Bediüzzaman Said Nursi’nin Ramazan hakkındaki eserinin dokuz nükteden oluştuğunu söylemiştik. Hakikaten Bediüzzaman Ramazan bahsini dokuz derinlikli nüktelere bölmüş, her biri diğerinden bağımsız nüktelerin yedincisi ise şu esas cümle ile başlar:
“Dünyada ahiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın…“
Bediüzzaman ticaret kelimesini insan için çok kullanır ama burada benim gördüğüm bir de ziraat imajının kullanılmasıdır. Hz. Peygamber Efendimiz (asm) Miraç’ta Hz. İbrahim’in bir hitabı ile karşılaşır. ”Ya Muhammed ümmetine söyle ekin eksinler.” Bu ekinden kasıt ibadetler ve tesbihlerdir. İnsan sürekli ahiret toprağına eken bir çiftçi gibidir.
Dokuzuncu sözde Bediüzzaman namazı anlatırken bir cümle kullanır:
“Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında, bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem, ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını te’kid ve takviye için şu kelimât-ı mübâreke, otuz üç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı, şu mücmel hulâsalarla te’kid edilir.”
Burada da, Subhanallah, Elhamdülillah ve Allahuekber’in namazın çekirdekleri olduğunu beyan eder. Bütün namaz bu kelimelerin zımnında mütalaa edilebilir. Bunlar kelime ama daha sonra davranışın ifade ettiği kelimelerdir, eyleme dönüşürler. Demek bu kelimeler ve namazın hareketleri hepsi ekin ekmektir. Tabii ekin ekmek sadece namaza has değildir. Bütün hayat gerek bedenen gerek fiilen ekin ekmektir. Evliyanın sürekli tesbih çekmeleri, zikretmeleri de buna dahildir. Altıncı sözde de insan ticaretinin ahrette cennet meyvelerine dönüşeceğini beyan eder. Bunları teyid eden başka cümleler de var. Demek ihsan sürekli ekin eken bir çiftçidir. Ekin de ibadetler ve zikirlerdir. Bu yüzden yukarıdaki cümleyi kullanır Bediüzzaman.
Bu kazancı Bediüzzaman şöyle anlatır:
“Nev-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki,
1-Ramazan-ı Şerifte sevab-ı amal bire bindir
2-Kuran-ı Hakim’in nass-ı hadis ile her bir harfinin on sevabı var, on hasene sayılır. On meyve-i cennet getirir, Ramazan-ı Şerifte her bir harfin on değil bin ve Ayetel Kürsi gibi ayetlerin her bir harfi binler ve
3-Ramazan-ı Şerif’in cumalarında daha ziyadedir,
4-Ve leyle-i Kadir’de otuz bin hasene sayılır.”
Neredeyse insanın elinden ve dilinden Kur’an hiç eksilmemesi gerekir.
Bir insan kaybettiği şeye ne kadar üzülür? Kur’ansız geçen günlerimiz, anlarımız ne kadar büyük bir kaybımız olduğunu gösterir. Diyanet işleri başkanın dediği gibi bu ülkenin yüzde 60’ı Kur’an okumasını bilmiyorsa sen gel düşün.
Bir liraya otuz bin lira veren bir banka olsa bütün şehir ülke arkasına dizilir. İhmalimiz, gafletimiz, tenbelliğimiz, umursamazlığımızın yüzünden ebedi ticarette ne kadar müflis olduğumuz ortadadır. Günde beş saat okusan yine on dokuz saat zarardır, ne kadar okusan okumadığın zarardır.
“Evet her bir harfi otuz bin baki meyveler veren Kur’an-ı Hakim öyle bir nurani şecere-i tuba hükmüne geçiyor ki milyonlarla o baki meyveleri Ramazanı şerifte müminlere kazandırır. İşte gel bu kudsi, ebedi, karlı ticarete bak seyret ve düşün ki bu hurufatın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette olduğunu anla.”
Kudsi, ebedi, karlı/ebedi ticaret yoktur ama bu ticaret ebedidir, yani gittikçe artıyor. Bu yüzden bir insana dünyanın beşyüz misli yer veriliyor. Bu gün ektiğin ebedi artıyor ona ne tarla bulunur ne de arazi. Bugün ekilen bir ibadet sonsuza kadar artıyor, böyle bir ticaret olur mu? Dünyevi işler için terk edilen ibadetler nasıl büyük bir zarardır. “İnnelinsana lefi husrin, illellezine amenu ve amilus salihat.”
Bir de üç fiil kullanmış arka arkaya: Bak, seyret ve düşün. Bakmıyoruz, seyretmiyoruz, düşünmüyoruz. Özel olarak seçilmiş bu kelimeler: Bak, seyret ve düşün. Kur’an da bu üç kelimeyi çok yerde tekrar ediyor. Risale-i Nur kelime kelime tadılmalı, derinliğine nüfuz edilmeli.
