Güzel bir gün. Gerçek bir bahar havası, tabiat tam kıvamında. Tam kapanma öncesi çarşı ve pazarlar lebaleb. Bir çocuk çarşının en kalabalık yerinde annesini kaybetmişti. Öylesine acı bir ağlayışı vardı ki içi parçalanıyordu insanın. Sahipsizlik ve kaybolmuş duygusu kadar insana ağır gelen bir duygu yok. Kapanma öncesi içki satışları rekor düzeyde. Kısa ve ani gelgitler. Kitapçıda halden anlayan aşina bir dostla tatlı bir sohbet. Frekansları yakalamak lazım, özel sohbetler için. Biz sohbetlerimizi yitirdik, farkından değiliz. Gerçi neyimizi yitirmedik ki!
Melankolisi olmayan insanlar daima kıskanılası insanlar. Melankoli veya melal çok şeyin önündeki en büyük engel. Darwin, Marks, Fuat Sezgin bunlar melankolisiz insanlar. Onun için gözleri yalnızca ideallerine çivili. Nietzsche, Dostoyevski, İsmet Özel bunlar melankolinin dibini bulmuş insanlar. İki tarafın da hayatları ve eserleri ortada. Fuat Sezgin yıllarca günde yirmi saat çalışan biri. Melankolik bir ruh bunu asla beceremez, asla yapamaz. Melankolik ruhların en nefret ettiği şey sistem ve disiplin. Melankoli marazına müptela olmasaydım bugün mazbut bir ilim adamı olmuştum belki. Kader, tercih elinde değil ki!
Mustafa Kılıç hocam vefat ederse bu nurculuğun bendeki en aziz hatırasının kaybı demek olur. Çünkü nurculuk demek en somut anlamda onun dasitani yaşamı demekti gözümde. Ölüme kahramanca meydan okuyan ulular bile kurtulamıyor pençesinden ölümün. Ölümü Şeb-i Arus (düğün gecesi) görmek nasıl bir şey, bunu hiçbir zaman anlamayacağım galiba. Ve melankoli illetine maruz hiçbir ruh da anlamayacaktır. Bazı şeyler sadece yaşanınca anlaşılıyor. Hayatının belli bir evresinde bütün hayatını Allah yolunda adamak duygusunu yaşamış biri bunu kelimelerin sırtına yükleyip kimseye aktaramaz. Bu sır onda kalır. Ancak yaşantı ile tevarüs edilebilen bir sır bu. Aşk gibi.