve tahribi iktiza ediyor, ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi mevt ve ademi zeval ve firakı iktiza ediyor ” (24 Mektup)
Bediüzzaman Ramazan risalesinde bu merhameti sosyal bir arıza olarak anlatır ve oruçun bu merhameti fark edilmeyenden fark edilen merhamet düzeyine getirir ve müstakim hadden dışarı çıkmış insanı oruçla insanlığına iade eder. İşte Bediüzzaman’ın psikanalitik bir tahlil örneği” Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu hakiki açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini der edemiyor. Kuru bir parça ekmek tok olan adamlara hususan zengin olsa , ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. İşte bu suretle oruç çok cihetlerle hakiki vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.“ (29 Mektup) Nimetin değerini fark eden nimetten mahrum olan fakir insanları da fark eder. Oruç hem nimeti fark ettirir hem de nimetten mahrum olanı.
Ramazan ve oruç fakirlerle zenginler arasında bir denge sağlıyor, infakı ve sadakayı zekatı iki sınıf arasındaki denge için öngörüyor. Ramazan infak ve sadaka ve zekat ile aradaki farkı gösteriyor, oruç da bunun bir nevi yumuşatıcı hazırlayıcı rolünü görüyor. Nasıl ateşe konan demir yumuşadıktan sonra biçimlendirilir, Allah oruç ile firavunlaşmış nefsin demir mizacını özüyor ve insan o durumda merhametin ne olduğunu anlıyor Fikret bu merhameti anlatmaya çalışıyor, varakt ü mihr ü vefayı kim okur kim dinler.
Orucun sosyal hayata bakan faydasını anlatır Bediüzzaman “İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette halkedilmişler. Cenabı Hakk o ihtilafa binaen zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa nefisperest çok zenginler bulunabilir ki açlık ve fakirliğin ne kadar elim ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. BU CİHETTE İNSANİYETTEKİ HEMCİNSİNE ŞEFKAT İSE ŞÜKR-İ HAKİKİNİN BİR ESASIDIR. “insanın kendi cinsinden olan insana şefkat etmesi hakiki bir şükürdür. Şefkati olmayan insanlar bu hakiki şükürden mahrumdur. O kadar zulme maruz kaldım ama zulmü seyreden bir sürü insan gördüm, bırak şefkati, zulmü alkışlayan nice insanlar gördüm.
Bu yüzden Akif;
“Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Adam aldırmada geç diyemem aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım” der.
Otuz yıl Diyarbakır’da bir muhacir olan ben bir ensar örneği görmedim. Devesini doyuran dava türküsü söyleyenler.
“Hangi ferd olursa olsun kendinden bir cihette fakiri bulabilir. Ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü hakiki bir haleti kendi nefsinde hissetmiyor.“
İşte Fikret merhametsizliği şerheder ama çare yok, Bediüzzaman merhametsizliğin çaresini oruç ve Ramazan olarak ifade eder.
Açlık hissini çekmeyen adam ne fakirden etkilenir ne de fukaradan. Bediüzzaman bizim ruhsuz edebiyatımızın ruhudur, ama fark eden kim.