Sonra yine Ramazanı tavsif eder:
1-Ramazan-ı Şerif adeta bir ahiret ticareti için gayet karlı bir meşher, bir Pazar
2-Uhrevi hasılat
3-için gayet münbit bir zemindir
4-Ve neşvü nema-yı amal için bahardaki mai nisan
5-Saltanat-ı Rububiyet-i ilahiyeye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resm-i geçit yapmasına en parlak, kudsi bir bayram hükmündedir.
Meşher, pazar, uhrevi hasılat, münbit bir bir zemin, mai nisan, neşv ü nemayı amal için, resmi geçit için kudsi bir bayram… Ne kadar özenle seçilmiş kelimeler. Hani pazarlara gideriz ye iğne atsan yere düşmez aynen onun gibi bir Pazar. Mallların satılması için bir teşhir yeri meşher. Bizi dünyevi örneklerden hareketle nasıl ramazanın önemini vurguluyor.
Baharda verim için iyi hazırlanan münbit bir zemin. Yani iyi mahsül veren bir tarla gibi. Kim oraya ekmez ki? Nisan yağmuru nasıl kutsal ve bitkilere verim veriyorsa ramazan da ameller için öyle. Bu imaj nasıl düşünülmüş?
Bayram kelimesine vurgu yapar:
”Evet nasıl ki bir padişah müddet-i saltanatında belki her senede ve cülus-ı hümayun namıyla veyahut başka bir şaşaalı cihve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyyeti o günde umumi kanunlar dairesinde değil, belki hususi ihsanatında ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalade icraatına ve doğrudan doğruya layık ve sadık milletini has teveccühüne mazhar eder.”
Cülus padişahın tahta geçtiği gün o günlerde padişahlar bayram gibi halka ihsanlarda bulunurlar, o devrin gazetelerini taramıştım, cülus kutlamaları başlı başına bir fenomen.
“Öyle de ezel ve ebed sultanı olan on sekiz bin alemin padişah-ı Zülcelali on sekiz bin aleme bakan teveccüh eden ferman-ı alişanı olan Kuran-ı Hakimi Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş. Elbette o Ramazan mahsus bir bayram-ı ilahi ve bir meşher-i Rabbani ve bir meclis-i Ruhani hükmüne geçmek muktezayı hikmettir. Madem Ramazan o bayramdır, elbette bir derece süfli ve hayvani meşagilden insanları çekmek için o oruca emredilecek.”
Padişahın tahta geçmesi nasıl önemli ise Kur’an’ın gönderilme ayı da dünya için öyle önemli çünkü onun gelmesiyle alem anlam kazanmış, adiyat aliyata dönüşmüş, ebedi yokluk olan hayat birden ebedi varlığa dönmüş. Böyle bir bayram işte.
Bayram neşesi içinde oruç tutmak, bu anlamların haritasında düşünerek yaşamak, ruha huzur ve huşuya dayanmayan ibadet şekilden öte geçmiyor. Huzur-u Daimi bu işte.
17. Sözde nasıl dünyada insanlar amellerini bir bayram yerinde ilahlarına arzederse, Ramazan bu arz edilen bayramların en verimlisidir. Orda insan daha itinalı bir resmi geçit sergilemeli, yani ibadetlerine dikkat etmelidir. Nasıl düşünmüş bu imajları? Bu kelimeleri bir kağıda yazıp öyle düşünmeli ramazanı yoksa okuyup geçmekle bu anlamlar akılda kalmaz, hem görsel hem de seyirsel imajlar ve de tefekküri.
Öyle olduğundan diyor yani önceki cümlelerin sonucu olarak:
”Öyle olduğundan yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvani hacatına ve malayani ve hevaperestane müştehiyata girmemek için oruçla mükellef olmuş.”
Bu mana orduları içinde ramazanın kalitesini sorgular Bediüzzaman.
“Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut ahiret ticaretine girdiği için dünyevi hacatını muvakkaten bırakmakla uhrevi bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek savmı ile Samediyete bir nevi ayinedarlık etmektir.”
Samed hiçbir şeye muhtaç olmayan demek. Oruçta da bir sürelik bir şeye ihtiyaç duymadan yaşamak işte o isme ayine olmak.
“Evet ramazan-ı Şerif bu fani dünyada fani ömür içinde ve kısa bir hayatta baki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bakiyeyi tazammun eder kazandırır.”
“Ve Oruc’un ekmeli ise mide gibi bütün duyguları gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Şahilupannelakkah, malayaniyattan çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevketmektir.
Mesela dili yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak ve o lisanı tilavet-i Kur’an ve zikir ve tesbih ve salavat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek…
Mesela gözünü namahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten menedip gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’an dinlemeye sarfetmek sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır.
Zaten mide en büyük bir fabrika olduğu için oruç ile ona tatil-i eşgal ettirilse başka küçük tezgahlar kolayca ona ittiba ettirilebilir.”
En iyi anlamak yazarak kelimeleri yeniden fethederek okumaktır.