Mehmet Akif‘in Asım’ı bir nesli temsil eder. O haksızlığa müdahale eder, bir gün de oruç yiyenlere dalar. Olayı Akif anlatır.
Ramazan Vakası
Ramazan vakası yahu şunu anlat be adam
Üsküdar’dan geliyorduk, ikimiz Asım ve ben
Saat on bir sularındaydı, vapur beklerken
Yolcular Bafra’yı tellendirmez mi sana?
Kaçıver belli ki çıngar çıkacak durmasana
Hayır oğlum nasıl olduysa apıştım kaldım
Çocuğun tavrı değişmişti. Dedim bak Asım
Dalaşırsan bu heriflere üzersin babanı
İçlerinden biri hep şüphesiz en kaltabanı
Üç nefes püfleyerek burnuma “sen söyle Hoca
Niye bağlanmalı hayvan gibi hala oruca
Deyivevrmez mi tabii senin oğlan tokadı
Herifin yırtılacak ağzına kalkıp yamadı
Galiba pek canı yokmuş ki yuvarlandı leşi
Asıl itler gerideymiş koşarak dördü beşi
Ansızın serdiler evladımı karşımda yere
Ben şaşırmış aman oğlum demiştim bir kere
Hele Yarabbi çok şükür toplanım oğlan birden
Kömür almış deve kalkar gibi doğruldu hemen
O nasıl cehd idi kurtulmak için anlamalı
Silkinip attı belinden asılan dört çuvalı
Dedim artık sizi haklar bu zıpır şimdi durun
Ne ağız kaldı yiğitlerde hakikat ne burun
Kime indiyse nüzul inmişe benzetti onu
Askerler müdahale eder…
Bereket versin o askerlere dava bitti
Sedyeler geldi polislerle herifler gitti
Sizi haksız çıkaran yoktu ya?
Afedersin Hocazadem ne kadar saçma bu laf
Haklı haksız diye taksimi kim etmiş kabul
Bu cihan baksana baştanbaşa akil mekul
Kuvvetin sırtını kimmiş göreyim okşamayan
Ne zaman altta kalırsan o zaman derdine yan
Beşerin adli masal hak zıpırındır yalınız
Dövülen mahkemelerden kovulur çünkü cılız
(Safahat, 530)
Akif de bir neslin peşindedir, ama çırpınır çırpınır. Karış karış kuvayı milliyeye çalışır. Anadolu istiklal savaşı ile kurtulur, cumhuriyet ilan edilir. İlan edilen cumhuriyet cumhurun felsefesinden uzak. Akif ülkesini terk eder, hem felsefesi hayata bakış açısı terk edilmiş hem en civanmert arkadaşı öldürülmüştür. Onun gidişi yeni devrin felsefesinin bittiğinin görüntüsüdür.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli denir, ezan susturulur.
Ni zillettir ki nakus inlesin beyninde Osmanın
Ezan sussun semalardan silinsin yadı Mevla’nın
Bursa’da çan çalınır, Mevla’nın ezanı susar. Şimdi onların istilasından kurtulan millet yarasa kafalıların istilasına uğramıştır. Yine ezan susar, tarihte idealistlerin yüzü gülmemiştir.
Bu fikir gurbeti Necip Fazıl’a kadar devam eder.
Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya
Yüz üstü çok süründün ayağı kalk Sakarya.
Sürünen Sakarya’yı Menderes yerden kaldırır. Bediüzzaman arkasında Anadolu’yu Sakarya ruhunu canlandıran insandır. Daha sonra Bediüzzaman ölür, Akif mecburi sürgünden döner ölür, anlaşılır ki savaşlarla değil manevi cihat ile nesiller kurtulur. Bediüzzaman devrin en ceberutuna “Senin tahribatlarını hep tamir edeceğim“ der. Isparta kahramanları bir nesli bütün zulme rağmen ortaya çıkarırlar.
Dünyada bir nesil meydana çıkarmak isteyen az adam var. Bunlardan biri Marks, biri Bediüzzaman, diğeri Mevlana ve sonunda bizim şefler. Marks aykırı insanlar yetiştirdi, çünkü kendinin fikir ve felsefe tarihindeki duruşu da aykırı idi, felsefeyi tersinden okudu. Hegel’i ayağı kaldırdığını söyledi ama onu öldürdü, farkında değildi. Ateizmi, nihilizmi felsefe sandı ama insanlığı kalpten arındırınca canavar yaptı. Ötede işi zorun zoru. Biz de cumhuriyet nesli oluşturmadan cumhuriyeti kurdu. Memurları Osmanlı bürokrasisinin kokuşmuş kafaları idi. Bunu Yakup Kadri ve Ceyhun Atıf söyler. Daha sonra bir nesil ortaya koymak için köy enstitüleri üniversiteler açtı. Cazip bir elbisenin altında ne kalp ne ona sağlam bir dünya görüşü verebildi. İslamdan senteze gidemedi, Fransız aydın tipini aldı kendine örnek ama onlar bile onun gibi değildiler. Osmanlı yeniliği fes ile kurtardığını sandı bizimkiler ise şapka ve frak ile.
Sonra kaldı Mevlana ve Bediüzzaman. İslam dünyasında Şahı Nakşibendi, Abdülkadir Geylani, Mevlana ve Bediüzzaman bir nesil ortaya çıkardılar. Onlar Nakşibend ve Geylani kalbin öncülüğünde gittiler. Mevlana akıl ve kalbi kalpten yana inşa etti. Bediüzzaman ise bütün his ve duyguları fenden felsefeden gelen saldırıları ele aldı. Bu yüzden en kalıcı onun inşa ettiği insan tipi oldu. Şimdi Anadolu bütün dünyaya yeni bir portre ihraç ediyor ama…
Bediüzzaman Ramazan risalesinde oruç tutmayanları ve onlara kayıtsız olanları dayak atmaktan beter cümleler ile eleştirir.
-Acaba böyle ulvi bir ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar insan ismine layık mıdırlar?
-İşte ona teşekkür etmek o nimetleri doğrudan doğruya ondan bilmek o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.
-Hususan dünyada servet ve ikdidarı da varsa gaflet dahi yardım etmiş ise bütün bütün gasıbane hırsızcasına nimet-i ilahiyeyi hayvan gibi yutar
-İşte Ramazan-ı Şerif ‘deki oruç en gafillere ve mütemerridlere zafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor.
-Şöyle bir vaziyetteki bir meclis-i mukaddeste nefs-i süflinin hevesatına tabi olup yemek içmek ile o vaziyet-i nuraniden çıkmak ne kadar çirkin ise öyle de Ramazan-ı Şerif’te ehl-i siyama muhalefet edenler de o derece umun o alem-i islamın manevi nefretine ve tahkirine hedeftir.
-İşte gel bu kudsi, ebedi, karlı ticarete bak seyret ve düşün ki bu hurufatın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette olduğunu anla.
-Demek beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilacı da oruçtur.
-Cenab-ı Hak nefse demiş ki “Ben neyim sen nesin? Nefis demiş “Ben benim sen sensin.” Azap vermiş, cehenneme atmış yine sormuş. Yine demiş “Ene ene ente ente.” Hangi azabı vermiş enaniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azap vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş “Men ene vema ente.“ Sen benim Rabb-ı Rahimimsin, ben senin aciz bir abdinim.”
Herkes ne maksatla oluyor bilemem Bediüzzaman’dan kırık dökük laflar ediyor ama bu ülkede Ramazan-ı Şerif‘e dair risale bu millete en ayrıntılı bir şekilde anlatılmadığı sürece bu sokakları, kafeleri dolduran nesle orucu anlatamayız, sadece bir oruç kelimesi ile oruç anlaşılmaz.
Bediüzzaman oruca çok boyutlu bakar
1-Cenab-ı hakkın rububiyetine
2-Hem insanın sosyal hayatına, hayat-i içtimaiyesine
3-Hem hayat-ı şahsiyesine
4-Hem nefsin terbiyesine
5-Hem niam-ı illahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Oruç insanın hayata, insana, topluma, kendine hem de nimetlere bakış açısını değiştiren beş camlı bir gözlüktür. Onu bilmeyen ve cemaatine bu boyutta anlatmayan imamlar ve din adamları vallahi mesuldur ahirette. Antibiyotikler bitti ise toplum nasıl hastalıklara çare bulacaktır? Oruç en büyük antibiyotiktir. Antibiyotiklerin satılış nedenleri, eczaneler, tımarhaneler, ameliyathaneler, hastaneler, fitnes merkezleri, yiyip yiyip zayıflamak için gayret gösterenler, hepsinin çaresi bu eserdir. Bu Bediüzzaman’ın eseri bir büyük heyet ile psikologlar, doktorlar, asabiye mütehassısları, estetik uzmanları hepsi orucun penceresinden bakmalılar hayata. Bu topluma bu eseri anlatamayanlara yazıklar olsun, kaç kişiye bu eseri anlattınız, veya anlattık? Veya anlattım? Medresenin dört duvarından çıkmanın hayata çıkmanın yollarını aramanın zamanı gelmedi mi? Bu eserden tiyatro eserleri, sinemalar, sessiz monologlar neler çıkmaz ki? Eserin büyük bir kısmı dramatiktir.